Celle que vous croyez: Varolmanın Dayanılmaz Bencilliği

Hayat Canlanınca Güzeldir

Her insanın hayata tutunma şekli farklıdır. Kimisi işiyle meşgul olur, kimi çocuklarıyla, kimi sanatla hayat bulur. Peki hayata dair umudu kalmayan biri? Celle que vous croyez bu bağlamda insanı hayata döndürenin aşktan geçtiğini baz alıyor. Hayatın canlandırıcı etkisini, hayata tutunmak adına bir sevgi tomurcuğuyla bağlamayı tercih ediyor. Zamanın yıprattığı insanları, modern çağın sosyal medya etkisiyle farklı bir kimliğe bürünmesiyle yıllandırıyor.

Juliette Binoche’un kadınlık kodlarını büyüleyici oyunculuğuyla anlamdırdığı bu film yaşama dair bir amaç uğruna bağlanmayı temenni ediyor. Bir kadının, hatta bir insanı yaşama bağlayan beğenilmek, arzulanmak ve heyecanlandırmak… Formül son derece basit görünüyor. Renklenmek ve tek renge bağlı kalmadığımızı göstermek adına işte bu film büyük önem taşıyor.

Sosyal medyayı neden kullanıyoruz? Bir düşünelim. Yazdığımız fikirlerimizin insanlar tarafından tepki almasını bekliyoruz. Beğeniler sanki bir karşılık beklemeden bize umut aşılayan motive edici etkenler haline geliyor. Paylaşılmak bize önemli olduğumuzu hissettiriyor. Basit sosyalleşme platformları olarak gördüğümüz modern çağın çukurları, belki de güneşi yüzümüzde hissettiğimiz o muhteşem yaşıyor hissini veriyor.

Yaşlanmak Bir Son Mudur?

Yaşlanmak da bu bağlamda doğanın olağan bir olayı oluyor. Peki yaşlanırken ille acılar çekip, olduğumuza şükretmemiz mi gerekiyor? Tabii ki hayır! Yaşlanırken kaliteli yaşlanmak da önemli bir şey… Bunun için bizi biz yapan her konu aslında yenilenmemiz için etken bir içerik haline geliyor. Binoche’un karakteri Claire de bunun farkına varıyor. Kimliklerin önemsiz olduğunu ve size ilham veren her şeye gerçek yaşamdan öte, sanal olarak da kavuşabileceğimizi belgeliyor. Belki biraz sosyal medya eleştirisi, belki biraz kurmaca sahte hayatlar… Ama ne önemi var ki? Zaman geçerken başka bir kimliğe bürünmenin ne zararı olabilir ki? İşte bu konuyu derinleştirerek filmimiz bize biraz derinlik katıyor, biraz zihnimizi yeniliyor.

Hayal gücümüzün gidebileceği uç noktalar var. Olmadığımız insanlar olabileceğimiz gibi, yapmadığımız şeyleri de yapabiliriz. Çünkü yaratıcılığımız nefes almamızı hızlandıran ve bizi “biz” gibi hissetmemize yarayan bir araç gibi. Bu yüzden sınırsızlığın cazibesi insanları daha çok risk almaya teşvik ediyor. Kendimizi tanımak, ufkumuzun limitlerini özgür bırakarak yeni bir dünya kurmamızı sağlıyor. O halde neden daha önce yaptıklarımızı tekrarlayalım ki? Yeni bir şeyler denemenin bir zararı olmaz. Sonuna kadar gidebiliriz düşüncesi benliğimize hakim oluyor.

Seçimlerimiz Bizi Bugünkü Halimize Dönüştürür

Belki uç noktalara ulaşan uçak fantezilerin vuku bulması diyelim ya da zamana karşı meydan okumanın verdiği güç bizi sarmalasın. İşte bu noktada Celle que vous croyez yazılan keskin noktaları temel alarak bize hikayemizi kendimizin yönlendirebileceğini gösteriyor. Bir yandan iyi, bir yandan da kötü sonuçlarını göstererek oyunbaz bir hikaye kurgusu şeklinde seçeneklerimizi önümüze sürüyor. Azıcık “Her” tadı alıyoruz, azıcık Fransız romantik filmlerine yelken açıyoruz. Filmi izlerken yaşadığımız duygular empati yapmamızı sağlıyor. Bir kadının ruh halinden feyz alarak kendi yaşamımızı gözden geçiriyoruz.

Film bittiğinde aklımızda bir soru kalıyor. Ben kendim için ne yapıyorum? Ben yaşamak için ne yapıyorum. Bu kadın kim, ben kimim? Hepsini gözlerimizin önünden geçiriyor. En sonunda her karaktere hak veriyoruz. Çünkü hayatın içinde cinsellik de var, aşk da, beklenmedik uçurumlar da… Ama denemezsek limitleri nasıl bilebiliriz ki…


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Yorumlar

Bir cevap yazın