High Life: Hiçliğin İçinde Yok Olma Senfonisi

Yalnızlık nedir?

Her insan hata yapar. Her insan yaptığı hatanın bedelini öder. Peki bedel dediğimiz bu yargılama yöntemi tükenmiş bir yapının son demlerindeki umudu olabilir mi?

En kötüleri ayırdığımızda, bir toplum hayat bulur mu? Kimin değerlerine göre hayatımızı yaşarız ki? Claire Denis insanlığın sona sürüklenen varoluş algısını yeniden betimliyor. Hayatı boyunca yapmadıkları işler uğruna dışlananları, sırf kendilerine benzemiyor diye ötekileştirilenleri arafa benzer bir uzay gemisinin içinde koliliyor. Pişmanlıklarının içinde boğulmalarını izlerken, bir yandan da kaybolan erdemleri gün yüzüne çıkarmaya çalışıyor.

Hiçlik nedir?

Nuhun gemisinin sefil halini andıran berduş bir uzay gemisinin içinde yolculuk etmemizi istiyor. Duygularımızın ifadesizliğe büründüğü surette insanlığın hayata tutunmak adına temel ihtiyaçlarını mutlak bir şekilde zarif bir edayla öne çıkartıyor. Zevklerimiz yoksunluklarımızla birleşerek zayıf karnımızın korunmasızlığında cennete ulaşmanın yolunu arıyoruz.

Cennet uzay boşluğunun içinde farklı anlamların adı haline geliyor. Bir bakıyorsunuz cennet bir bebeğin anlamsız kelimelerinde kendini ifade etmeye çalışması olurken, bir yandan ilk adımlarını atan bebek beklentilerimizin vahimliğinden kaynaklı olarak son kalan yaşam tanemiz oluyor.

Dışlanmışların hapsolduğu bu uzay gemisi ise cehennemin gerçek anlamı haline geliyor. Cinsel zevklerin üst katmanları, çıldırmanın eşiğine gelen insan hayatları ve tükenmeye yüz tutan insan kaynakları… Bu derbeder geminin içinde toplanıyor. Herkes kendi zebanisinin tutsağı olmak istiyor. Juliette Binoche’un cüretkar ve göz alıcı aurası sizi en köhne dehlizlerin içine hapsediyor. Acı çekerken bile zevk alıyorsunuz. Çünkü seçim şansınızın en kötü noktası bile, diğer seçimlerin muğlaklığından üstün görünüyor.

Yok Olmak nedir?

High Life içsel bir yolculuğun karmaşasını, mitolojik unsurlarla bezeli bir kadın anlatısı şeklinde tasvir ediyor. Hiçliğin en söz edilmeyen derinliklerine temas ediyor. Karakterlerinin uzayın içinde süzülmesine müsaade ediyor. Sonsuzluğun karanlığına her gün biraz daha beynimizde açılacak bir puzzle bırakıyor. Yok olmanın anatomisini estetik bir incelikle karşımıza sunuyor.

Yalnızlığın zamansızlığı, dışlanmışların melankolisi içinde içinize bir hüzün çöküyor. Kara deliğin sonsuzluğuna sürüklenirken, umutsuzluk bizi pişmanlıklarımızın içinde görünmezleşiyor. Cevaplardan çok sorgulama yolunu seçiyor: Hiçliğin ortasında umudun anlamı bir bebek midir ya da herşeye rağmen yaşamaya devam etmek midir?

Yorum Gönderin