“Şüphe, hummalı hastaya benzer; uyumaz, uyuyamaz, uyutmaz, dalsa da korkulu rüya görür.”-Cenap Şehabettin
Şüphe adıyla da bilinen, iki adının da deli anlamlı olduğu, bitince “Abi keşke anlamasaydım” da diyebileceğimiz Murakami uyarlaması bir kore başyapıtı Burning…
2018 yapımı filmin yönetmenlik koltuğunda Lee Chang-Dong oturuyor. Parasite sonrasında Bong Joon-ho’dan başka Koreli yönetmen öğrenecekseniz bence bu adam olmalı. Hatta film de öyle. “Nasıl kaçırmışız bunu? İzlemek için geçmişe dönüp Oscar almasını mı bekleyeceğiz?” Hayır. Geçmişe dönülmüyor. Geçmiş yandı bitti, kül oldu. Film de bu şekil…
Yazar olmak isteyen bir gencimiz var, asosyal ve fakir. Maddi durumu yine onun kadar iyi olmayan ama içini karartmamış dünya tatlısı “positive vibe” bir kızımız var. Bir de yakışıklı, zengin; “Allah allah kim bu adam?” var. Karakterler bu kadar.
Aralarında dönen muhabbeti izliyoruz 2.5 saat. Süresi ve yavaşlığı sizi korkutmasın. Yavaş filmlerden en çok bayan adamım ben. Neler izleyemedim bir bilseniz. Bu, aktı gitti onların aksine. Çünkü belli periyotlar halinde size merak unsurları sunuyor. Bir yerden sonra merakınız sona eriyor. Keşke sona ermese diyorsunuz.
Sinematografi açısından da enfes, kapitalize ve kararmış bu evrende mal/mülk yerine, sevecen insanlar ışık gibi parlıyor. Kurbanlar daha kurban, zalimler daha zalim görünüyor.
Keşke düşündüğüm gibi olmasaydı her şey
Hakim olan şüphe duygusunun, iç acısına ve keşkelere dönüştüğü film, muhteşem finalinde de bu düğümü zirvedeyken çözüp, sizi bırakıyor. Evet bizi bırakıyor; uzaydayız artık. Bazı insanlarla ilgilenmek için çok geç. Bazı insanlara güvenmemek için çok geç. Kıymet bilmek için çok geç. Bakın; izleyeli aylar oldu, bende kalanlar bunlar…
“Piramidin tepesi için neler artık hobi halindedir? Bunun ne kadarını normalleştirebiliriz?”
Sonunda ihtimal veremeyeceğimiz bir olay yaşanıyor. Olayla birlikte içimizin yangınına soda dökülüyor. Geçmiyor ama iyi hissettiriyor. Sahi neden ihtimal vermedik bu sona yahu? Neden şaşırdık? Kendimizde bulamıyor muyuz bu gücü? Hiç!
Sadece entellerin anlayıp hava satacağı bütünsel olarak boş filmlerden değil. Dünyanın düz filmlere, düz metaforlara, bol keşkelere ihtiyacı var. Sonrası bol pişmanlık yani biliyoruz.
Yok, anlatamıyorum daha. Bu pişmanlığın kelimeleri yok, filmi var, varmış. Parasite sonrası hayatında ilk defa Korelilerin film çekebildiğine şahit olan kardeşim. Bence bunu da izle. Bana da gelirken mutfaktan Gaviscon getir. Hala yanıyor.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.