Eric Rohmer’in Dört Mevsimi

Yeni Dalga denilince Godard ve Truffaut ile birlikte ilk akla gelen isimlerindendir Eric Rohmer. Ancak, onun sineması bilindik Yeni Dalga anlayışıyla örtüşmez. Bana göre Eric Rohmer’ı farklı kılan en önemli özellik onun sinemasında kahramanlarının, felsefeden gündelik hayata değin (en önemlisi de kendi benlikleriye ilgili) hiç durmadan yaptıkları konuşmaları ve olaylardan ziyade yine kahramanlarının duygu geçişlerini veya devamlılığını aktarmayı öncelik edinmesiyle üst-söylemsel bir sinema dilinden uzak durmasıdır.

Daha genel bir ifadeyle söylersek; senaryo-yapım-yönetim izlerini gizlemeyi ustalıkla başararak seyirci ile filmin -daha doğrusu kahramanları-arasına hiçbirşey sokmaz. Böylelikle, Altı Ahlak Hikayesi ve bu yazının konusu  Dört Mevsim Hikayeleri gibi ilk başta şematik olduğu izlenimi veren serilerinde dahi formülize olma yavanlığına düşmez.

İlkbahar Hikayesi (Conte de printemps)

Lisede felsefe öğretmenliği yapan Jeanne ile hayatının baharındaki Natacha, bir partide tanışıp kısa sürede arkadaş olur. Natacha’nın anne babası ayrılmıştır. Babasıyla yaşamaktadır. Jeanne ile sohbetlerinde sürekli annesinden şikayet eder; bir de babasının genç sevgilisi Eve’den.

Natacha, çok sevdiği babasının hayatındaki idealleri gerçekleştirememiş olmasını acı verici bulur. Babasının nasıl olup da bu halde yaşayabildiğini, eksik hayatına nasıl katlanabildiğini anlayamaz. Tabi ki, hayatının baharında olan birinin bakışının böyle olması son derece normaldir. Özellikle de sözkonusu olan kişi babası ise… Çünkü baba, sosyalleşmeye açılan kapıdır (ben demiyorum psikologlar diyor).

Kaybolan kolye olayında da Natacha’nın olaylara, insanlara abartılı bakışının izlerini net görürüz. Ya da Jeanne’ın erkek arkadaşıyla ilişkisi hakkındaki değerlendirmelerinde… Natacha’nın hayattan beklentileri yoğundur. Bahar mevsiminin her insanda uyandırdığı coşkulu hisler onun kişiliğidir doğrudan.

Kış Hikayesi (Conte d’hiver)

Aşık bir çiftin (Felicie-Charles) masal gibi yaşadıkları bir yaz mevsimiyle açılır Kış Hikayesi. Yaz biter; aşık çiftimiz ayrılacaktır. Charles, belirli bir ikameti olmadığı için adresini veremese de Felicie, adresini Charles’a verir. Beş yıl sonrasında ve Felicie’nin bir dil sürçmesiyle Charles’a yanlış adres verdiğini öğreniriz; bu yüzden birbirlerini bulamamışlardır. Ancak, geçen onca yıla rağman Felicie, Charles’ı unutamamıştır; hatta o yazın meyvesi bir de kızı olmuştur. Aklı sürekli onda olmasına rağmen bir yandan da hayatını düzene sokmak istemektedir. Entel diye küçümsediği Loic ile yaşarken patronuyla yaşamaya karar verir ve Loic’i terk eder. Patronuyla da yapamaz ve onu da terk eder. Çünkü bir şekilde Charles’ın karşısına çıkacağı inancını beslemektedir.

Kış, mevsimlerin en zorlusu olduğu için insan düzenli ve yerleşik bir hayata en fazla bu mevsimde ihtiyaç duyar. Dolayısıyla da kendisi ve değer verdikleri için sorumluluklarını yerine getirmeye koyulur. Felicie’nin verdiği kararlarda da kış mevsiminin ademoğlu üzerinde uyandırdığı türde hislerin etkileri vardır. Felicie, bir yere, bir erkeğe ait olmak, çocuğu için de sağlam bir geleceğin temellerini atmak ister. Bunları gerçekleştirmeyi çok istemesine rağmen yine de tutunamaz, zira o aşık olmadığı ya da birlikte yaşamak için yeterince sevmediği biriyle bir gelecek kuracak biri değildir. Mevsimlerden kış olduğu halde onun içindeki yaz ateşi hala sönmemiştir. Felicie’nin geldiği noktayı, kış esaretine karşı bir çeşit direniş olarak da görebiliriz. Direnişinin sonunda da isteğine yani Charles’a kavuşur ve yaşadığı bir kış masalına dönüşür (Filmde Shakespeare’ın Kış Masalı adlı oyunundan bir sahne izleriz. Sahnede heykelden kraliçe canlanır. Charles’ın ortaya çıkması da oyundaki gibi bir masal havası yaratır). Eric Rohmer her şeyi yerli yerine oturtup masallardaki gibi ucu sonsuza açık bir sonu tercih ederek ”gerçek hayat şimdi başlıyor” demeye getirir.

Yaz Hikayesi (Conte d’été)

Genç ve toy Gaspard,  ilk kez gittiği bir tatil beldesinde sevgilisini beklemektedir. Sevgilisi ha geldi ha gelecek derken Margot ile tanışır. Kısa sürede arkadaşlığı ilerleten ikili, koyu sohbetlere dalar. İlişkilerinin türü belirsizdir; sadece arkadaşlar mı yoksa aynı zamanda birbirlerinden hoşlanıyorlar mıdır? Adı konulmamış ilişkileri devam ederken Gaspard, Margot ile gittiği diskoda bir kızla elektriklenme yaşar. Aradan bir kaç gün geçtikten sonra diskodaki kızla çıkmaya başlar. Onunla da biraz zaman geçirdikten sonra beklediği sevgilisi çıkagelir. Neticede Gaspard, aynı anda üç kız arasında kalır.

Başka insanlarla tanışıp yeni deneyimler edinmenin en uygun zamanıdır yaz.. Gaspard, her ne kadar böyle bir amaç için tatiline başlamasa da o da yazın önüne koyduklarını ister istemez tecrübe eder. Başta, kendisini sınırlarını çizmiş biri olarak gösterse de kısa sürede yapmam dediği şeyleri yapmaya başlar: Tipim değil dediği kızla çıkar, gruplardan nefret ederim der gruplara karışır, hayırları evetlere dönüşür vs. Gaspard’ın bu esnekliğinin nedenini tecrübesizliğine, yaşına bağlasak da yaz faktörünü de gözardı etmemek gerekir. Yaz, uçucu bir zaman dilimidir, sabun köpüğü gibidir; gelir ve çabucak geçer. İnsan, normal zamanda vazgeçemeyeceği alışkanlıklarından bir yaz tatilinde kolayca vazgeçebilir ya da katı yanlarını askıya alabilir. Normalde anlaşamayacağı insanlarla ilişki kurabilir. Vegas’ta olan Vegas’ta kalır deyişindeki gibi tatilde olan da tatilde kalır.

Gaspard yaşadığı yaz maceralarıyla içinden çıkabilmesi güç-her köşesinde bir kız olan- bir üçgene düşer. Üçgenden çıkabilmek için benliğinin en önemli parçası olan müziği bahane ederek beldeyi terkeder. Yaz biter; geride sevgililer, arkadaşlar, anılar kalır.

Sonbahar Hikayesi (Conte d’automne)

Şarap üreticisi Magali, üniversiteye giden oğluyla köyde yaşayan dul bir kadındır. Oğluyla anlaşabildikleri söylenemez. Kızı da evi terkederek sevgilisinin yanına yerleşmiştir. Kendini çok yalnız hissettiğinden, bir gün en yakın arkadaşı Isabelle’e yalnızlığından dem vurur. Isabelle de onun bu durumuna son verebilmek için gizliden gizliye plan kurar. Lakin, Magali’ye erkek bulma arayışındaki tek kişi o değildir. Magali’nin oğlunun sevgilisi Rosine de geçmişte aşık olduğu üniversite hocasını Magali için düşünmektedir.

Bir bağbozumu zamanında geçen filmde insan ömrünün bağbozumu zamanları, gençler ve yaşlılar üzerinden gösteriliyor. Gençler, bireyselliklerinin peşinden koşup artık hayatlarına kimsenin karışmasını istemezken, yaşlılar, vakit dolmak üzere gerçeğinden hareket ediyor. Aslına bakarsanız her iki taraf da ‘kendini düşün’ ilkesine göre hareket ediyor. Mesela, Isabelle’in 24 yıllık mutlu bir evliliği vardır. Çocukları yetişmiş ve hayatlarının peşine düşmüşlerdir. Onun için yeni bir başlangıç yoktur artık. Zaten kendisi de yeni bir başlangıç peşinde değildir. Ama mutlu da olsa, durağan hayatında onun da maceraya ihtiyacı vardır.

Magali, işini bir sanatçı gibi yaptığını, amacının ticaret yapmak değil sanat icra etmek olduğunu iddia ediyor… Özel hayatında da aynı tavrını sürdürüyor. ‘Ne ekersen onu biçersin’ hesabı, geldiği noktada da değerlerine uygun biriyle kalıcı bir birliktelik istiyor. Diğer karakterler de Magali gibi ömürlerinin bağbozumu zamanlarında kendileri için en iyisi olduğuna inandıkları şeylerin peşinden gidiyor.


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Yorumlar

Bir cevap yazın