Filmekimi: Festival Olmak ya da Olmamak


Malumunuz ülkemizde bir ekonomik sıkıntıdır gidiyor. Bu ekonomik sıkıntı en çok da halkı vuruyor haliyle. Hem fiyatı artan hem gramajı düşen gıda ürünlerinden tutun da hiçbir geliri olmayan devletin (Özellikle alkol, sigara ve akaryakıt) çılgın zamlarına kadar her şey halkın aleyhine devam ediyor. Bu durumdan zarar görenler sadece halk değil elbette, ülkedeki bazı firmaların da bu zamlardan memnun olmadığına eminim. Ancak bazıları var ki art niyet aramamak elde değil. Konumuz da sinema olduğuna göre rotamızı geçtiğimiz günlerde programını açıklayan, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen Filmekimi ve bilet fiyatlarına çevirelim.

Filmekimi’nin tarihine bakmak istiyorum eleştirmeden önce ki bu fiyat politikasındaki problem daha net anlaşılsın. İstanbul Film Festivali, yapıldığı tarih itibarıyla dünyada yapılan büyük festivallerin çoğundan daha önce yapılıyor bildiğiniz üzere. Genel olarak Berlin Film Festivali’ndeki filmler ile bir önceki yılın filmlerini seyredebildiğimiz ve genellikle seçilen eski bir yönetmenin (Son olarak Stanley Kubrick) seçkisi ile karşımıza çıkan gerçek anlamda bir festival İstanbul Film Festivali. Söz konusu festival elbette herkesin gözünün üstünde olan filmleri Cannes’dan ya da Venedik’ten önce gösteremez ki kimsenin böyle bir beklentisi yok, olmamalı da. Ancak izleyici bu filmleri doğal olarak beyaz perdede görmeyi istiyor. Bu durumda iyimser bir şekilde ortaya çıkan Filmekimi, festival izleyicisinin imdadına yetişmişti. Özellikle Cannes’dan ve Venedik’ten merakla beklediğimiz filmler, Venedik’ten 2, Cannes’dan ise 5 ay sonra karşımıza çıkıyordu.

Filmekimi bu şekilde baktığımızda rüya gibi bir festival. Fakat yıllardır ekonomi bahane edilerek arttırılan bilet fiyatları, bu sene ile birlikte göze batmaya başladı. Özellikle bir tekelin kontrolünde olduğu için yerden yere vurulan !f İstanbul fiyatlarıyla karşılaştırıldığında. !f İstanbul bir sene ara vermeden önce pahalı festival olarak anlıyordu. Ancak aradan geçen bir senede İKSV, fiyat anlamında arayı kapatmakla kalmayıp !f’in üstüne çıktı. !f’in programının Filmekimi’ne göre zayıf olduğu aşikar ancak AVM sinemalarında düzenlendiği göz ardı edilirse (Filmekimi’nin City’s’de gösterim yaptığı ve daha rahatsız salonlara sahip olduğu unutulmasın) daha bir festival havasına sahip olduğu söylenebilir. David Lynch bölümü, Türk sinemasının yeniden ayağa kalktığı 90’lardan filmler, Efsaneler bölümü ve Souvenir, Dead Don’t Die, Om Det Oandliga gibi filmlerin yer aldığı Gala gösterimleri… Aslında şöyle bir baktığımızda büyük bir Gala bölümünden ibaret olan Filmekimi’ne festival gözüyle bakmamak gerektiğini düşünüyorum. Zaten bu düşünce de bizi çözüme ulaştıracak.

Bir festival dendiğinde ister istemez kafalarda birçok beklenti ve fikir oluşuyor. Bu beklentilerden en büyükleri elbette durmaksızın film izlemek ve tarifi zor festival ruhunu tatmak. Filmekimi’ne baktığımızda ise ülke şartları dolayısıyla festival ruhunu yaşamak zor bunun başlıca sebebi, tekel haricinde sinema kalmaması, kalan sinemaların ise artık oldukça eskimiş olmalarından kaynaklı. Festivalin yapılacağı salonlara göz attığımızda diğerlerine göre farkla daha iyi olan Kadıköy Sineması ve yakın zamanda elden geçirilen Beyoğlu Sineması dışında tekel kontrolündeki City’s ve rahatsız salonlarıyla baş belası Rexx ile Atlas kalıyor. Cidden soruyorum, Atlas’ın o büyük salonunda dip dibe, daracık koltuk aralarıyla film izlemekten keyif alan var mı? Şahsen en kötü uçak yolculuğum bile daha rahat geçmişti. Rexx’te ise altyazının olduğu ekranı görebilmek kimi zaman büyük bir eziyete dönüşüyor. Görgüsüz izleyicileri de atlamamak lazım. Filmler vizyondayken asla gitmeye tenezzül etmeyen ancak festivalde çılgınlar gibi bilet alan, salonda yapmadığını bırakmayan izleyiciler… Tabi bunlar İKSV’nin suçu değil, hatta söz konusu salonları her şeye rağmen destekleme çabalarını takdir ediyorum. Ancak gerçekler ortada maalesef. Özellikle Rexx’in asla iflah olmayacağını düşünüyorum. Diyelim ki bu salonlara tahammül edebildiniz ve gün boyu film izleyecek gücü buldunuz. Bu sefer de maliyet bir bıçak gibi saplanıveriyor artık. Öğrenci olmayan bir birey, cumartesi gününü festival kapsamında film izleyerek geçirmek istese cebinden 150tl çıkartmak zorunda. Ki o da Biletix’in berbat altyapısında sanal olarak insanları ezerek bilet almayı başardıysa gerçekleşebilir ancak. 150tl 5 filme tekabül ediyor. Bu bireyin bir beyaz yakalı olduğunu ve 9/17 çalıştığını varsayalım. Ulaşabileceği iki seans var hafta içi; 19.00 ve 21.30. Tesadüfe bakın ki bu saatler (özellikle 21.30) festivalin en beklenen filmlerine ayrılmış ve 21.30 seansı öğrencilere de söz konusu bireye de 30tl. 21.30’da önemli filmlerin yayınlanması konusunda her izleyicinin filmi izlemesine fırsat tanımak gibi bir çıkarım da yapılabilir. Bu konuda yorumu sizlere bırakıyorum.

Şimdi ise bir öğrencinin gözünden bakalım festivale. Hafta içi sabah seansları 12tl, 19.00 seansları ve hafta sonu seansları 18tl. Öğrenciler için bir nebze daha ulaşılabilir gözüküyor festival. Ancak dikkatli baktığımızda, hafta içi sabah seansları haricinde, festivale herhangi bir yerdeki Başka Sinema seanslarından daha ucuza gidemiyor öğrenci. Mesela festival programında da yer alan Kadıköy Sineması’nı ele alalım. An itibarıyla öğrenci 15, tam 18tl. Merakla beklenen filmler de öyle ya da böyle vizyona giriyor bu sinemada. Böylece film izlememiz için yapılan festivalde filmleri izlemek maddi olarak mantıksız geliyor. Özellikle internet çağının gelişimi ve ekonomik şartların herkes için geçerli olması gibi etkenler festivalin başına dert olabilir. Mesela Netflix’ten 2 film (Marriage Story ve The Laundromat) var festivalde. Bir seyircinin bu iki filme gitmekten vazgeçmesi oldukça kolay olacaktır. Tek filme vereceği parayla 1 ay Netflix abonesi olabiliyor çünkü. Festival sadece sosyal medyada paylaşmak için festivale katılan izleyiciler, basın ve gözünü karartmış sinemaseverler hariç kimseyi çekememe riskini taşıyor şu haliyle. “Merakla beklenen filmler” kalıbı da festivalin getirebileceği çözümlerin ön ayağı olacak o yüzden bu kalıbı açalım. Festival programı ve insanların genel yorumlarına baktığımda festivalin “Merakla beklenen” bazı filmleri; A Hidden Life, Jojo Rabbit, Dolor Y Gloria, Babyteeth, Marriage Story, Matthias et Maxime, Bacurau, Joan of Arc, La Verite, Diego Maradona, Gisaengchung, Portrait de la jeune fille un feu, The Farewell ve Yorgos Lanthimos ile Ceylan Özgün Özçelik’in kısa filmleri. Burada kısa filmleri tek sayarak 14 film yazmış oldum. Herkesin zevkleri ve beklentileri farklıdır vs. diyerek 20 hatta 25 film diyelim “merakla beklenen” filmlere. 60’tan fazla film gelen bir festivaldeki “merakla beklenen” film sayısı toplam filmin yarısı bile değil. Ayrıca bu söz konusu filmleri “tam” olarak adlandırılan birey ancak film başı 1 çok şanslıysa 2 seans yakalarsa 30tl’den ucuza seyredebiliyor, bazılarını ise seyredemiyor mesela Marriage Story.

Ayrıca kişinin oturduğu yer büyük bir şehir olan İstanbul da göz ardı edilmemeli. İstanbul’da her ucuz seansı gitme şansı olmayabilir zamanında izleyicilerin. Peki, o kadar söylendik durduk, çözüm ne? İKSV’nin filmleri aldığı Cannes, Venedik vb. festivaller gibi kendine irili ufaklı bir dolu salondan oluşacak bir yer alacak hali yok. Öncelikle bence zaten olamadığı festival kimliğinden çıkmalı Filmekimi. İsmi sabit kalabilir ancak tanım değişmeli. Yukarıda verdiğim örneğe dönersek film sayısı kesinlikle düşürülmeli. Bazı filmlerin burada olmasının tek sebebi festivalin gösteriş yapma hevesi gibi duruyor. Bu sene katıldığım 76. Venedik Film Festivali’nde izlediğim Gloria Mundi ve La xin da ju yuan (Saturday Fiction) filmlerini ele alalım mesela. Bu filmleri festivalde beğenen bir kişi ile karşılaşmadım. Bu filmlerin festivalde olmasının hiçbir gereği yok, çünkü yönetmenleri, oyuncuları vb. sebebiyle merakla bekleyenleri de yok. Eğer amaç keşifse, Filmekimi festival olmaktan vazgeçerek bu sorumluluktan da vazgeçmiş olacak. Filmekimi’ne keşif için giden izleyici sayısını bir elin parmaklarını geçmeyeceğini düşünüyorum. Bu kadar gala seçkisine girme potansiyeli film dururken kimse keşif için yola çıkmaz. Zaten bu fiyatlarla kötü bir film izleme riskini göze almak oldukça zorlaştı. Film sayısını azaltan ve festival kimliğinden çıkan Filmekimi, günleri de azaltarak hem ekonomik olarak daha makul seviyelere iner hem de rafine bir film katalogu ile izleyiciyi daha çok tatmin eder. Bir diğer çözüm ise yeni indirim çeşitleri olacaktır.

Bildiğiniz üzere Lale Kart ve öğrenci dışında bir indirim bulunmuyor festivalde. 65 yaş üstü, 25 yaş altı gibi indirim kategorileri akılda bulunabilecek fikirler. Elbette indirim yapmak isteyen, daha fazla seçenek bulabilir. Ancak alanında tekel olan İKSV’nin Lale Kart’lardan vazgeçeceğini düşünmüyorum. Bu tarz indirim çeşitleri haricinde festivalde Kadıköy-Rexx özel ve/ya Atlas-Beyoğlu özel akreditasyon fikri de fena durmuyor. Özellikle hafta içi sabah seanslarında öğrencilere böyle bir fırsat tanınabileceği kanaatindeyim. Bu akreditasyonlar ile söz konusu salonlarda, biletler satışa çıkmadan önce salonun kapasitesinin %10’u bu akreditasyon sahiplerine ayrılır. Eğer salondaki boş yer %10’dan fazlaysa kalan boşluklar da akreditasyon sahiplerine verilir. İlk sıraya giren ilk salona girer şeklinde bir sistem ile boş kalan salonların da doldurulabileceğini düşünüyorum. Bu konudaki tek sıkıntı, salonların lojistik olarak buna pek olanak tanımaması. City’s hariç bütün salonların dışı, filmden hemen önce akşam saatlerindeki metrobüslerden farksız. Sonuç olarak, Filmekimi kendini düzeltmek isterse düzeltebilir. Ütopik fikirler sunduğumu düşünmüyorum. Az film, maksimum 1 hafta sürecek bir sinema haftası ve her filme en az 6 gösterim. Herkes adına en hayırlısının bu olacağını düşünmekteyim. Ülkemizdeki sinema sektörünü tamamıyla tekeller sarmış durumda, festival bir tekel, sinema salonları ayrı bir tekel. İKSV’nin yaptığı olumlu hareketleri göz ardı etmiyorum ancak bu gerçekleri değiştirmiyor. Bu tekellere karşı da elimizden sadece tepki koymak geliyor maalesef.

Bu yazıda Filmekimi hakkındaki düşüncelerimi sundum sizlere. Festival karşıtlığı bir durum söz konusu değildir. Kimseye “festivale gitmeyin, boyket edin” gibi bir mesaj verilmemektedir. Tek söylemek istediğim, İKSV’nin bizlere iyi niyetini göstermesidir. Lale Kart sattırma amacıyla olduğu bariz olan öncelikli satışlar ile izleyiciyi birbirine sokmaması, zengin bir kesimden daha geniş düşünmesidir. Kadıköy sinematek gibi bir oluşuma dönmese bile, en azından bu seviyeye yaklaşmasıdır tek temennim. Festival kelimesinin hakkının verilmesi, izleyicinin maksimum seviyede film izleme fırsatı elde etmesinin sağlanmasıdır. Ekonomik şartlar suçlu gösterilerek bilet fiyatlarını arttırmak yerine, festivalin küçülmeye gitmesinin kimseyi rahatsız edeceğini düşünmüyorum. Zaten bilinçli olan herkes durumların farkında. Tek derdimiz en büyük zevklerimizden birine daha kolay ulaşmak ve 2 saat boyunca kapalı bir alanda bambaşka dünyalara yol açarken gelecek ay ne yapacağımızı veya gidemediğimiz filmleri düşünmemek.


Leave a Reply