Erol Mintaş Röportajı

erol mintaş

Annemin Şarkısı filmiyle Gezici Festival’e müdahil olan Erol Mintaş da, sağolsun sorularımızı yanıtladı. Buyrun.

Annemin Şarkısı filmi kısa filmlerinizden önce yada onlarla birlikte mi doğmuştu? Yaratım sürecini anlatabilir misiniz?

Annemin Şarkısı filminin senaryosuna dair ilk sahne, ikinci kısa filmim Berf’i Doğubeyazıt’ta çekerken aklıma geldi. Filmin ilk sahnesini, ikinci kısa filmimi çekerken yazmıştım. Sonra da devamı geldi.

Yıllar içinde çok yol değiştirdi mi yoksa ilk günkü gibi mi hayata geçirdiniz?

Zaman içinde annenin hikayesi çok güçlü olduğu için Ali’nin hikayesinde bazı noktaları kıstığım, değiştirdiğim oldu. Yapılan değişiklikler geri adım atma anlamında değil, daha çok anlatmak istediğini mevcut fazlalıklardan arındırmak, damıtmak, incelikli hale getirmek gibi değişiklikler oldu tabi ki.

Nedir anne?

Anne ANNE’dir. Herkesin annesi kendisi için farklı anlamlara gelir tabi ki, kişinin annesiyle kurduğu bağa göre annesi onun için anne olmanın dışında başka şeyleri de ifade eder. Benim için annem dilim, vatanımdır. Merhamet, adalet duygusu, hayata saf bir dokunuş, biraz edebiyat, biraz müziktir benim için annem.

Ali karakterini nasıl anlatırsınız?

Ali, günümüz Türkiye metropollerinde sıkışıp kalan, kendisine nefes almak için bir alan açmaya çalışan, bunların yanında günlük hayatın bütün rutinleriyle de boğuşan, hayatın içinde, sokağın içinde olan ama bir türlü de ileriye doğru güçlü bir sıçrama yapamayan, aşırı umutlu değil belki ama umutsuz da olmayan bir genç entellektüel. İçten ve özverili olduğu kadar, bencil ve korkak da aslında. Ne tamamen iyi biri ne de tamamen kötü; içimizden biri. Kötü niyetli değil ama patavatsız ve özensiz olduğu oluyor tabi. Kürtçe yazan ve hayal eden ama aşkını Türkçe yaşayan biri Ali.

Nasıl bir Türkiye olsa Ali için hayat daha kolay olurdu?

Hepimizin rahat edeceği bir Türkiye’de Ali de rahat eder bence. Adaletin olduğu, sokaklarında çocukların çalışmadığı, kadınların boğazlarının eşleri tarafında sokak ortasında kesilmediği, bütün dillerin ve kimliklerin kendisini rahatlıkla ifade edebileceği, yaşam standartlarının yükseldiği, insanların sistemin kurbanı edilip her şey sistemin ve devletin selameti için yerine, her şey insan ve doğanın selameti için diyebildiğimiz bir Türkiye’de Ali de mutlu olur sanırım. Doğanın pervasızca katledilmedi, insanlarının nefret dili yerine sevgi dilini konuştuğu, kibir yerine alçak gönüllü ve tevazu sahibi olduğu bir Türkiye’de, Ali için de hayat belki biraz daha kolay olurdu… bilmiyorum Ali’ye sormak lazım.

Üçlemeyi tamamladınız. Bundan sonrası ile ilgili neler planlıyorsunuz?

Evet sonunda bitti üçleme. İki kısa filmimizi Butimar ve Berf’i de Annemin Şarkısı’nın DVD’sine koymayı planlıyoruz, eğer yapabilirsek üçlemeyi bir arada izleyebilecek sinemaseverler. Bundan sonrası için ise, şu anda üzerinde çalıştığım bir senaryom var, yavaş yavaş büyüyüp gelişiyor, bakalım zaman ne gösterecek.

Son zamanlarda en etkilendiğiniz / en beğendiğiniz filmleri öğrenebilir miyiz?

Valla Dardenne Kardeşler’in İki Gün Bir Gece filmini çok sevdim. Marion Cotillard’ın performansı harikaydı. Xavier Dolan’ın Mommy filmi güzel bir filmdi. Arkadaşım Nima Javidi’nin ilk uzun metraj filmi Melbourne, harika bir senaryoya sahip, film de güzel. Genç bir Asghar Farhadi kendisi. Kaan Müjdeci’nin Sivas filmini sevdim. Neyse fazla uzatmayayım bunlar ilk aklıma geldi şu anda, bunları söylemiş olayım.

erol mintaş

Yorum Gönderin