2002’de başlayıp 2009’a kadar devam eden The Shield, tek bir iyi karakteri olmadan ilerleyen yapısıyla izleyenlere farklı bir deneyim sundu. Diziyi farklı kılan öğeleri özetlersek:
– The Shield, 7 sezon boyunca “polisiye” bir öykü değil, polislerin öyküsünü anlattı. Konu bir karakolda geçmesine rağmen suçların çözümünü değil, polislerin işlediği suçları anlattı. Dizi Hollywood dramalarından çok Shakespeare trajedilerine benzeyen bir yapıya sahipti. Yıllarca insanların en kötü yönlerini izledik.
– Los Angeles’ın Farmington bölgesinde kiliseden bozma, kapatılması düşünülen, polislerin deyimiyle “The Barn” (ahır) isimli bir karakolda odak noktasına kötü polis Vic Mackey’i alarak korku ve dehşet dolu bir öykü izledik. Siyaset, kirli çıkar ilişkileri, kapitalizmin en kötü yanları, çeteleşmenin getirdiği canavarlıklar önümüze serildi. Beyaz, Meksikalı, Bizans-Latin, Çin, Kore, Kolombiya, Müslüman, Rus ve Ermeni çetelerinin seks ticareti, uyuşturucuyla dolu hayatlarını izledik. Dünyanın en çok seri katilinin bulunduğu bölgede işin içine insanlığını tamamen kaybetmiş canavarlar da girdi. Polislerin delil yerleştirme, şantaj, cinayetle işlerini hallettiğine tanık olduk.
– Daha ilk bölümde bir arkadaşını öldüren Vic Mackey’nin anti-kahraman “Kimsenin masum olmadığını, para ve unvan peşinde koşan herkesin gizlemek istediği bir günahı olduğunu sık sık tekrarlıyordu. 7 sezon Mackey’i haklı çıkarıcak şekilde ilerledi.
– Dizinin belirli sezonlarına dahil olan Glenn Close da dahil olmak üzere iyi oyunculuklar, suçu ve kötülüğü hissettirmek için dünyanın en aydınlık coğrafyalarından birinde olmalarına rağmen yaratılan karanlık ve klostrofobik ortamlar diziyi ilginç kılan özellikler.
Diziyi izlemenizi öneriyoruz ama çok zor bir deneyim olacağını da baştan belirtmek istiyoruz. Dizide sevilecek tek bir karakter bile yok.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.