Dark, üçüncü sezonunun da Netflix’te yayınlanmasıyla sona erdi. Dizinin ilk bölümünden itibaren yazılan teoriler, final bölümündeki “Vay be!” ünlemleriyle tamamına erdi. Genel hava, diziyi izlemek için saatlerini, üzerinde tartışmak için de günlerini verenlerin tatmin olduğu ve klişe tespitle “Almanlar yapmış!” cümlesini sık sık kullandığı yönünde… 3 sezonluk macera sonucunda dizide görev alan herkes takdirleri ve teşekkürleri hak ediyor kanaatindeyiz.
Biraz spoiler da katarak, Baran bo Odar ve Jantje Friese’nin şahsında tüm ekibe takdir ve teşekkürlerimizi toparlamaya çalıştık.
– İlk takdir tabi ki senaryo ekibine… Büyük bir olasılıkla hikaye örgüsünü ilk sezonun öncesinde kurguladılar ve bu senaryoya sadık kaldılar. Son iki bölümde varlığını anladığımız üçüncü ve gerçek evrenin finali bağlamak için son dakikada bulunan bir çözüm olmadığını Claudia Tiedemann’ın öyküsünden anlayabiliyoruz. Adam ve Eva’nın yarattığı her döngüde yeni bilgiler öğrenerek kendini geliştiren Claudia’nın hem bir kaza sonucu ortaya çıkmış iki evreni, hem de sonsuz döngüleri bitirmek için yaptıklarını ilk iki sezonda da görüyor ama anlam veremiyorduk. Sonunda her şey oturdu, soruların yüzde 90’ı yanıtını buldu. Dizideki her sahnenin, her diyalogun, her olayın bir anlamı olduğunu gördük.
Popüler diziler Lost ve Game of Thrones’un sezonlar uzadıkça ipin ucunu kaybetmelerini ve bir türlü bağlayamamalarını şaşırarak ve üzülerek izlemiştik ve açıkçası Dark konusunda da endişelenmiştik. Ama dizinin yapımcıları bu kadar karışık bir senaryoyu mükemmel bir şekilde bağladı. Tamamını yazan Baran bo Odar ve Jantje Friese’ye ve belirli bölümlere katkı veren Martin Behnke, Ronny Schalk, Marc O. Seng, Daphne Ferraro’ya teşekkürlerimizi sunuyoruz.
– İkinci takdir genç oyuncular başta olmak üzere oyunculara… Dramalarda ve komedilerde iyi performans sergilemek daha kolaydır, çünkü oyuncular genel olarak kendi hayatlarında yaşadıklarını tekrarlar. Hayatları sonsuz döngü içinde cehenneme dönen bir grup insanı canlandırmak ise çok zor… Devamlı üzülen, ağlayan, tartışan, kızan, trajik olaylara tanık olan, acımasız cinayetler işleyen, içlerindeki masumiyeti kaybeden karakterleri mükemmel canlandıran bir oyuncu ekibini izledik. En dengesiz karakter Ulrich Nielsen’i oynayan Oliver Masucci’den, en masum karakter Michael Kahnwald’ı canlandıran Sebastian Rudolph’a kadar eksiksiz performansları takip ettik. Daha öne çıkacak amerikan, uzak doğulu veya avrupalı oyuncular da seçilebilirdi tabi. Ancak hikayenin önüne geçip dikkat dağıtma olasılıkları yüksekti. Çok yerinde bir oyuncu seçimi olduğunu, özellikle karakterlerin çocuk, genç, orta yaşlı ve yaşlı hallerinin hiç sırıtmaması da ayrıca gösteriyor.
– Filmlerin ve dizilerin biraz didaktik olmasını ve yol göstermesini istiyorsanız Dark bunu da iyi başardı. Zaten birçok dini ve mitolojik metinden, felsefeden, sosyoloji ve psikolojiden parçalar aldığını gördük. Okyanusta bir damla olduğumuzu da hissettik, görülmeyen bir el tarafından satranç tahtasında oraya buraya sürüklenen piyonlar olduğumuzu da… Ama en sonunda, özgür irademizle kararlar alabileceğimizi de anladık. Yaptığımız her şey, hiç bitmeyen hayat döngülerimizi devam ettiriyor da olabilir, aldığımız tek bir fedakar karar kendi kurduğumuz evrenleri yok edip, başka insanları mutlu ediyor da olabilir. Dizilerden hayat dersleri çıkarmak çok sağlıklı bir yaklaşım değil doğal olarak, Dark ders vermeye çalışmadı, boyundan büyük sözler söylemedi. Çok didaktik olmadan, Hollywood’un klasikleşen kafalama numaralarına girmeden 3 sezon bitirmeyi başardılar.
– “Artık Winden’dan iyi mikrokozmos bulmak zor” dedirtecek bir dolulukla geçti 3 sezon. İhanet, aile, çocuklar, gençler, büyükler, kuşak farkları, iletişimsizlik, etki altında kalan, üzerindeki baskıdan dolayı hep yanlışı seçen insanlar, son bölüm itibariyle Winden’ı bırakın evrenleri aşan ütopik bir aşk… Bu duyguların hepsini sınırlı sayıda karakterle, senaryo kurgusunu bozmadan, uzun ve duygu dolu sahnelere gerek kalmadan, abartılı şeyler söylemeden verebilmek ayrı bir takdiri hak ediyor. Siyahın ve beyazın, erilliğin ve kadınlığın, yeni ve eskinin savaş alanı içinden son bölümlerde bir cennet çıkarmak çok büyük bir başarı… Winden mikrokozmosundan evrensel bir öykü çıkardılar, takdirleri sonuna kadar hak ediyorlar.
– Ve tabi ki, kurgu, müzik, sinematografi, her dönemi en iyi şekilde yansıtan sanat yönetimi, makyaj, ses miksajı gibi teknik alanlarda kusursuz bir yapım izlediğimizi de hatırlatmamız lazım. Sadece Baran bo Odar ve Jantje Friese’yi değil, kamera arkasında emeği geçen herkese teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.