Özcan Alper yine yürekler dağlayan bir öyküyle karşımıza çıktı. Gelecek Uzun Sürer, bu ülkenin geçmiş, gelmiş ve gelecek acılarının daha çok süreceğine dair elimizdeki net bir kanıt olacak. Bu gelecek daha çok uzun sürecek. Bunu kendi kendimize anlamadıysak da Özcan Alper güzelce anlattı.
Bu ülke, insanı ikinci filminde olgun bir yönetmen hâline getirebiliyor.
Özcan Alper’in ikinci filmi Gelecek Uzun Sürer, dün olan, bugün olmaya devam eden, yarın da olmaya devam edeceği konusunda birçoğumuza net fikirler veren şeyleri konu ediniyor. Faili meçhuller…
Bir dilde böyle bir kalıbın olması ne kadar tuhaf: Faili meçhul.
Özcan Alper yeni kuşak Türkiye sinemacılarının en yetenekli isimlerinin başında geliyor. Sonbahar’la birlikte hiç dokunulmamış ama çoktan dokunulması gereken bir meseleyi getirip önümüze koymuştu. Gelecek Uzun Sürer’le yine aynı şekilde, sinema perdemizin hiç alışık olmadığı bir sorunu, yine hiç alışık olmadığımız bir sinema diliyle bize anlattı.
Yazının başında “bu ülke, insanı ikinci filminde olgun bir yönetmen hâline getirebiliyor” derken şunu kastediyorum: Eğer bu ülkede insanın insanlığıyla oynandığı meselelere, içtenlikle ilgi duyuyor, zaman zaman o karanlık olayların içinde kalıyor ve vicdanınızın sesini dinlemeyi biliyorsanız, Sonbahar ve Gelecek Uzun Sürer gibi filmlere imza atabilmeniz büyük bir yetenek gerektirmiyor. Sadece olanlara saf ve temiz duygularla yaklaşmak kâfi.
Öte yandan Özcan Alper’in her sekansta önümüze koyduğu birbirinden etkileyici fotoğrafları da gördüğümüz zaman, o acıları, o tarifi olmayan kederi yürekten hissetmek, o çok karmaşık görünen sorunların aslında ne kadar basit olduğunu anlayabilmek çok kolay oluyor.
Bu etkileyici anlatım, izleyicinin gözünün önünden silinmesi mümkün olmayan sahneler, belki de her insanın yüreğinde başka türlü bir acı izi bırakıyor. Benim gözümden en etkileyici durum Ahmet’in öyküsü oldu.
90’lı yıllarda Dicle Üniversitesi’ne felsefe okumak için gidiyor, sonra içinde yaşadığı kanlı ortam onu eğitim hayallerinden uzaklaştırıyor ve İstanbul’da saçma sapan işlerin göbeğine sürüklüyor. Elinde avucunda geniş bir film arşivi ve kütüphanesindeki kitaplar kalıyor. Sumru’ya kendi hayatından söz ederken “bir kısa film bile çıkmaz” diye anlatması bile kendi başına bir film konusu. Belki de Özcan Alper başka bir filminde bizlere o kısa film çıkmayacak öyküyü de soğukkanlı bir biçimde anlatır. O hayatın en acı hâliyle tabii.
Bir de tabii bu harika filmin isminden söz etmeli. Bu ülkede gelecek hep uzun sürüyor, uzun ve yorucu… Kalp kırıcı, yürek dağlayıcı şeylerle dolu bir dünya bu ülkenin öyküleri. Yaşar Kemal’in arzusunu yerine getirmek kadar onurlu, sevdiğin insanın mezar taşını aramak kadar ağır. Her ağıtın başka bir acıya ilmik atması gibi can sıkıcı.
Bu gelecek neden uzun sürüyor? Filmin hemen başında daha filmi izlemeden bu soruya verdiğimiz bir yanıt vardı. Sinema biletlerimizi alıp salona girdiğimizde oturduğumuz koltukları beğenmedik ve yer değiştirmek istedik. Önce “salon dolar ve bizim olmayan koltuğun sahibi bizi kaldırmaya gelir mi” diye düşündük. Sonra Özcan Alper’in filmlerinin dolu salonlara oynayacağı bir Türkiye’de yaşasaydık buranın çok daha güzel bir ülke olacağını düşünerek, gönül rahatlığıyla istediğimiz koltuğa geçtik. Önümüzün arkamızın, sağımızın solumuzun boş olduğu koltuklarda oturduk. İşte o nedenle gelecek uzun sürecek… İşte o nedenle Özcan Alper hep daha olgunlaşmış hep daha acı memleket hikâyeleriyle defalarca karşımıza çıkacak. Gelecek, Özcan Alper filmlerinin tıka basa dolu gösterileceği salonlar olana kadar uzun sürecek.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.