Halloween: Vahşetin Maskesi Her Zamankinden Daha Kanlı


Halloween: Beklenen Devam Filmi Sonunda Karşımızda…

John Carpenter’ın kült filmi Halloween yine yeniden vizyondaki yerini alırken ABD gişelerini fena halde sarsmayı başardı. Bir kez daha Jamie Lee Curtis’i başrole oturtan yapım, üç nesilden kadının Michael Myers ile imtihanına odaklanması açısından önemşi bir korku filmi diyebiliriz. Malum feminist akımın günümüzde gün geçtikçe güçlenmesi ve cinsiyetler arası eşitsizliklerin bolca gündemde olduğu bir dönemde kadınların güçlü kadınlar olarak resmedilmesi açıkçası sevindirici gelişmeler olarak söylenebilir.

Yeni Halloween filminin diğer devam filmlerinden ayıran en büyük özelliği, eski ruha birebir dönüş yapılması denilebilir. John Carpenter’ın orijinal müziklerinin kullanılması ve Michael Myers’ın devam filmlerinde çoğunlukla bir insandan çok kötü ruh gibi lanse edilmesine nazaran bu filmde Michael Myers yenilebilir bir insan boyutuna taşınıyor. Tabi yenilebilir dediysek de, kolay olacağını söylemedik. Nitekim filmi izlerken yine bu durumu sonuna kadar fark edeceksiniz.

İlk Film Sonrasını Unutun!

Bir diğer yenilik ise filmin ilk filmin devamı olması denilebilir. Yani ilk film sonrası yapılan tüm filmleri yok sayan yeni film, bir anlamda ana karakteri Laurie’nin (Jamie Lee Curtis) kırk yıl boyunca travmatik sorunlarla boğuşarak geçirdiği paranoyak korkuyu yapım daha çok göstermek istemiş. Malum devam filmlerinde daha kısa süreli mücadeleler söz konusuydu. Bu yüzden de geçen süre filmin karakterlerinin psikolojisini birebir etkilediğini söyleyebiliriz.

Buna paralel olarak Laurie’nin kızı Karen’ın (Judy Greer) da annesinin yaşadığı kabusu çocukluğu boyunca hissetmesi, bir anlamda annesinden uzaklaşması filmin kendi içinde inandırıcılığı arttıran detaylar olarak akılda kalıcı bir noktaya varmasına neden oluyor.

Filmin şiddet mizansenleri önceki filmlere layık bir şekilde özenli tasarlandığından dolayı, açıkçası suçlu bir zevk olarak kabul edilse de eğleneceğinizin bir teminatı olarak kabul edilebilir. Bilhassa son dakikada kurtulması gündemde olan karakterlerin belli bir çıkışsızlık içine girmeleri filmin hayranları için olumlu bir gelişme olmuş. Böylece korku filmi severler için tatmin edici bir içeriğe dönüşmüş.

Haluk Bilginer Sonunda Hollywood’da Önemli Bir Rolde…
Filmin oyuncu kadrosuna baktığımızda ise gözümüzün ilk takıldığı isim doğal olarak Haluk Bilginer oluyor. Bilginer genelde Hollywood filmlerinde figurandan bozmöa yan rollerde yer alırken, bu sene önemli bir yardımcı rolde yer aldığını söyleyebiliriz. Karakterini bir anlamda Clive Barker’ın Cabal’ındaki Düğme Adam’a benzetebiliriz. Ancak onun kadar istikrarlı bir figür değil. Yine de ikonik bir sahnede akıllara kazındığı notlara eklenebilir. Haluk Bilginer’in Pakistan ya da Hintli bir karaktere hayat verdiğini düşünürsek aksan sorunları çektiği de apaçık ortada görünüyor. Filmin başındaki tutuk çizgisini ise film ilerledikçe kırmayı başarmış.

Filmin en büyük sıkıntıları ise belirli klişelere hapsolmuş olması denilebilir. Örneğin seyirciye gösterilen ilk cinayetlerden birinin klasik teen slasher şablonu içinde sevişen yeniyetme bir çiftin olması, seksenlerin muhafazar kesiminin bakış açısına bir öykünme olduğu apaçık ortada diyebiliriz. Ama hala günümüzde böyle bir ayrıntının kullanılması izleyicinin göz devirmesine neden oluyor. Bunun dışında Michael Myers’ı acımasız bir psikopat olarak tanıdığımızdan onun kurbanlarını affetmediğini gayet iyi biliyoruz. Ama filmin içinde birkaç sahnede karakterin potansiyel kurbanlarına karşı vicdanlı olduğunu söyleyebilirim. Bu yüzden tanıdığımız Myers imajına biraz ters bir durum olarak özetlenebilir.

Carpenter Ruhu Geri Döndü

Filmin yönetmeni David Gordon Green’in kimi fırsatları teptiği de söylemek mümkün gözüküyor. Örneğin akıl hastanesindeki farklı karakterlerin vukuatları da filme dahil edilerek filmin gerilim dozajı arttırılabilirdi. Ama yönetmen bu karakterleri dekor gibi kullanarak Myers’ı özellikle kutsamaya geçmesi, yenilikçi bir noktadan geri dönmesine neden olmuş. Gazeteci karakterlerin tutarsız hareketleri gibi kimi göze batan ve gereksiz sahnelerin filme dahil edilmesi ise yer yer filmi hantallaştıran durumlardan bazıları diyebiliriz.

Sonuç olarak Halloween serisine yakışan bir film karşımıza çıkıyor. Filmin gişesine bakarak devam filmlerinin gelebileceğini söyleyebiliriz. Ama elimizdeki film ilk filmden sonraki beklenen final olarak da yorumlamak mümkün. 80’lerin korku sinemasına saygı duruşundan vazgeçmeyen ve öncü filmlerinin hikaye kurgusuna benzer bir seyirde devam eden Halloween, korku sinemasının başarılı işlerinden biri olarak tanımlanabilir. Cinayet sahnelerinin yaratıcılığı ve elini korkak alıştırmayan katilimizin varlığıyla haftanın en eğlenceli yapımı olduğunu aşikar denilebilir.


Leave a Reply