Captain Phillips: Tehditkar Bir Film!

“Green Zone” adlı başarısız filminden sonra aksiyon sinemasında yerini iyice sağlamlaştıran ama bu yapımdan beri film yönetmeyen Paul Greengrass, nihayet geri döndü şeklinde başlamak isterdim eleştirime. Ama keşke Greengrass’in dönüşü bu filmle olmasaydı. Tom Hanks’in başrolünü üstlendiği film, yazının başlığında da belirttiğim gibi verdiği gözdağı, militarizm sevgisi ve tehditleriyle önplana çıkıyor. Aslında bu durum Greengrass’in önceki Amerikan kaynaklı işlerini düşündüğümüzde şaşırtıcı değil ama üçüncü filmini düşündüğümüzde şaşırtıcı.

4

Greengrass’in iki adet Bourne filmi dışında en sağlam filmi “Bloody Sunday” bana göre… Kariyerinin üçüncü filmi olan “Bloody Sunday” ile Greengrass memleketi İngiltere’ye eleştiri oklarını saplayıp durur. “Bloody Sunday” tek bir güne odaklanır: Kanlı Pazar gününe. İngiltere’nin sömürgesi olan Kuzey İrlanda’dayız. Barış için çabalıyor Kuzey İrlandalılar. Ama neticede karşıdaki emperyalist devlet bunu istemez ve bir savaşın fitilini ateşler. Greengrass hem bu tek gönü anlatış şekli, hem de İngiltere’yi eleştirmesi ile dikkatleri üzerine toplamıştı. Aksiyon sekanslarında çok başarılı bir iş ortaya koyan Greengrass hemen Bourne serisinin başına getirilir. Burada da muhalifliği devam eder. Amerika’nın kirli operasyonlarına ve kirli kurumlarına odaklanır son iki Bourne filminde. Karakter daha da derinleştirilir, insanileştirilir. Lakin bu filmden sonra çektiği “Green Zone”dan anlaşılacağı üzere muhaliflik Greengrass’e değil, senarist Tony Gilroy’a aitmiş. Zira Greengrass hem “Green Zone”da, hem de iki Bourne arası çektiği “United 93″te Amerikan ordusunu ve ideallerini övmekten kendisini alamaz.

Ne yazık ki Greengrass militarizmi övmeye, dünyanın en kirli ordusu Amerikan ordusunu yüceltmeye yeni filminde de devam ediyor. Bunları es geçmek, “bütün Hollywood filmlerinde bu yapılıyor” şeklinde kestirip atmak işin kolayı… Diğer filmlerde, özellikle benzer hikaye anlatan “Black Hawk Down” adlı çöp filmde yapıldığı gibi burada da izleyici tehdit ediliyor, izleyiciye gözdağı veriliyor: “Görüyorsun Somalileri. Sadece bir adamımızı kaçırdılar. Biz de üzerilerine ordumuzu yığdık. Anla ne kadar güçlüyüz. Bizle uğraşırsan sonun ölüm!”. İzleyici tehdit ediliyor, Amerikan ordusunun ne denli güçlü olduğu tekrar izleyiciye dikte ettiriliyor. Yani klasik “şanlı Amerika” filmi. Bu film sona erdiğinde perdede Greengrass’in adını görmek üzücü. Kendi memleketi İngiltere’ye muhalefetle ünlenen Greengrass’in geldiği nokta emperyalizmi övmek, sömürülenlere, acı çektirilenlere “Kes sesini!” demek oluyor.

3

Gelelim sözüm ona filmdeki Amerikan eleştirilerine. Filmde bazı bölümler var: Mesela Muse filmin bir yerinde “Ben El Kaide değilim” diyor. Sözlerine “Ben aslında balıkçıyım. Ama Amerika balıkçılığı bitirdi burada. Biz de başka bir şey yapamıyoruz” diyor. Phillips “Bence balıkçılık ve insan kaçırma dışında işler de var” deyince Muse “Amerika’da olabilir. Amerika’da olabilir, Kaptan. Burada değil” şeklinde bir cevap veriyor. Ama bu kadar. Filmin takındığı sözüm ona muhalif tavır bundan ibaret. Bir tarafta müziklerle, şık kamera hareketleriyle nerede ise tanrı olarak gösterilen Amerikan ordusu, diğer tarafta iki dakikayı aşmayan ve hemen üzerileri örtülen eleştiriler. Hangisi daha akılda kalıcı? Filmin tarafı belli. Somalilere bakış ise “Zero Dark Thirty”deki, “Argo”daki, “Black Hawk Down”daki, “United 93″deki “ötekiler”e bakışla aynı.

Film ABD’de çok iyi eleştiriler aldı, ki pek şaşırtıcı değil. Bence yılın ortalama filmlerinden birisi “Captain Phillips”. Ne kötü, ne de muhteşem bir film. Yan karakterleri iyice sallayan ve sadece Kaptan Phillips’i derinleştirmeye çalışan, ama bunu da tam beceremeyen Greengrass, hikayesini bildiğimiz kurgusuyla bir yere kadar izlettirmeyi ve izleyiciyi sıkmamayı başarıyor. Ama bir yere kadar. Richard gemiden botla kaçırıldıktan sonra filmin kalitesi düşmeye başlıyor, mide bulandırıcı militarizmi, Amerikan ordusu övgüsü ve sıkıcılığı artıyor. Rehine kurtarma operasyonunun uzatılması tek bir işe yarıyor: Orduyu yüceltmek… Bunun dışında son otuz dakika filmden çok şey alıp götürüyor. Elimizde ortalama bir beyaz adamı kurtarma filmi kalıyor.

5

Oyunculuklara değinmeden olmaz. Filmin yıldızı çok övülen Hanks değil. Muse rolünde Barkhad Abdi ile Bilal rolünde adaşı Barkhad Abdirahman kariyerlerinin ilk filmlerinde Hanks’ten daha iyi oynamışlar. Hanks son beş dakikadaki performansıyla ödül kovalayacak. Zaten genelde eleştirilere bakıldığında Hanks’in son beş dakikadaki performansından etkilenmiş herkes. Son beş dakikada iyiydi aktör ama genele bakıldığında müthiş oynamadığını söylemek mümkün. Özetle abartılmış bir film “Captain Phillips”. İzlendikten kısa bir süre sonra unutulacak filmlerden.


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Yorumlar

Bir cevap yazın