Almanya’da Adolf Hitler’in hükümranlığını ilan etmesi ile yaşadığı ülkeyi terk edip Amerika’ya yerleşen Fritz Lang Amerika’da, Almanya’da çektiği filmler kadar olmasa da iyi filmler çekmiş usta bir yönetmen. “Fritz Lang’s M”, “Metropolis”, “Dr. Mabuse” serisini Almanya’da kotardıktan sonra Amerika’da da kariyerini etkileyici filmlerle devam ettirir: Linç kültürüne, adaletsizliğe ve intikam duygusuna yoğunlaştığı “Fury”, önemli film-noirlerden bir tanesi olan “The Big Heat”, hayal ile gerçekler arasındaki çizgiyi bulanıklaştırdığı polisiye filmi “The Woman in the Window” yönetmenin Amerika’da çektiği ve sağlam bir performans sergilediği filmlerin bazıları. 1952’de gösterime giren “Clash by Night” ise bu filmlerin gölgesinde kaldığından pek bilinen filmlerinden değil.
Lang “Clash by Night”ı Clifford Odets’ın aynı adlı tiyatro oyunundan uyarlar. Büyük Buhran döneminde, yani 30’larda oyunlar kaleme alan Odets, Hollywood’ta da önemli bir konumdaydı. Henüz Hollywood’da tam anlamıyla ünlenmemişken “Clash by Night” adlı oyunu bu filme dek sadece iki filmin senaryosunu yazan Alfred Hayes senaryolaştırır. Filmin başrolleri dönemin en ünlü aktrislerinden olan Barbara Stanwyck’e, Robert Ryan’a ve Paul Douglas’a teslim edilir. Yeni yeni ünlenen Marilyn Monroe yardımcı bir rolde karşımıza çıkar. Etkileyici bir kadrosu olan film, film noir türündedir. Mae (Stanwyck) şehirden bir kasabaya taşınmak zorunda kalır. Ama bu kasabadan zerre hoşlanmamaktadır. Tek isteği fırsatını bulup bu yerden kurtulmaktır. Bir gün ağabeyinin arkadaşı (Douglas) ile tanışır. Zengin ve iyi niyetli olan Jerry, Mae’ye aşık olur. Kısa bir sürede evlenirler. Evliliğinden sıkılan Mae yakışıklı bir adamla (Ryan) tanışır ve kasabadan çıkış biletini böylelikle bulmuş olur.
Lang’ın bu filmi, konusundan da anlaşılacağı üzere film noir türünün bütün gereklerini yerini getirir. Femme fatale karakterlerle ünlenen Barbara Stanwyck burada da kocasını aldatan, evliliğini devam ettirmek istemeyen ve en nihayetinde kocasını terk etmeyi planlayan bir femme fatale rolündedir. Saf, karısına son derece aşık, karıncayı dahi incitmeyecek kadar iyi niyetli bir koca, arkadaşına kazık atan, tek isteği bu kadınla kasabadan kaçmak olan, hayattan ve özellikle kasabadan nefret eden bir adam… Kısacası film noir’ın gerektirdiği her şey senaryoda mevcut. Bu filmi onca film noir’dan ayıran özellikler de var kuşkusuz.
Bu fark femme fatale’de bulunuyor. Film noir türüne şöyle bir göz attığımızda genelde bu femme fatale karakterlerin cinayet planladıklarını görürüz. “Kocanı polis senden şüphelenmeyecek şekilde ortadan kaldır, kocanın parasını kendi hesabına geçir, (varsa) sevgilinle beraber ol, gerekirse sevgilini de ortadan kaldır” tipinde cinayet planları yaparlar. Bu filmde Mae hiçbir şekilde bir cinayet planlamaz. Keza ona sırılsıklam aşık olan, Jerry ile aynı kasabada ikamet eden Paul da cinayet planlamaz, yani Jerry’i ortadan kaldırmayı Mae’ye teklif etmez. Diğer fark, Mae’nin Jerry’yle evlenme nedenidir. Jerry’nin parası vardır ama Mae, Jerry ile parası için evlenmez, tek amacı kendisine aşık olan bu adamla mutlu olmaktır. Film, femme fatale’i kullanış şekli ile farklılaşır. Onlarca film noir’da kullanılan klişeler kullanılmaz. Film adına iyi bir özellik.
Filmin artıları yanında bir kaç eksisi de var ne yazık ki, ama bunlar görmezden gelinebilecek eksiler. Örneğin epey muhafazakar bir tutum takınır finalinde. Mae, kocasını Paul’la aldatır. Paul’la birlikte olmaktan finale dek suçluluk duymaz. Her daim zevk alır Paul’dan. Finaldeyse kocasını terk ettiğini düşünürken kocasına döner, ondan özür diler ve hayatına kocası ve bebeğiyle devam eder. Amerikan aile kurumu bir kez daha kutsanmış, kurtarılmıştır. Böyle bir finalle filmi izleyen Amerikalı kadına “O saf, iyilik dolu, içinde zerre kadar kötülük barındırmayan, seni hep seven kocanı aldattın. Böyle bir hata yaptın ama zararın neresinden dönülse (Amerika için?) kardır. Gel, kocana dön, bırak o adamı, kendini kocana affettirmeye çalış. Neticede aile önemlidir” denir. Amerikalı erkeğe ise böyle bir finalle kendisini aldatan, bundan da hiç suçluluk duymayan eşini affetmesi önerilir. En nihayetinde çiftlerin birbirlerini aldatmaları aile kadar önemli değildir, aile her şeydir! Bu açıdan muhafazakar bir tutum takınır film. Aile kurumunun kurtarılması için yapılmaması gereken bir şey yapılır ve film boyunca kocasını aldatan ve kasabadan kaçmayı planlayan Mae iki dakikada zıt bir tarafa çekilerek hata yapılır. Femme fatale bir kadının isteğine ulaşmışken birden onu elinin tersiyle itmesi pek inandırıcı değil doğrusu.
Artıları eksilerinden fazla olan “Clash by Night” başarılı bir film noir örneği. Lang’ın en iyilerinden değil belki ama izlenmeyi de hak ediyor doğrusu.