Alex Garland ve Danny Boyle Türkiye’deki pandemi ortamını görse yazıp yönettikleri 28 Days Later filmindeki distopik ortamdan tatmin olurlar mıydı?
Hem Türkiye’deki politik karmaşayı hem de bütün dünyayı etkisi altına alan pandemiyi aynı anda deneyimleyen pek şanssız insanlar olarak Children of Men ile başlattığımız “Biz Daha Distopiğiz” serisine “28 Gün Sonra” filmiyle devam ediyoruz. Evet, enfekte insanların maske-mesafe-temizlik kurallarına uymadıkları için başkalarının canını hiçe saydığı film…
Yönetmen Danny Boyle ve yazar, senarist Alex Garland gibi iki çok nitelikli ismin yan yana geldiği 2002 yapımı bu filmin başrollerinde Cillian Murphy, Naomie Harris, Christopher Eccleston gibi oyuncular yer almıştı. 2007 yılında da “28 Hafta Sonra” filmi çıkmış, sonrasında “28 Ay Sonra” filminin çekileceğine dair yıllar süren söylentiler çıkmıştı.
Bu kötü çözünürlüklü fragmanı da izlettikten sonra Türkiye’nin bu filmden daha distopik olduğunu 5 maddede kanıtlamaya başlıyorum:
1.Londra, Manchester caddeleri boşaltılarak çekimleri gerçekleştirilen film, tehlikenin nerden geleceğini bilmeyen insanların hayatta kalma mücadelesini aktarıyor. Bu noktada ise aklımıza tek bir şey geliyor. En azından on binlerce vaka sayısının bulunduğu bir şehirde her gün toplu taşıma kullanıp işe gitmek zorunda değiller. Caddeler boş olduğu zamanlarda anlıyoruz ki tam kapanma uyguluyorlar ve kısmi kapanmayı gündeme almak için Ramazan ayını beklemiyorlar.
Özel aracı olanlar ülke içinde istedikleri yere gidebiliyor, enfekte arkadaşlar arka camı kırıp içeri girmediği sürece rahat ediyorlar. Ve en azından geceleri dışarı çıkılabiliyor! İş çıkışı 19.00 yasağına yakalanmamak için koştur koştur markete gidip sıra beklemiyorlar.

2.Baştaki sekanstan anladığımız kadarıyla, bütün olay maymunlarla yapılan bir deneyden kaynaklanıyor. Bu maymunlara insanlar arasında geçen şiddet sahneleri izletildikten sonra onlarda meydana gelen öfke, insanlara virüs olarak bulaşıyor. Böyle düşününce ister istemez “ohh” çekiyoruz. Çünkü biliyoruz ki, bu maymunlara o görüntüler yerine Türkiye’nin son 10 yılından rastgele şiddet görüntüleri izletseydik o virüs bambaşka bir mutasyon geçirirdi. Bak düşünürken bile tüylerim diken diken oldu.
Hatta görüntüleri izletmeye gerek yok. Türkiye’de herhangi bir saatte Twitter akışından 10 dakika gösterilse maymunlar, kısa sürede majör depresyon belirtileri göstermeye başlar. İnsanlar enfekte olduğunda ise önce sinirden kudurur, sonra da kayıtsızlık içinde ölümü bekler…

3.Bu deneyden itibaren 28 gün geçiyor ve “28 gün” deyince de bizim aklımızda iki doz aşı arasında beklememiz gereken zaman dilimi geliyor. Ama biliyoruz ki Türkiye’de hiçbir zaman elimizde ne kadar aşı var, devamı ne zaman gelecek, hatta tam olarak 28 gün sonra ikinci dozu olabilecek miyiz, kesin olmayacak. Yani bizim “28 gün sonra”mız çok daha belirsiz…
Bir de başkarakterimiz Jim, hayatta kalma macerası başlamadan önce gözlerini hastanede açıyor. Demek ki hastanede yatak bulabilmiş. Biz maalesef bazen onu da bulamayabiliyoruz.
4.Enfekte insanlar zombi gibi birbirlerinin üzerine atlayıp ısırıyorlar! Medeniyetin geldiği son nokta önüne geleni ısırmak oluyor, evet (Muhtemelen o sırada yine teknoloji devleri milyarlarca dolar kâr etmeye devam ediyordur). Burada ise bizim daha dezavantajlı olduğumuz bir nokta daha ortaya çıkıyor. En azından filmde açık seçik ısırarak amacını belli eden, samimi ve enfekte tipler var. Bu ülkede ise kongrelerde lebalep durup gülüp oynarken birbirlerini omza alıp halay çekerken sanki hiç virüs bulaşmayacakmış gibi davranabiliyoruz.

5.İngiltere’de geçen filmdeki virüsün mutasyonu yoktu sanki. Biz ise onlarca mutasyonla uğraşmak zorundayız. Hatta bu İngiliz mutasyonu canımıza okuyor. Bakanımız, yeni vakaların yüzde 85’inin İngiliz mutasyonu açıklıyor ve de ekliyor: “Vakaların artmasından hepimiz sorumluyuz, 84 milyon.” Hmmm, galiba özür dilememiz gerekiyor. 28 Gün Sonra’da en azından insanlar suçlanmıyordu, öfke kontrolü olan maymun arkadaşlardan çıkıyordu sıkıntı.
Gerçi filmin alt metninde de “birbirini yiyen insanlık” eleştirisi vardı, acaba sayın bakanımız bundan mı bahsediyor? Kendisiyle filmi beraber izleyip okuma yapmak isterim. Saygılar…

Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.