Yılmaz Erdoğan son filmi Ekşi Elmalar’da karşımıza çok tanıdık bir karakter çıkarıyor. Üçüncü kez aday olmaması yönündeki uyarılarına kulak asmayan, seçimi kaybetse de köşesine çekilmeye niyeti olmayan sağcı bir politikacı bu. Çevresinde kimseye söz hakkı tanımayan, despot, onun istediği gibi olmadılar diye ağaçları bile kesen, dediğim dedik bir reis var karşımızda. Tanıdık geldi değil mi? Gelecek elbette, zira Yılmaz Erdoğan’ın vaktiyle iki dönem Hakkari’de belediye reisliği yapmış dedesi Sait Atay’dan bahsediyoruz. Erdoğan, dedesinin yaşamından esinlenerek kuruyor Ekşi Elmalar’ın hikâyesini. Hikâyenin merkezine de reisin güzeller güzeli kızlarını oturtuyor.
Reis Bey’in baskıcı karakterini tanıtarak ve üç kızının sevdikleri adamlara varma hayalleri aktararak başlıyor Ekşi Elmalar. Film, varlıklı bir toprak sahibinin, kızlarının hayatı üzerinde kurduğu tahakkümden yola çıkarak erkek egemen bir toplum eleştirisi yapıyormuş gibi açılsa da, bu durum kısa sürede yerini tevekkülün faziletlerine bırakıyor. O kadar ki, bir şekilde baba boyunduruğundan kurtulmayı başararak sevdiği erkekle evlenen kızın ağzından, çaresiz durumdaki kardeşlerine baba sözünden çıkmamalarını öğütleterek bu erkek egemen tahakkümü kadın eliyle de güçlendiriyor. Sosyolojik olarak bakarsak hiç de şık durmayan bu tevekkül hali, filmin hikâyesini gerçek dışı bir peri masalı olmaktan kurtarıp toplumsal gerçekçi bir konuma oturtuyor.
Doğruyu söylemek gerekirse, filmin gerçekçi zemini büyük oranda oyuncuların başarısına dayanıyor. Reis’in kızları rolünde Farah Zeynep Abdullah ve Songül Öden harikalar yaratıyor. Özcan Deniz’in -iyi ki- bulup çıkarttığı son dönemlerin jönü Şükrü Özyıldız da karikatürize edilmiş devrimci üniversite öğrencisi halleri dışında oldukça iyi bir iş çıkarıyor. Diğer yandan hangi role girerse girsen yine kendini oynamaktan kurtulamayan Yılmaz Erdoğan oyunculuk açısından yeğeni Ersin Korkut’la beraber filmin en zayıf halkası oluyor. Usta oyuncu Cezmi Baskın’ın eşcinsel çerçi performansını ise izlemeye doyamadık.
Köyceğiz’de çekilmesine rağmen görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki’nin incelikli sinematografisi bizi filmde 70’li yılların Hakkari’sini izlediğimize inandırmaya yetiyor. Zaten BKM imkanlarını sonuna kadar kullanan filmin teknik olarak pek kusuru olduğunu söylemek mümkün değil. Gelgelelim etrafındaki bütün kadınların hayatları üzerinde tahakküm kurmuş dogmatik bir karaktere giydirilmeye çalışılan kıymeti bilinmemiş, idealist, hizmet adamı gömleği fena halde sırıtıyor. Finale doğru emareleri görülmeye başlayan ilahi adalet vurgusu ile böyle bir karakteri aklamaya çalışmak da Yılmaz Erdoğan sinemasını yazık ki Mahsun Kırmızıgül çizgisine yaklaştırıyor. Kendi toprağına ve insanına gün be gün yabancılaşan, renkli sanat ve görüntü yönetimiyle bölgeye oryantalist bir bakış atan Erdoğan, 80 darbesinden zorunlu göçe kadar alabildiğine politik bir hikayeyi olabilecek en apolitik şekilde anlatıyor.
Her ne kadar sık sık Vizontele ile kıyaslansa da yakın dönemlerde aynı topraklarda yaşanan hikâyeler olmanın dışında Vizontele ile Ekşi Elmalar arasında bir benzerlik bulmak pek mümkün değil. Özellikle de Vizontele’nin en çarpıcı yanı olan dengesini yani eğlenceli ve duygusal sahnelerin birbiri ardına kurgulanışındaki ustalığı bulamıyoruz filmde. Yani özetle Vizontele aşısı Ekşi Elmalar’a tutmamış reis.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.