Get Thrashed: The Story of Thrash Metal, Blue Jean Tayfası ve Çağlan Tekil

Metal müziğin sevilen bir alt türü olan Thrash Metal’in doğuş hikayesinin anlatıldığı 2006 yapımı Get Thrashed: The Story of Thrash Metal filmi sadece konunun ilgililerinin bildiği bir belgesel film olarak kaldı. İçinde Metallica’dan Slayer’a, Anthrax’dan Exodus’a bu janrın önemli temsilcilerinin yer aldığı filmi gayet başarılı ama konumuz filmin güzelliği değil. Bu filmi 2009 yılının temmuz ayında Blue Jean dergisi için Türkçe’ye çevrilip derginin yanında eşantiyon olarak dağıtılması için altyazıların senkronize edilmesi işi bir şeklide bana gelmişti. O yıllar internet hızının stream film izlemeye müsaade etmediği az kbpsli, dergilerin satış attırma amaçlı Compact Disk film dağıttığı yıllar.

D-Smart dergisinde çalışmışlığım vardı. Günümüzde artık var olmayan Hürriyet Binası olarak bilinen Güneşli Basın Ekspres yolu üstündeki bu yüksek ve kara bina Türk medya camiasının kötü büyücü kulesiydi benim gözümde. Hürriyet gazetesinin ve Doğan-Burda dergileri bu binadaydı. Akşam saatleri bir kadeh içki yuvarlamak için Mehmet Y. Yılmaz’ın odasına giden Ertuğrul Özkök’ü görmek iş rutinlerimiz arasındaydı. Uzun yıllar Level Dergisi’nin editörlüğünü yapan ve hala binada olan Fırat Akyıldız ile temasım devam ediyordu. Level’a arada sırada çeşitli yazı yazıyor ve özellikle o yıllar pek tanınmayan Eypio, Tahribat-ı İsyan ve Ezhel gibi rapçilerle röportajlar yapıyordum. Fırat, daha öncede Show Plus için altyazı editörlüğü yaptığımı bu işte tecrübem olduğunu biliyordu. Blue Jean’den Doğu Yücel bu filmin çevirisi ve altyazı operasyonu için ona danıştığında bendeniz önerilmiş ve akabinde işi almıştım.

Çeviri ve alt yazı işinde 3-4 senelik tecrübe sahibiydim ama son 1 seneyi dergi editörlüğüyle geçirmiştim. Çeviriyi tek başıma yapmak istemedim. Kürt tarafımdan kuzenim Fırat Kurtcebe ile paylaşmaya karar vermiştim. Fırat yabancı diller konusunda iyiydi. Her Güneydoğu Anadolulu gibi en az iki dilli olarak büyümüştü. İngilizcesi de hiç fena değildi ama Türkçe’ye çeviri konusunda tecrübesizliğinden dolayı çeviride sıkıntı oldu. Get Thrashed’e Kürtçe altyazı yapıyor olsak sonuç böyle olmayacaktı. Fırat, çeviriyi beğenmemiş olmama içerleyip benimle konuşmayı bıraktı. Para mara da istemedi. Resti çekti. Biz Kürtler biraz böyleyizdir. Çabuk kızıp hızlı küseriz. Blöf de yapmadığımızdan hızlı kopuşlar her zaman yaşanabilir.

Çeviri baştan aşağı tekrar yaptım ama hep süremin azalmasından dolayı tam hakkını veremedim. Üzerinde biraz daha çalışmam lazımdı ama vaktim kalmadığından dolayı altyazı işine geçtim. Bir darbe de orada yedim. Show TV yıllarında kullandığım programın lisansı bitmişti. Altyazı eşlemeye alıştığım tek program oydu. Ne yapacağım diye ah vah ederken eş dost sayesinden Oytun isminden altyazı editörü bir arkadaşa ulaştım. Onun iş yerinde buluşmak üzere sözleştik. Elmadağ’ın Cumhuriyet Caddesine çıkan ara sokaklarından birindeki iş yerine vardığımda beni kapanmakta olan eski bir gayrimüslim binasındaki odasında, üzerinde Iron Maiden tişörtü ile masasında oturan Oytun karşıladı. Evet, Iron Maiden belki bir Thrash Metal grubu değildi ama Metal camiasının lokomotif gemisiydi. Oytun’u bana Metal tanrıları göndermişti. Genel durumu ve çeviride yaşadığım ailevi aksaklıkları kendisine aktardım. Sağ olsun eşlemeyi yaparken kalan birkaç sıkıntılı kısmı düzeltti. Son revizyonlar ve onay için hardcoded Türkçe altyazılı kopyayı alıp Güneşli’deki kötü büyücü kulesindeki dergiye gittim. ACI’lı (American College of Izmir) Doğu, imrenilecek derecede iyi bir İngilizceye sahipti. Hem ortaöğretim yıllarında ‘native’ hocalardan ders almış hem de metal müziğe ve müzik dergisi yazarlığına gönül verdiği için şarkı sözlerinden yabancı makaleleri ve kitapları hatmederek dile oldukça hakim bir seviyeye ulaşmıştı. Kontrolü de o yapacaktı. Zaten tüm tayfa işinin ehliydi Blue Jean’de.

Bu çeviri hadisesinden 1.5 yıl önce, ben de bu binada mesai yaparken, derginin Genel Yayın Yönetmeni ve aynı zamanda Yüksek Sadakat’ın basçısı Kutlu Özmakinacı ile tanışıp birkaç kez ayak üstü muhabbet etmiştim. Bana derginin ekibinden bahsederken “O kadar iyiler ki, benim olmama hiç gerek yok.’ demişti. Bundan birkaç ay sonra kovuldu ya da işinden ayrıldı tam hatırlamıyorum ama dediklerinde haklıydı. Yazı işlerini Çağlan’ın ve Doğu’nun yönettiği, tasarımlarını Mazhar’ın yaptığı dergi yayın hayatına aynen devam etti.

Çağlan ile pek bir muhabbetimiz yoktu. Merhaba, merhaba. Bu iş vesilesiyle Doğu’dan onay almaya gittiğimde çeviriden memnun kaldıklarını öğrendim. Memnun oldum. Ucuz yırtmıştım. Doğu bir tek filmde geçen Mosh Pit terimini de acaba çevirsek mi diye takılmıştı. Ben Mosh Pit’i çevirememiş olduğu gibi bırakmıştım. Konuyu Çağlan’a taşıdık.
-Abi Mosh Pit’e ne desek?
Çağlan birkaç saniye düşündükten sonra kadife sesiyle “Mosh Pit’e Mosh Pit diyeceğiz abi. Ölüm Çukuru diyecek halimiz yok.” Mosh Pit’i Mosh Pit olarak bıraktık. Altyazı operasyonu kazasız belasız halloldu ve CD Film dergiyle beraber takip eden aydaki sayıda dağıtıldı.

Tüm dergicilik hayatımda gördüğüm en işinin ehli ekip Blue Jean ve Head Bang’i yapan Çağlan Tekil, Doğu Yücel ve Mazhar Şiringöz’dü. Görünüşleriyle, duruşlarıyla ve düşünme tarzlarıyla dört dörtlük metalci dergicilerdi. Bugün ne Blue Jean kaldı ne de Head Bang ama bu dergilere çalışan başta çekirdek ekip olmak üzere herkesi övgüyle yad etmek isterim.

Daha sonraki yıllarda Çağlan’ı Iron Maiden konserinde (aksi düşünülemezdi zaten) ve Salon’daki ilk Laneth gecesinde görmüştüm. Türk Metalciliğinin Onur gecelerinden biriydi. Pentagram’ından Metallium’una; geceye özel adını Dr. Razor olarak adını değiştiren Dr. Skull’dan Radical Noise gruplarına kadar kulağımızın pası ziyadesiyle silinmişti.

Ne yazık ki Çağlan Tekil’i geçtiğimiz yıl bu günlerde kaybettik. Bu yazıyı geçen yıl o beyin kanaması sonrası girdiği komadan çıkamayıp vefat ettiği gün kaleme almaya niyet etmiş ama yapamamıştım. Geçtiğimiz günlerde Ankara’nın yetiştirdiği Metalcilerinden, müzik sever, uzatmalı doktora öğrencisi yakın arkadaşım M. Oğulcan Gökçe, genç yaşta aramızdan ayrıldı. Oğulcan’ın yası içimdeki metalci aşkını tekrar kabartmıştı. Hiçbir zaman tam bir metalci olamamıştım ama metalcileri bu girdikleri yoldaki tutarlı tavırlarından, duruşlarından, görünüşlerinden dolayı severdim. Mottoları: No death to us.

Evet gerçekten, No death to them!

Yorum Gönderin