Francis Ford Coppola The Godfather ve Hayat Hakkında Konuştu


Yaklaşık 10 yıl yönetmenlikten uzak kaldıktan sonra geçtiğimiz yıl Apocalypse Now’ın ardından bu yıl da The Godfather III’nin director’s cut versiyonunu yayınlayan Francis Ford Coppola, Vulture ile gerçekleştirdiği röportajda The Godfather serisinden, Apocalypse Now’a, Sofia Coppola’dan George Lucas ile olan arkadaşlığına kadar birçok konuda özel açıklamalarda bulundu…

Vulture: Şükran gününüz nasıl geçti?

Francis Ford Coppola: Aslında her şey güzeldi. Öğlen saat 2 gibi evimizin bahçesinde yakınlarımızla bir araya geldik. 2021’de de şükran gününü birlikte kutlayabilmek için ana temamız tabii ki de sosyal mesafeydi. Her gelen kişi yanlarında bir şeyler getirdi ben de hindiden sorumluydum.

Vulture: En sevdiğiniz yemek nedir?

Francis Ford Coppola: Stuffing’i çok seviyorum. Aslında sanırım herkesin favorisi o. Tarifler çok değişken olabiliyor ve elbette stuffing’in içine ne konulduğu çok önemli. Benim favorimin içinde ekmek kıtırları, bolca baharat, kestane, pekan cevizi, mantar ve biraz da sarımsak var. Kestane ve pekan cevizi bu tarifin gizli sırrı.

Vulture: Ben hala Godfather Part III demek istiyorum ama yeni ismi Mario Puzo’s The Godfather, Coda: The Death of Michael Corleone. Sizi bu filme geri götüren neydi?

Francis Ford Coppola: 3. filmi çekmek benim başından beri aklımda olan bir şey değildi. Ancak Mario Puzo’yla çok güzel bir işbirliğimiz oldu. Benim için bir amca gibiydi. Puzo, 3. filmin isminin The Death of Michael Corleone olması gerektiğini düşünüyordu. İşin ilgiç yanı, 2. filmin isminin The Godfather Part II olacağını söylediğimde stüdyo bana insanların ilk filmin 2. yarısı olduğunu düşünebileceklerini söyleyerek karşı çıkmıştı. O dönemki devam filmlerinin isimleri hep “Frankenstein’ın Dönüşü”, “Monte Cristo’nun Oğlu”, “Görünmez Adam’ın İntikamı” şeklindeydi.

Vulture: Bildiğimiz kadarıyla, ikinci filmi çekmek için de çok fazla hevesli değildiniz….

Francis Ford Coppola: İlk olarak 2. film fikrini bana sunduklarında açıkçası sevinçten çıldırmamıştım. Ancak hep bir flashbackleri olan, oğlu daha sonra babanın yaşında (30) gördüğümüz, babanın ise daha sonra yaşlandığı bir bir baba oğul hikayesi yazmak istemiştim ve bu fikri Godfather hikayesine uyarlamak istedim. Godfather II’nun senaryosu bu şekilde hazırlandı. Part III döneminde ise iflas etmiştim ve ailemden destek alıyordum ancak eşimle birlikte aldığımız Napa’daki evimizi de kurtarmaya çalışıyordum. Bu yüzden Mario Puzo’nun söyledikleri ilgimi çekti. Daha sonra bu filmin bir son söz ve final olması gerektiğini konuştuk ve filmin isminin “The Death of Michael Corleone” (Michael Corleone’nin Ölümü) olmasına karar verdik. Ancak Paramount filmin isminin The Godfather Part III olması konusunda çok ısrarcı davrandı ve açıkçası benden Part IV, Part V istemelerinden çok korkuyordum.

Filmi Noel’de vizyona koymak istediler. Büyük, karmaşık bir filmdi. Michael’ın kızı rolünde oynayacak olan Winona Ryder’ın çekimleri için hazırdık ancak kendisi bir türlü hazır olmadığı için o sahnelerin çekimlerini sürekli erteliyorduk. Sonunda Winona Ryder’ın filmde rol almayacağı belli oldu. Paramount filmin afişinde yıldız bir kadın oyuncu ismi istiyordu ancak bana sundukları isimler genelde 32-33 yaşlarındaydı. Ben ise rol için daha genç bir isim düşünüyordum. Sonuçta kuzenine karşı duygular besleyebilecek kadar toy bir kız olmalıydı. Kızım Sofia Coppola, bütün diğer çocuklarım gibi, filmlerimde ufak tefek roller almıştı ve kamerayı tanıyodu. İlk başlarda rolü alma fikrine sıcak bakmadı ancak sonunda onu ikna ettim.

Vanity Fair rol için düşünülen Annabella Sciorra gibi daha iyi bir oyuncu ile değil de Sofia’yla devam ettiğim konusunda beni çok eleştirdi. Daha sonra basın benim değil Sofia Coppola’nın üzerine gitmeye başladı. Aynı filmin hikayesindeki gibi; atılan kurşunlar aslında ona değil banaydı ama sonuçta incinen o oluyordu. Onu bu zor duruma kendim soktuğumu hissettim. Sofia’nın daha sonra müthiş bir kariyeri oldu ancak eminim ki “Babanın filmini rezil ettin” gibi kötü eleştiriler ve tüm bu yaşananlardan incindi. Başıyla, devamıyla, sonuyla The Godfather III benim için çok zorlu bir süreçti.

Vulture: Ancak film o dönemde genel olarak hem eleştirel hem de maddi getiri anlamında oldukça başarılı oldu…

Francis Ford Coppola: Film ilk başta çok güzel tepkiler aldı ancak daha sonra yavaş yavaş korozyona uğradı ve ben de neyi yanlış yaptığım konusunda kendimi sorgulamaya başladım. Hikayenin oldukça ilginç olduğunu düşünsem de çok açıklayıcı olmadığı konusunda şüpheye düştüm. O dönem Paramount Pictures’ı satın alan Charlie Bludhorn bana iş anlamında bazı usulsüzlükleri anlatmıştı ve Vatikan ile de bağlantısı vardı. Bu usulsüzlükleri filmde Michael Corleone ve Vatikan ile anlatmak istedim.

Vulture: Bir filmde birkaç dakikayı değiştirdiğiniz zaman film üzerinde yaratacağı etkileri görebilmek gerçekten inanılmaz bir şey.

Francis Ford Coppola: Filmler sizde bir illüzyon yaratır. İzleyici üzerinde yarattığı etki ise, filmden değil izleyicinin yaşadığı duygular ile alakalıdır. Godfather II’nun San Francisco’daki ön gösterimini yaptığımızda izleyiciden çok soğuk ve kayıtsız tepkiler almıştık. Her anlamda karmaşık bir film olduğunu biliyorduk. O gece film üzerinde tam 121 değişiklik yaptım ki her şeyiyle tam bir filmin üzerinde değişiklik yapmanın ne kadar zor olduğunu eminim siz de tahmin edebiliyorsunuzdur. 3 gün sonra San Diego’da yeni versiyonunun ön gösterimini yaptığımızda izleyicinin reaksiyonundaki fark gece ile gündüz gibiydi. Bunu aslında aynı bir arabanın mekaniği gibi düşünebiliriz. Her şeyini tam yapmışsınızdır ama ufak bir parça eksiktir ve araba çalışmaz. O aptal ve gereksiz olduğunu düşündüğünüz parçayı taktığınız zaman araba bir anda çalışmaya başlar.

Vulture: Eşiniz Eleanor Coppola’nın Apocalypse Now’ın çekim sürecini anlatan Hearts of Darkness belgeselinin ardından, George Lucas’ın sizin hakkınızdaki belgeselini de izledim. İki belgeselde de gördüğüm ve aklıma en çok takılan şey sizin film setlerinde oldukça stresli görünüyor oluşunuz. Gerçekten göründüğü gibi mi?

Francis Ford Coppola: Evet sanırım gerçekten de öyle. Bir film setinde olmak, sizden daha hızlı bir tren arkanızdan gelirken kaçmaya çalışmak gibi bir şey. Çünkü çok fazla elementi bir araya getirmeye çalışıyorsunuz ve hatta bazen bir mucizeyi gerçekleştirebildiğiniz dahi oluyor. “Bugün çekemezsek yarın, olmadı öbür gün çekeriz. Para sorun değil” bakış açısıyla yaklaşan yönetmenler olduğunu biliyorum. Ancak ben aynı zamanda bir yapımcı olarak da paranın ne kadar önemli olduğunu biliyorum. Bütün oyuncular sahnedeyken, ışığı kaçırıyorsak ve yolunda gitmeyen bazı şeyler varsa rahatça bir kenara oturup “Bu sahnenin çekimi her ne kadar 1 gün için bütçelendirilmiş olsa da 3 gün sürebilir ve bu durum zerre umrumda değil” deme lüksüne sahip olduğumu düşünmüyorum. Konulan limitleri tüm kalbim ve aklımda yaşadığımı söyleyebilirim. The Godfather’da da açıkçası durum böyleydi. Devamlı yanımda 1 saatimin kaldığını ve istediğim sahneyi çekmemin buna yeterli olmayacağını söyleyen biri vardı ve gerçekten de 1 saat sonra set tamamen kapatılıyordu.

Vulture: The Godfather’dan kaç kere kovulmanın eşiğine geldiniz?

Francis Ford Coppola: 3 kez ciddi anlamda kovulmanın eşiğine geldiğimi söyleyebilirim.

Vulture: Sizi ne kurtardı?

Francis Ford Coppola: Sanırım çekimler sürerken Patton filmiyle En İyi Film Oscar Ödülü kazanmamış olmam beni kurtardı. Ayrıca teknik ekibin aksine filmdeki oyuncularla çok iyi anlaşıyor olmam da büyük bir etkendi. Bir de Sollozo sahnesi gibi bir güçlü bir sahne ile de kendimi yapımcılara ispatlamış olmalıyım.

Vulture: Size göre en ‘pürüzsüz’ yapımınız neydi?

Francis Ford Coppola: Godfather II. Çok karmaşık bir filmdi ancak benim için gerçekten rüya gibiydi. Tahoe Golü, Las Vegas, Dominik Cumhuriyeti, İtalya ve dönem New York’unda tam 103 gün çekim yaptık. Birçok açıdan daha az sancılıydı çünkü yapım tarafındaki kontrol de bendeydi. Ancak elbette aksilikler de yaşanmadı değil. Sicilya’ya gittik fakat güneşi göremedik. “Güneş yoksa neden Sicilya’yı çekelim?” düşüncesiyle mücadele ettik. Çok karmaşık bir filmdi, hatta The Godfather’dan daha karmaşıktı ancak bana müdahale eden kimse yoktu. Yapımcı bendim ve her şey çok pürüzsüz ilerledi.

Vulture: Hayatınızın en pürüzsüz işinden mutemelen en kaotik işiniz olan Apocalypse Now’a geçmek nasıl bir şeydi?

Francis Ford Coppola: Godfather II prodüksiyon anlamında iyi kotarılmış bir filmdi. Ancak Apocalypse Now hiç tecrübe edinmediğim türden bir yapımdı. Helikopter vurma sahneleri ya da bu denli büyük patlamalar, büyük savaş sahneleri, yangınların olduğu bir film daha önce çekmemiştim. Dahası, hava durumu, kasırgalar ve Martin Sheen’in kalp krizi gibi birçok doğal etmenle de mücadele etmek zorunda kalmıştık. Aynı zamanda o dönemDE Filipinler ülkedeki ayrılıkçı müslümanlar ile mücadele ediyordu ve biz de filmde kullandığımız helikopterleri onlardan temin ediyorduk. Sahneyi çekerken bir anda helikopter setten ayrılıp gidebiliyordu. O dönemde bizim şansımıza Filipinler’de bizim filmimizden çok daha önemli gelişmeler oluyordu ve bu konuda onları suçlayamıyorduk. Ancak tüm bu aksiliklere rağmen hem Filipinler halkı hem de o dönemin başkanı Ferdinand Marcos bize çok yardımcı oldu.

Vulture: Apocalypse Now’a kadar hiç savaş sahnesi çekmediğinizi söylemiştiniz ancak bugüne baktığımızda film hala en iyi savaş sahnelerinin olduğu filmlerden biri olarak gösteriliyor. Bunun başarısını neye bağlıyorsunuz?

Francis Ford Coppola: Gerçek lokasyonda ve gerçek anda çekim ile alakalı olduğunu düşünüyorum. Kameranın helikopterin içinde olduğu sahnelerde gerçekten helikopterin içindeydik, uçuyorduk ve gerçekten helikoptere ateş açılıyordu. Kurşun ya da benzeri bir şeyle değil, politekniklerle ateş gönderiliyordu ancak yaptığımız gerçekten tehlikeli bir işti. Filmde kimsenin canına bir zarar gelmediği için tanrıya defalarca kez teşekkür ettim.

Vulture: Heart of Darkness belgeselinde de gördüğümüz üzere, çekim esnasında Apocalypse Now’ın başarısız olacağına oldukça emin görünüyormuşsunuz…

Francis Ford Coppola: Evet böyle bir düşüncem vardı ve eşimin yanına gidip bunu söylediğimde ondan “Merak etme hayatım. Her şey yolunda gidecek” cevabını beklerken o bana bir mikrofon takıp “Bunu kameraya tekrar söyler misin?” diyordu. Ondan film konusunda bir cesaretlendirme beklerken o bana kameraya karşı dramatik bir şeyler söylememi istiyordu. Sanırım bu o anların bir kısmını anlatıyor. Ancak evet, karşımda tırmanmam gereken zorlu bir dağ olduğunun farkındaydım.

Vulture: Apocalypse Now’ın ardından Marlon Brando ile hiç görüştünüz mü?

Francis Ford Coppola: Bazen bir şekilde görüşüyorduk, evet. Marlon’ın benim ile nefret-sevgi karışımı bir ilişkisi vardı. Hayatımda çok yetenekli insanlarla tanıştım. Akira Kurosawa’yla tanışma şansına eriştim. Jean Renoir, Orson Welles, Marcel Duchamp gibi isimlerle tanıştım. Ancak içlerinden en dahi olanı ve tanıştığıma gurur duyduğumu söyleyecek bir isim olsa bu Marlon Brando olurdu. En enteresan düşünme şekline sahip olan oydu ve size atlı karıncalar hakkında bile iki saat bir şeyler anlatabilirdi.

Vulture: Özellikle 1970’li yıllarda birçok kişi için doğru bir tabir olacaksa ‘ilah’ gibi görülüyordunuz. Böyle bir güce sahip olmayı özlüyor musunuz?

Francis Ford Coppola: Bundan yarar sağlayabileceğimin ya da böyle bir güce sahip olduğumun farkında olduğumu düşünmüyorum. Her zaman film yapımı hakkında öğrenebileceğimin daha da fazlasını öğrenmek için çaba gösterdim. Bu yüzden çok fazla film yaptım. Bunu The Godfather’dan Apocalypse Now’a, oradan da One From the Heart gibi birbirinden oldukça farklı filmlere bakarak da anlayabilirsiniz. Bu filmleri çekme kararını bilinçli olarak aldım. Kariyerimde geriye dönüp baktığım zaman sadece Gardens of Stone’u çekmek istemeyebileceğimi düşünüyorum. Çünkü o film her şeyimi kaybetmeme, oğlum Gian Carlo’nun hayatına mal oldu.

(*Francis Ford Coppola’nın oğlu Gian Carlo, o dönem Gardens of Stone filminde kamera asistanı olarak çalışıyordu. Filmin çekimlerine kısa bir ara verildiği bir dönemde, oyunculardan Griffin O’Neal ile bir tekne yolculuğuna çıkan Gian Carlo, yaşanan kazanın ardından hayatını kaybetmişti.)

Vulture: Godfather III, çocuğunu kaybeden bir babanın dramını anlatması ve sizin yaşadıklarınız göz önünde bulundurulduğunda çok kişisel bir film. Godfather serisi hep duyguların bastırıldığı bir seri oldu ancak 3. filmdeki o duygu patlaması aslında çok da güzel bir final.

Francis Ford Coppola: Ölümden bile beter bir durum. Filmin sonunda da söylendiği gibi “Bir Sicilyalı asla unutmaz.” Çocuğunun hayatını mahvetme gerçeğiyle yaşamını sürdürecek… Birçok insan ölüm gerçeğiyle başa çıkmak zorunda kalıyor. Ancak çoğu insan ilk olarak büyükanne ya da büyükbaba gibi bir aile büyüğünü kaybediyor ve kendisine dönüp “Keşke onunla daha fazla konuşabilseydim. Çocukluğunu anlatmasını isteseydim. Onunla vakit geçirmek yerine benim tek umursadığım kızlar ve arabalar oldu” diyebiliyor. Ancak çocuğunuzu kaybettiğinizde sadece çocuğunuzu kaybetmekle kalmıyorsunuz, onun neler olabileceğini sadece hayal etmekle yetiniyorsunuz.

Vulture: The Godfather’a olanlar ya da olacaklar ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Francis Ford Coppola: Söyleyebileceğim hiçbir şey yok. Çünkü The Godfather bana değil, Paramount’a ait ve onunla yapabileceği en kötü şeyleri yaptılar bile. Çok kötü bir video oyunu yaptılar şimdi de dizisini çekiyorlar. Yapım onların, benim değil. Mario Puzo’ya ait olması için çok mücadele verdim, ancak başaramadım.

Vulture: The Godfather’ın çekim süreciyle ilgili bir dizi yapılıyor ve sizi Oscar Isaac canlandırıyor. Bu konuda bir şey söylemek ister misiniz?

Francis Ford Coppola: Öncelikle bu dizinin Paramount Pictures’tan bağımsız olarak Barry Levinson tarafından çekilmesinden dolayı çok mutlu ve şanslıyım. Levinson çok iyi bir yönetmen ve çok önemli filmleri var. Ancak duyduğum kadarıyla karakterim çok fazla küfür ediyormuş. Ben film setlerinde bile, hele etrafımda bir hanımefendi varsa kesinlikle küfür etmeyen biriyim. Hatta ağzımdan bir küfür kaçması halinde etrafımdaki hanımefendiye özür cezası için temsili olarak 1 dolar takdim ederim.

Vulture: Star Wars biraz da sizin de himayenizde, George Lucas ile yükselen bir projeydi. Onun hakkında neler söylemek istersiniz?

Francis Ford Coppola: George Lucas insanlara keyif, mutluluk ve akıl veren bir iş yaptı. Buradan elde ettiği tüm başarıların onun hakkı olduğunu düşünüyorum. Üzgün olduğum bir konuyu söylemem gerekirse, o da Lucas’ın kendini yapabileceği diğer filmlerden mahrum bırakmış olması. George çok yetenekli ve parlak bir insan. Sadece American Graffiti’ye baktığınız zaman bile ne kadar yenilikçi bir yönetmen olduğunu anlayabiliyorsunuz. İnsanlık olarak ondan daha fazla yararlanmalıydık.

Vulture: Ona daha kişisel filmler yapması konusunda görüşlerinizi belirttiniz mi?

Francis Ford Coppola: Elbette, o da bu düşüncelerimi biliyor. Onu küçük kardeşim olarak görüyorum ve biz daha yaşlılara düşen ise onların başarısını kutlamak. Örnek olarak, kızım Sofia’yı kendimden daha başarılı buluyorum. İnsanlar onun bir sonraki işini benimkinden daha fazla merak ediyor. Bu da beni mutlu ediyor ve öyle olması gerektiğini düşünüyorum.

Vulture: Biz eleştirmenler yönetmenlere psikanaliz yapmayı severiz. Sofia Coppola’nın filmleri çoğunlukla baba figürüyle mücadele eden bir genç kızı konu ediniyor. Bu durumun sizinle ilgili olduğunu düşünüyor musunuz?

Francis Ford Coppola: Nasıl olmasın ki? Ailemizde tek bir kız var. Kız kardeşimin ve erkek kardeşimin de hep erkek evlatları oldu. Benim de öyle, Sofia dışında tabii ki. Sofia her zaman etrafında bir sürü erkek kuzeniyle tek kız oldu. Her zaman tasarım ve sanata ilgili olmuştur. Çok yetenekli bir ressamdı. Bazen çocukken onu şımartmış olabileceğimi düşünüyorum. Ancak o yaşı ilerledikçe daha da dişli bir kadın oldu çıktı.

Vulture: İsminiz, kariyeriniz ve sosyal statünüzün onun üzerine geçtiğini düşünüyor musunuz?

Francis Ford Coppola: Ünlü olan herkesin evlatlarının bu durumu yaşadığını düşünüyorum. Ancak elbette bazı durumlar hariç. John Huston’ın Anjelica Huston’ın kariyerinin önüne geçtiğini düşünüyor musunuz? Ya da Jon Voight’un kızının önüne geçtiğini?

Vulture: Donald Trump hakkında ne düşünüyorsunuz? Kendisiyle bir tanışmışlığınız var mı?

Francis Ford Coppola: Donald Trump ile aynı askeri okula gittik. Beni her gördüğünde The Godfather’ın yapılmış en iyi film olduğunu söyler. Saddam Hüseyin ve Donald Trump’ın en sevdiği filmin The Godfather olduğunu düşünmek beni bazen şaşırtıyor.

Kaynak: Vulture


Leave a Reply