Bir Başkadır: Anti-Empati Cumhuriyeti

Ülkede konuşmak, tartışabilmek, fikir alışverişi yapabilmek uzun süredir unutulmuş meziyetler. Göçle hallaç pamuğu gibi atılmış milyonlar, birbirine karışmış çorba olmuş oradan oraya savrulurken kendini kaybetmiş kitleler, yaşadığı kentte bile hayatı boyunca 10 tane semt, mahalle değiştirmiş, kök salma yeteneğini kaybetmiş insanlar. Bir Başkadır, tuhaf hallere düşmüş, çoğunluğun ne yaşadığını bilmeden yuvarlanıp gittiği memleketimizden insan portrelerini sıralıyor önümüze…

Diziden bahsetmeye başlamadan önce ilk olarak tespitlerimizi ve tebriklerimizi sıralayalım. Berkun Oya, oyun yazarlığında da, dizi ve film senaristliğinde de memleketin nevrotik hallerine karşı basit ama aynı zamanda sürdürülmesi dikkat ve çaba isteyen bir yaklaşımla hareket etti. Onun yazdığı insanlar karşı karşıya oturuyor, konuşuyor, soruyor, merak ediyor, birbirlerine kızıyor, bağırıyor, sevgi sözcükleri sıralıyor. Minimum düzeyde de olsa sosyal ilişki kurma beceresi gösteren insanları yazdı hep. İnandırıcı bir senaryo yazmak, karakterlerin izleyiciye doğal gelmesini sağlamak için en temel beceri ise kendisini o insanların yerine koyabilmek, onlar gibi düşünebilmek. Hangi durumlara, hangi tepkileri vereceğini bilmek, onların sosyal çevrelerini, psikolojik durumlarını incelemek.

Günümüz yerli filmlerine ve dizilerine baktığımızda iletişimsizlik üzerine kurulmuş, yazılmış, bitmek bilmeyen bakışmalarla birbirlerine bir şey diyemeden susup duran karakterler sıralanıyor önümüze… Diğer yapımlarda, karşı karşıya oturup konuşabilen insanların cümleleri genelde ülkemiz senaristlerinin kendi iç dünyalarını ve korkularını yansıtıyor. Berkun Oya, olağanüstü bir tahlil yeteneğiyle konuşabilen, sussa bile çok şey anlatabilen, fantastik gibi gelse de gerçeğe çok yakın karakterler yarattı ve yaratmaya devam ediyor.

Bir Başkadır’a dönersek… Herkesin bildiği gerçekle başlayalım. Yaşadığımız ülke şu anda iki ana kutupla tanımlanıyor. Bir kesim diğerini cahil diye aşağılıyor. Diğer kesim de kendilerini cahil diye aşağılayanları duygusuz ve köksüz olarak görüyor. Bu iki kesimin dışında da çok sayıda alt grup var. Kentlerin yarattığı jungle’lar içinde kendi kabilelerine kapanmış insanlar, konuşamıyor, dertlerini paylaşamıyor. Bu durum hepimizin bildiği ve artık kabullenmeye başladığı ağır bir problem…

Dizinin hemen başında, Meryem ve Peri’nin kişiliğinde toplumun bu konuşamayan iki kesiminin bir seansta karşı karşıya gelmiş olarak görüyoruz. Aslında hepimize fantastik gelebilecek bir karşılaşma… Meryem de, Peri de, karşısındakiyle nasıl iletişim kuracağını bilmiyor. Meryem, sosyal ve çenesini tutamayan bir insan olarak, donuk ve hissettiklerini anlatamayan Peri’nin dünyasını daha ilk seansta sarsıyor. Ve bir zincirleme reaksiyon başlıyor. Birbirleriyle bir şekilde bağlı karakterler hayatlarında sarsılmaz olarak gördükleri, dışarıya karşı inançla ve hırsla korudukları dengelerini yitirmeye başlıyorlar. Travmalar, eziklikler, ailelerle yıllardır konuşulamayıp halıların altına süpürülmüş sorunlar, kent yaşamının dayattığı zorluklar ortaya dökülüyor.

Meryem, bir sosyal ilişki anarşisti… Sorularını sormaya başladı mı, karşısındaki insanı ya rahatsız ediyor, ya da düşünmeye sevk ediyor. Dizinin sonuna geldiğimizde birçok sorunun onun sayesinde gün yüzüne çıkıp çözüldüğünü görüyoruz. Peri ise kendine çok iyi bir hayat tasarladığını düşünüp, aslında bir buzdolabının içinde yaşayan bir kadın…

İki kadının sosyal çevresi ve dokunduğu insanlar arasında dolanmaya başladığımızda ilk dikkat çeken haliyle Yasin. Kendisini askerdeki göreviyle tanımlayan, geri döndüğü hayatta başarısız olmuş, işini kaybetmiş, önünde bir pusula olmadan duygularına göre doğru olanı yapmaya çalışan genç erkek figürümüz. Ekranda görmesek de çabuk parladığını, şiddete yatkın olduğunu anlıyoruz. En basit hayalleri bile elinden alınmış, kahraman olmak için yetiştirilip kenara atılmış milyonlarca insan gibi kızgın. Hayattaki tek mutluluğu Ruhiye ise ülkemizde birçok kadının yaşadığı travmaları atlatamayan, sıkışmış ruhunun etkisiyle kendisine ve çevresine zarar veren bir karakter. Meryem, Yasin ve Ruhiye’nin iki çocukla birlikte kapandığı ev ise toplumun bir kesimine uzak bir ülke, başka bir kesimine hayatın acı gerçeği gibi gelecek kadar gerçek.

8 bölüm içinde Peri, Meryem, Yasin ve Ruhiye dışındaki karakterleri istediğimiz kadar yakından tanıyamıyoruz. Hepsinin altyapısı oluşturulmuş karakterler olduğu gerçek ancak olayların gelişimi bizi onların hayatının içine fazla sokamıyor. İkinci sezon olacak mı bilinmez ama Gülbin başta olmak üzere Hilmi, Ali Sadi Hoca, Hayrunnisa, Sinan daha üzerine söz söylenebilecek, daha uzun konuştuklarında bize daha çok şey anlatabilecek karakterler.

Dizinin birçok ayrıntısının da çok iyi tasarlandığını söylememiz gerekiyor. Farklı toplum kesimlerinin evlerindeki ayrıntılar, çok iyi bir sanat yönetimiyle önümüze serilmiş. Müzik kullanımı ise tek kelimeyle olağanüstü…

Başkasını dinlememeyi, kendi kozasına çekilip saçmasapan hiyerarşiler içinde kaybolmayı marifet sayan insanların özellikle dizideki diyaloglardan öğreneceği çok şey var. Berkun Oya, kendisini birçok başka insanın yerine koymuş, onları anlamaya çalışmış, iyi bir dizi hazırlayıp getirip önümüze koymuş. Başka insanları dinlemeye tahammülünüz kalmadıysa bile en azından küçük bir gayretle de olsa Bir Başkadır’ı izleyin. Bir Başka olanın hala Bizim Memleketimiz olup olmadığına birlikte karar verin.


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Yorumlar

Bir cevap yazın