Domhnall Gleeson: Oynadığı Her Film Oscar’a Aday Olan Adam


Eğer oyuncu iseniz ve ailenizde halihazırda bir aktör varsa, her zaman sizden önce bu işe girişmiş akrabanızla kıyaslanmak gibi talihsiz bir mesleki rizikonuz var demektir. Bu rizikoyla başa çıkabilmek içinse, yaptığınız işte gerçekten iyi olduğunuzu kanıtlamanız, hem de bunu hem seyirciye hem de yapımcılara göstermeniz gerekmekte. Domhnall Gleeson işte böyle bir kökten geliyor.

Hem Hollywood hem Avrupa filmlerinde hem de tiyatro sahnesinde izlediğimiz, gayet başarılı bir aktör olan Brendan Gleeson’un oğlu Domhnall. Bu kadar çok sıfata sahip bir babanın oğlu olarak, çoğu kişinin istemeyeceği bir kıyasın altına girip, üstesinden gelmeyi de fazlasıyla başardı. 2015 yılında oynadığı her filmin de Oscar’a aday gösterilmesi bunun maddi kanıtı herhalde…
domhnall-gleeson
Kendisinin ilk dikkat çektiği rol, birçok kişiye nasip olmayacak kadar şanslı bir şekilde, babasıyla aynı sahnede yer aldığı Harry Potter ve Ölüm Yadigarları’nın ilk filminde gerçekleşti. Küçük rollerde de olsa yetenekli Britanyalı oyuncuları gözler önüne seren Harry Potter serisi; Robert Pattinson, David Tennant ve Alfred Enoch gibi kendisini de spot ışıklarının altına atarak Gleeson için gelecek vaat eden bir kariyerin sıçrama tahtası oldu demek yanlış olmaz.

Geçtiğimiz yıla gelene kadar Anna Karenina ve Unbroken gibi gişesi hiç de fena sayılmayacak filmlerde yer alan Gleeson, herhalde en çok dikkati Hayley Atwell ile başrolü paylaştıkları Black Mirror’ın “Be Right Back” bölümünde çekti. “Duyguları taklit edemeyen ama birebir yaşamış bir insanın kopyası olan robot” rolünü oynayarak bu kara-distopik dizide farklı işleri gerçekleştirebileceğini de göstermiş oldu.

Gleeson için kırılma noktası ise geçtiğimiz yılın kış aylarıydı. O yılı 4 filmde oynayarak geçirmişti ve Akademi, ödül adaylarını açıkladığında oynadığı 4 film de bu adayların arasında yerini almıştı. İşin ilginç yanı, Ex Machina’yı bir kenara bırakırsak oynadığı filmlerin hepsinde yardımcı rol olmasına rağmen “ben buradayım” demeyi başarmasıydı ve bunu, çok farklı tarzlarda yönetmenlerin, çok farklı tarzlarda filmlerinde başardı.

domhnall-gleeson2

Kronolojik olarak gidersek, Gleeson 2015 yılını Ex Machina ile açtı. Filmin kadrosu sadece üç kişiden oluşuyordu desek yanlış olmaz, Alicia Vikander, Oscar Isaac ve Gleeson. Hepsi ayrı ayrı muhteşem performanslar sergilediler, hatta kişisel fikrim Vikander’in Danish Girl kadar iyi bir performans sergilediği bu filmde. Üçlü birbirini herbir sahnede daha da yukarı çekmiş; Gleeson da en çok oynadığı stil olan “sakin ama kışkırtılırsa her şeyi yapabilecek adam” rolünü fazlasıyla iyi oynamış. Cast direktörünün çok doğru tercihler yaptığı da açık… Ayrıca, filmin “En İyi Görsel Efekt” Oscar’ı alması izleyen kimseyi şaşırtmamıştır herhalde. “En İyi Orjinal Senaryo” Oscar’ını ise Spotlight’a kaptırdı.

Ex Machina’nın devamında Brooklyn geldi. “En İyi Film”, “En İyi Kadın Oyuncu” ve “En İyi Uyarlama Senaryo” ödüllerine aday olan film belki de biraz fazla düşük tempoluydu bu ödüllerin hepsini almak için. Filmi Saorise Ronan’ın oynadığı “Ellis Lacey” ekseninden incelersek, film boyu iki tane partner değiştirdi başrolümüz. Amerika’daki partneri Emory Cohen ve İrlanda’daki parneri Domhnall Gleeson. Belki filmin çoğunluğunda perdede yer almadı ama çok kritik bir rolü vardı Gleeson’ın, naif ve beklenti içinde bir karakteri canlandırdı. Oynadığı rolün dozunu biraz kaçırsa filmin yakaladığı tadı kaçırması işten bile değildi ama tam kıvamında oynamayı başardı.domhnall-gleeson

2015′ gayet iyi bir başlangıç yapmıştı Domnhall Gleeson ama en büyük başarısı yılın son iki ayında geldi. İlk olarak Aralık ortasındatarihin en çok yüksek üçüncü ve 2015’in en yüksek gişe hasılatı yapan filmi Star Wars: The Force Awakens’da, General Hux rolünü oynadı. Filmin güçlü bir kadrosu vardı; bazıları veteran yıldızlar, bazıları da parlamaya hazır bekleyen gençlerdi. Bu kadronun içinde rolü çapında kesinlikle dikkat çekti Gleeson. En çok aynı sahnede yer aldığı Adam Driver’ın asla altında kalmadı ve bunu herkesin aşırı dikkat kesildiği bir karakter olan “Kylo Ren”e karşı yapması daha da dikkat çekiciydi. Film 5 kategoride Oscar’a aday gösterildi; En İyi Orijinal Film Müziği dışında kalan adaylıkların hepsi teknik ödüllerdi, En İyi Ses Kurgusu, En İyi Ses Miksajı, En İyi Film Kurgusu ve En İyi Görsel Efekt. Aslında bu ödüllerin çoğunu kazanabilirdi ama Mad Max: Fury Road’la aynı sene yarışma şanssızlığına sahipti film. Ses kurgusu, ses miksajı ve film kurgusunu Mad Max’e karşı kaybetti Star Wars; film müziğini ise 88 yaşında ilk kez Oscar’a erişen Ennio Morricone’ye (The Hateful Eight).

Yılın sonuna doğru, hatta nerdeyse 2016’da The Revenant vizyona girdi, girdiği gibi de tüm sahne ışıklarını üstüne topladı. Toplamaması da mümkün değildi, geçtiğimiz yıl Birdman ile zirveye çıkmış Gonzalez-Inaritu ve Lubezki ikilsi bu filmin arkasındaki güçtü ve Leonadro di Caprio da kariyerinin en iyi performansını ortaya koymuştu. Di Caprio’nun performansını öne çıkartan sadece teknik ekip ve senaryo değil, aynı zamanda rol arkadaşları olan Tom Hardy ve Dohmnall Gleeson’dı. Gleeson’ın başarılı bir yardımcı oyuncu performansı sergilediği film üç Oscar kazandı; En İyi Yönetmen, En İyi Sinematografi ve En İyi Erkek Oyuncu. 9 tane de aday olup kazanamadığı kategori var ki hepsini tek tek anlatmak bu yazının konusunu biraz aşabilir.

Sonuç olarak Domnhall Gleeson kariyerinin en başarılı yılını geçirdi ve “babasının oğlu” olarak anılmaktan kurtuldu. 2015’teki yoğun tempodan yorulmuş olacak ki bu yılı boş geçirdi ama 2017’de vizyona girecek 6 filmde rol aldı. Bundan sonra da bu kariyerin daha da yukarı çıkacağı aşikar.


Leave a Reply