Hunger: Roibeard Gearóid Ó Seachnasaigh


hunger-film-2.jpg

The needle is not important. Whether you sniff it smoke it eat it
or shove it up your ass, the result is the same: Addiction.

William S. Burroughs, The Naked Lunch

İdealizm zor bir zanaattır. Emek ister, dikkat ister. En önemlisi ise adanma ister. Bu adanma öyle bir adanmadır ki ancak uyuşturucu bağımlılığı ile benzeştirebilir. Bu yüzden William S. Burroughs’tan yaptığım alıntı, Hunger gibi bir ilk filmle sinema kariyerine başlayan Steve McQueen için pek kel alaka değil.

Thatcher döneminin en hazin olaylarında biri olan IRA direnişi ve açlık grevleri filmin ekseninde yer alıyor. McQueen, bir politik film çekerken durulacak en iyi ve doğru noktada duruyor. Keskin bir tarafsızlık hali filmin her saniyesinde hissediliyor.

Özellikle açlık grevinin ilk kurbanı olan Bobby Sands’in son 6 haftasına odaklanan film Kuzey İrlanda’nın kalbi Belfast şehrine sadece 25 kilometre uzaklıkta yer alan kötü şöhreti ile akıllarda yer etmiş Maze Hapishanesinde yaşananları en rahatsız edici ayrıntısına kadar bize gösteriyor.

Battaniye eylemi yapan, sakalları uzamış, iyice hırpanileşmiş direnişçi mahkûmlar, en yalın ve doğal halleri ile vicdanımızı rahatsız ederken filme saplanıp kalıyoruz. Yönetmenin yalın duruşu, diyaloglardaki sadelik ile hemen göze çarpıyor. İzlenimci bir anlatım tarzı yakalayan McQueen, mahkûmlar tarafından biriktirilen yemekler, biriktirilip artık yiyecekler sayesinde yapılan kanallar ile koridora akıtılan koyu sarı, sağlıksız insan idrarı bize çok şey gösteriyor. Film derdini kelimelere ihtiyaç duymadan anlatıyor.

Karşı tarafta yer alan, gardiyanlar ve ülkemizde çevik kuvvete tekabül eden polisler, bu gerilimli atmosferin verdiği iç sıkıntısı ile bir sinir bozukluğundan diğerine koşarken yönetmende kamerasıyla beraber onlarla koşmayı ihmal etmiyor. Darp ettiği mahkûm yüzünden eli kanayan gardiyanın yarasını temizlemesi ve dışarıda, Kuzey İrlanda’nın William Blake’in kitaplarından fırlamış kasvetli havasında sigara içmesi, yaşadığı vahameti sözcükler olmadan tüm ayrıntılarıyla anlamamızı sağlıyor.

Film, politik türde bir yapıt olmasına rağmen sanat yönetmeni oldukça öte bir noktada. Maze Hapishanesinin hücreleri, gardiyanların ve polislerin kıyafetleri, arabalar ve tüm IRA direnişi havası, sizi içine çekiyor. Dışkılarını duvarlara sürerek protestolarını katmerleyen IRA militanlarının sanatsal duruşları, akıl alacak türden. İdealizm ve adanmışlık hali ile nasıl delirilir anlıyoruz.

Aynı konuyu ele Some Mother’s Son ve H3 filmlerinden çok daha başarılı olmaya aday Hunger, seyirciye 92 dakika katı gerçeklik vaat ediyor. Filmin ortasında diyalog duymaya hasret izleyiciler, 17 dakika kesintisiz, bir nehir gibi akan diyalog ile rahatlıyor. Bobby Sands ve kendi gibi mahkûm olan Father Moran arasında geçen konuşma, filmin merkezinde yer alıyor ve tüm sualleri cevaplıyor. Hümanist ve açlık grevi karşıtı pederin Sands’i eylemden vazgeçirme çabası, Bobby’nin “Ok yaydan fırladı artık” tarzı konuşmaları, tüm karmaşık direnişlerin aslında ölümcül bir sadeliğe sahip olduğunu gösteriyor.

bobby-sands-resist.jpg

Üzerinde güneş batmayan bir imparatorluk olmanın verdiği dayanılmaz hafiflik ve zalim olma duygusu Thatcher’ın kendi sesinde vücut buluyor. Filmin önemli ve durağanlıkla sizi yakalayan sahnelerinde Thatcher, açlık grevleri üzerine verdiği kibirli demeçler ile kulağınızı tırmalıyor. Demir Leydi mahlaslı ve çoğu ingiliz tarafından şeytanın dünyadaki baş elçilerinden biri olduğu düşünülen Thatcher, donuk ama kararlı ses tonu ile dönem hükümetin duruşuna sözcü oluyor.

Hunger, neresinden bakarsak bakalım izlenilmesi gereken bir film. Hatta ülkemizin sinema emekçilerinin ve profesyonellerin ders çıkarması gereken bir başyapıt. Ülkemizde 90lı yılların sonunda yaşanan ve Hayata Dönüş! gibi iç burkan bir operasyon ile biten süreçte yaşananların aynı sadelik ile filme aktarılmasını temenni ediyoruz. Tabii kat kat kalın yorganların altında, alınlarında kızıl bantlarla, şenlik havasında kendilerini yok eden bir örgütün elemanlarını ve bu yokoluşa tam randıman destek veren askerleri ne kadar sade ve yalın anlatılabileceği bu topraklarda büyük bir muammayken…

——
Roibeard Gearóid Ó Seachnasaigh: Bobby Sands’in adının İrlanda dilindeki yazılışı.


Leave a Reply