Coen Biraderler’in Nesneleri

Varoluşçu yazar Rollo May, ‘’Yaratma Cesareti’’nde özne ve nesne arasındaki ikiliğin son dört yüz yıldır Batı düşüncesinin özniteliğini oluşturduğunu belirttikten sonra, aslında, bir nesneyi ona duygulanımsal bağlanışımız olmadan göremeyeceğimizi söyler. Joel ve Ethan Coen Biraderler’in filmlerinde de özne ve nesne arasında bırakın ikiliği, neredeyse ayırt edilemez bir bütünlük göze çarpar. Bu açıdan Biraderler’in filmleri her şeyi bütünün bir parçası olarak gören Doğu düşüncesine yakın seyreder. Nesneler onların hikayelerinde  tarihsel konumlarına bir güzel oturtularak, kişiler, toplum ve sistemle olan organik bağları çerçevesinde yer alır; bazen bir dönemin yansısı bazen de bir karakterin ruh halinin aynası olur…

(Biraderler’in tüm filmlerindeki ana nesne hep paradır. Aşağıda, ‘para’ya-bir film hariç- özel olarak değinmedim; çünkü para zaten konuşur.)

Raising Arizona(1987):Royal Crown, Huggies, Unpainted Arizona…

Hi(Nicholas Cage), suça meyilli bir kişiliktir; sık sık hapishaneye düşer. Uzmanlık alanı benzin istasyonları, marketlerdir. Bir gün hapishanedeki psikiyatristin sözlerinden etkilenir ve çıktığında artık kendine düzenli bir hayat kurmak ister. Hapishanedeki polis memuresi(Holly Hunter)ne evlenme teklif eder; evlenirler. Tek sorunları çocuk sahibi olamamaktır. O sırada şehrin ileri gelen zenginlerden birinin beşizleri olur. Çiftimiz bu durumu adaletsiz bularak beşizlerden birini kaçırır.


Raising Arizona, Reagan Dönemi Amerikası’nın kara-mizah tarzındaki eleştirisidir. Zaten filmin hemen başında Hi, Başkan Reagan’a sunturlu bir küfür savurarak ‘’Beyaz Saray’da O olduğu sürece kendi yolunda ilerleyemeyeceğini’’ söyler. Filmde döneme damgasını vuran bir çok tüketim ürünü, yüklendikleri anlamlar ile gözümüze sokulur:Royal Crown briyantinleri(hapisten kaçan ikilinin briyantin sürüşleri markayla beraber uzunca gösterilir) standart şekle toplumun verdiği önemi vurgular, Huggies bebek bezleri(Hi’ın bebek bezi çaldığı sahne görülmeye değerdir), bebek bakım kitabı, Unpainted Arizona mobilyaları ve onlarca ürün sıradan insanlar için arzu nesneleri iken, Hi için; küfrettiği Reagan’ın istediği vatandaş modeline zorlayan baskı araçlarıdır.

Miller’s Crossing(1990): Fötr Şapka

İçki yasağının olduğu, gangsterlerin cirit attığı ABD yıllarındayız. Tom(Gabriel Byrne), şehrin en büyük gangsteri Leo(Albert Finney)’nun sağ koludur; kaba güçle değil soğukkanlı zekasıyla patronuna yardımcı olmaktadır. Johnny Caspar(Jon Polito) adlı İtalyan bir gangster Leo’dan bir konuda kendisine yardımcı olmasını ister; fakat Leo onu geri çevirir. Tom da Leo’ya yanlış yaptığını, Caspar’ın hafifseyeceği biri olmadığını söyler; Leo onu dinlemez, neticesinde de Caspar ve Leo arasındaki beklenen savaş başlar. Tom da patronuyla düştüğü fikir ayrılığı ve patronunun sevgilisiyle olan ilişkisi nedeniyle tarafların tam ortasında kalır ve Tom’un bu ateş çemberinden çıkabilmesi için elinde olan tek şey zekasıdır.

Tom, rüyasında bir ormandayken ( Miller Kavşağı’nın olduğu yer) kafasından uçup giden şapkasının peşine düşer;  uyandığında şapkasının olmadığını fark eder, gece, kumarda kaybetmiştir şapkasını. İlk iş olarak şapkasını geri almaya gider. Tom’un düştüğü zor durumu dikkate aldığımız da şapkasını kaybetme korkusu, güçlüler dünyasında-zekası ve iradesiyle-edindiği kendisine has örtülü kimliğini açık etme korkusuyla eşdeğerdedir.

Barton Fink(1991): Duvardaki Resim

1941, New york. Genç oyun yazarı Barton Fink(John Turturo) son yazdığı oyun ile büyük övgüler almıştır. Başarısını, sokağı ve sıradan insanları tiyatro sahnesine taşıyarak tiyatro sanatına yeni bir anlayış getirmesine borçludur. Bir de ‘Barton Fink duygusu’ denilen garip bir akımın başlatıcısı olmuştur. İşte bu akım kendisine Hollywood’dan senaristlik teklifi gelmesine neden olur. Barton Fink gitmek için isteksiz de olsa; orasının kendine göre olmadığını düşünse de Los Angeles’a gider. Hollywood havasına kapılmamak için köhne bir oteli tercih eder. Yapımcı Lipnick(Michael Lerner), ondan B-movie kategorisine giren ve o dönemin moda türlerinden olan bir güreş filmi yazmasını ister ve böylece Fink, inanılmaz sancılı bir yazım sürecine girer.


Mekan Los Angeles olduğu halde filmin son sahnesine kadar denizi hiç göremeyiz. Buna karşın Fink’in otel odasındaki çalışma masasının hemen üstünde sırtı bize dönük, denize bakan bikinili bir kız resmini sık sık görürüz. Resmin hissettirdiği özgürlük duygusudur. Fink’in kapana kısılmışlığının, bir türlü ne yazacağını bilemesinin yanında resim sonsuz bir alan vaat eder adeta. Ayrıca resim, Hollywood’un seyirciye sunduğu hayallerin bir nüvesidir. Filmin son sahnesinde resmin gerçekleşmiş olması Coenler’in, hayal fabrikası Hollywood’a karşı gerçeklikle yaptıkları bir meydan okumadır (Barton Fink’in sanat anlayışıyla yapımcı Lipnick’in anlayışının taban tabana zıt olması gibidir…).

The Hudsucker Proxy(1994): Dev Saat, Sarkaç, Asansör, Mimograf ve Hulahup

Hudsucker Endüstrisi’nin Kurucu Başkan’ı hiç beklenmedik bir anda (çünkü şirket açısından işler gayet yolundadır) intihar eder. Başkan’ın vasiyetine göre ölümünden sonra şirketin hisseleri halka açılabilecektir. Şirketin önemli isimlerinden Mussburger(Paul Newman), halkın nezdinde şirketin imajını bozup hisseleri ucuza elde etmek için bir ‘enayi’ arayışına girer; o enayi de okuldan yeni mezun olmuş şirkette en alt kademeden çalışmaya başlamış olan Norville Barnes(Tim Robbins) olur. Ancak Mussburger’in planladığı gibi gitmez işler: Norville Barnes’ın tam bir fiyasko olacağı düşünülen hulahup icadı sürpriz bir satış grafiği yakalamış ve şirketin hisseleri tavan yapmıştır.

Kameranın her fırsatta kadraja aldığı Hudsucker Kulesi’ndeki dev saat, Mussburger’in ofisindeki sarkaç, şirketin hisse değerleri ile ilgili sürekli çıktı veren mimograf ve asansör iş dünyasında önem arz eden ‘değerler’i diri tutmak için çalışanları uyarıcı rolü üstlenir:zaman nakittir, sürekli devinim, sıkı takip ve yükseliş…

Esas nesnemiz hulahup ile Coen Biraderler tam anlamıyla bir kinayeye girişirler:Daire biçimindeki hulahup, üretim-tüketim döngüsü içinde üretenin de tüketenin de hapsolduğu çemberin metaforudur. Narville Barnes dahi o çemberin içine ister istemez girerek intiharın eşiğine gelir.

Fargo(1996): Paul Bunyan Heykeli

Orta yaşını geçmiş, bir çocuk sahibi Jerry(William H. Macy), kayınpederinin işyerinde müdürlük yapmaktadır. Jerry, bir yatırım fırsatını değerlendirebilmek için acilen yüklü paraya ihtiyaç duyar. Kayınpederinin zengin olması ondan para isteyebileceği anlamına gelmez; çünkü kayınpederi ona zırnık koklatmayan birisidir, üstelik Jerry’i beceriksiz bulur. Anlayacağınız, Jerry iyice eziklenmektedir. O da illegal bir yola başvurur. Fargo kasabasından iki suçlu(Steve Buscemi, Peter Stormare) ile anlaşarak onlardan karısını kaçırmalarını ister. Tahmin edileceği üzere amacı kayınpederinden rehine fidyesi koparmaktır ve izlediğimiz bir ‘Coenler’ filmi olduğu için doğal olarak işler hiç umduğu gibi gitmez: Yedi ölüm (bir polis, yoldan geçen iki kişi, Jerry’nin kayınpederi, otopark görevlisi, Jerry’nin karısı, suçlulardan biri).

Fargo, hikayesini 1987’de ABD’nin Minnesota eyaletinde gerçekleşen bir olaya dayandırır. Aslında, dayandırır demek yetersiz olur; çünkü Coenler, ölülere olan saygılarından ötürü olayları olduğu gibi filme aktardıklarını, sadece isimleri değiştirdiklerini filmin başlangıcında belirtirler. Böyle olması filmde yine de kodlanmış bir nesne olmasını engellemez.

Filmde üç kez, Brainerd’in girişinde dikili Amerikan efsanelerinden dev oduncu Paul Bunyan’ın heykeli oduncu gömleği, mavi pantolonu, korkutucu yüz ifadesi ve elindeki baltayla boy gösterir. Efsane de olsa işi odunculuk olan birinin dev heykeli ve o heykelin üzerindeki 1871 tarihi filmdeki dünyanın aksine bir dünyayı çağrıştırır: sakin ve sade…

Ancak, suçlulardan birinin ortağını baltayla öldürüp sonra da odun parçalama makinesine atmasını Paul Bunyan’ın korkutucu yüzü ve oduncu kimliğiyle birleştirdiğimizde Paul Bunyan’ın Amerikası’nın emek üzerine mi yoksa kan üzerine mi kurulduğuna dair bir soru işareti oluşturmaktan da kendilerini alamaz Coen Biraderler.

Big Lebowski(1998): Halı(lar)

Çevresi tarafından ahbap lakabıyla tanınan Jeffrey Lebowski(Jeff Bridges) bowling tutkunu, sürekli beyaz rus içen, barışçı, salaş giyinen, paraya pula önem vermeyen bir adamdır. Bir gün evine iki adam girer ve Ahbap’tan kendilerine olan borcunu ödemesini ister. Ahbap’ı iyice hırpaladıktan sonra isim benzerliğinden dolayı yanlış adamı bulduklarını anlarlar; ancak gitmeden önce de Ahbap’ın halısına işerler. Ahbap, bowling arkadaşlarından Walter(John Goodman)’a durumu anlatır ve halısının-odasını dolu gösterdiği için- değerli olduğunu belirtir, arkadaşı da Ahbap’a zengin olan diğer Lebowski’den halısının bedelini istemesini öğütler. İşte böylece -ahbap hariç- herkesin bir milyon doların peşinde olduğu koşuşturmaca başlar.


Bir tarafta bir milyon doların peşindeki onca insan; diğer tarafta odayı dolu gösterdiği için yeni bir halı isteyen Ahbap ve annesinden yadigar olduğu için Ahbap’ın evlerinden apardığı halıyı geri isteyen Lebowski(zengin olan)’nin kızı(Julian Moore).Bir de bunlara Baba Busch ve Körfez Savaşı aldatmacasını eklersek filmde ‘halılar’ın işleviyle ilgili ayrıca bir açıklamaya ihtiyaç duyulmaz sanırım.

No Country For Old Man(2007): Havalı Silah, Bozuk Para

Llewelyn(Josh Brolin): Mafyanın parasını tesadüf eseri bulan inatçı bir adam, Anton(Javier Bardem):Llewelyn’i bulması için mafyanın kiraladığı tanımlanması zor iz sürücü ve kiralık katil, Şerif(Tommy Lee Jones): Olup bitenlere ve yaşadığı zamana bir türlü anlam veremeyen, silah taşımayan, Llewelyn ve Anton’ın peşinde olan yaşlı kanun görevlisi.

Havalı silah, Anton’ın sürekli yanında taşıdığı, kapıları açmak ve bazen de ne olup bittiğinden haberi olmayan insanları öldürmek için kullandığı, görünümü itibariyle oksijen tüpünü andıran bir silah türü. Şerifin söylediğine göre sığırları öldürmek için kullanılan bir silahmış ve yine şerifin yorumuna göre bu silahla hayvanlar ne olup bittiğini anlayamadan ölüyorlarmış. ‘Şimdi’yi yirmi yıl öncesiyle kıyaslayıp da ‘şimdi’ye bir anlam yükleyemeyen ve bu yüzden dehşete düşen yaşlı şerifin nezdinde havalı silah, tüm bu anlamsızlığı ve kıyımı yaratanların nesnel araçlarından biri olduğu gibi aynı zamanda onun hiçbir şey anlamadan öylece ölüp gitme korkusunu iyice arttıran ve açığa çıkarandır.

Anton, filmde iki kez bozuk parayı kullanır kurbanlarının kaderini(ölüm ya da yaşam) belirlemek için. Llewelyn’in karısının ‘’buna para karar vermek zorunda değil buna sen karar verebilirsin, beni bırak!’’ demesi üzerine, Anton da ‘’buraya bu paranın geçtiği yollardan geçerek geldim,’’ der. Paranın geçtiği yolların öyle nizami duble yollar olmadığını bildiğimize göre Anton’ın ne demek istediğini anlıyoruz değil mi?

Burn After Reading(2008): Cd, Dildo Aleti

Bir tarafta kovulan Cia analisti(John Malkovich), analistin boşanmayı planlayan karısı(Tilda Swinton), analistin karısıyla yatan tam donanımlı çapkın(George Clooney), çapkının, boşanmak için gizlice işlemlere başlayan karısı(Elizabeth Marvel); diğer tarafta ise bir dizi estetik ameliyat geçirmek için paraya ihtiyacı olan spor hocası(Frances Mcdormand), spor hocasının heyecanlı ama zekası kıt meslektaşı(Brad Pitt); ve bunların yollarının kesişmesine, hikayenin tipik bir ‘Coenler arap saçı hikayesi’ne dönüşmesine neden olan nesne:cd.

Anılarını kitaplaştırmaya karar veren ‘cia analisti’, dökümanlarını cd’ye kaydeder ve bir şekilde spor salonuna ulaşan cd; şantaja, para sızdırmaya ve ölümlere varacak olayların başlatıcısı olur. Bir de oldukça fonksiyonel bir dildo aleti var. Aletin yaratıcısı çapkınımız, aleti eşine hediye etmek için yapmıştır. Filmde dildo aleti, birden fazla işleviyle, adı geçen şahıslardaki tatminsizlik hissinin karşılığıdır.

True Grit(2010): Sharps Karabina Tüfeği

Vahşi batıdayız…14 yaşındaki Mattie(Hailee Steinfeld), babasının katili Tom Chaney(Josh Brolin)’i bulması için Şerif Cogburn(Jeff Bridges)’u kiralar. Bir de şartı vardır: kendisi de şerifle birlikte gidecektir.

Federal Şerif Cogburn, Texsas Ranger’ı Laboeuf(Matt Damon) ve 14 yaşında bir kız çocuğu olmasına rağmen babasının katilinin peşine Şerif ve Ranger ile birlikte düşen Mattie, ‘hayatın hakkını ver’en sağlam karakterlerdir. Hakeza, filmde sık sık adı geçen ve zamanının en iyi tüfeği olan Sharps karabina da – kullanıcısının da marifeti olmazsa olmaz tabi ki- potansiyelinin hakkını vererek 150 metre mesafeden filmde kilit bir atışın gerçekleştirilmesini sağlar.

Yorum Gönderin