Nuri Bilge Ceylan filmleri ile hayatımıza giren ve bence Türkiye’nin son yıllarda çıkardığı en özel oyuncu Ercan Kesal. Hem oyunculuğu hem kalemiyle çok sevdiğimiz Ercan Kesal’a -yine Gezici Festival vesilesiyle- birkaç soru gönderdik ve iştah kabartan yanıtlar aldık. Buyrun.
Ercan Kesal her açıdan Türkiye sinemasının en önemli figürlerinden biri haline geldi. Sinemayla ilişkinizi siz nasıl anlatırsınız?
Amerikalı bir yönetmenin, Robert Altman’ın bir sözü vardır: “Hindistan’da bir gün doğumu ya da gün batımında yağmurlu bir orman düşünün. Orada bir kaplan görüyorsunuz ve o da bu harika manzarayı görüyor. Ama geri dönüp de diğer kaplanlara bunu anlatamaz. ‘Öyle bir gün batımı izledim ki, seyrine doyum olmaz’ diyemez. Sanat budur, benim gördüğümü görmenizi mümkün kılar, benim düşündüğümü siz de sanatsal aktarım ve canlandırma sayesinde düşünebilirsiniz. Çünkü bu bilgi zihninize nüfuz eder ve zihninizdeki diğer bilgilerle kaynaşır. Bu da düşüncelerinizi değiştirir.”
Sinema, benim için; kendimle ve dünyayla kurduğum çok olanaklı bir iletişim aracıdır. Gördüğüm, hissettiğim, fark ettiğim ve haberdar etmek istediğim her şeyi paylaşabileceğim sihirli bir yolculuk…
Oynadığınız karakterlere hazırlanırken nasıl çalışıyorsunuz?
Sadece kendi oynayacağım karakteri değil, senaryonun (filmin) tamamını esas alırım. Karakterin, filmin bütünü içerisindeki yerini anlamaya çalışırım. O kişinin evrensel edebiyattaki karşılığını, benzerini ararım. Ki, mutlaka vardır ve çok ilham vericidir. Karakterin anımsattığı tüm tanıdıklarımı ve hikayelerini yeniden hatırlarım. Sık sık, “ben olsaydım ne yapardım?” sorusunu sorarım. Senaryoda kendisi için yazılmış diyalogları sessizce ezberleyip, oynayan uslu bir “söz taşıyıcısı” olmak yerine, metinde yazılmayanın peşine düşerim. Oynayacağım karakterin kişiliğini kendi “sanatsal kişiliğimden” bulup çıkartmaya çalışırım.
Nihat karakterini sizden dinleyebilir miyiz? Nasıl tarif edersiniz Nihat’ı?
Nihat, bir hastanenin yemekhanesinde çalışan ve yalnız yaşayan, sessiz sedasız bir insan. ilk başta kolayca içe dönük, asosyal ve belki şizotipal bir kişilik olarak tanımlanabilir. Ama, bir başka kimlik edinebilmek için, yaşadığı hayatı değiştirecek ve risk almaktan çekinmeyecek kadar da cesur birisi. Bence o da memnun değil kendisinden ve arayış içinde. Üstelik, memnuniyetsizliği sınıfsal olmaktan daha çok, psiko-sosyal temelli…
Tayfun Pirselimoğlu sinemasıyla ilgili görüşünüz nedir?
“Sinema yapma nedeni” bu kadar sahici ve dürüst olan çok fazla yönetmen tanımıyorum. Ülkemizdeki bağımsız sinemanın gerçek temsilcilerindendir.Seyircisini avlamaya çalışmaz, klişelere hiç gönül düşürmez, hesap kitap peşinde değildir. Aynı zamanda çok iyi bir senaryo yazarı, sıkı bir entelektüel ve iyi bir insandır.
Üzerinde çalıştığınız yeni projeler var mı? Kısaca bahsedebilir misiniz?
Yozgat Blues’un yönetmeni Mahmut Fazıl Coşkun’un yeni çekeceği filmin senaryosunu çalışıyoruz. Bir dönem filmi… Aslında yazdık, bitti, düzeltmeleri devam ediyor. Mahmut Fazıl da, çok beğendiğim ve sinemasına, aklına, ahlakına güvendiğim bir yönetmendir. 2015’te çalışacağımız iş bu olacak. Hemen ardından da inşallah kendi çekeceğim iş sırada…
Sizi ileride yönetmen olarak da görecek miyiz?
Sinema yapmak zaten eninde sonunda yönetmenlik yapmak demektir. Oyunculuğum da, senaristliğim de sanki, o yola döşenen kilometre taşları gibi…
Özel olarak çok yetenekli bulduğunuz, çok sevdiğiniz oyuncular kimlerdir?
Eşim de dahil, bir çok oyuncu arkadaşımı çok yetenekli ve etkileyici buluyorum. Heyecanını kaybetmeyen, okuyan, yazan; gözü, gönlü açık oyuncu makbul oyuncudur.
