İki Film Birden: Aksiyon Peşinde Bir Akşam

Bazen kendinizi bu dünyanın dışına atmak istersiniz, böyle zamanlarda sinema iyi bir yalıtım sağlar dışarısı ile sizin aranızda… Film seyretmek için birçok yol mevcut, televizyon ekranında, lap top’unuzda, dvd’den veya bilgisayarınıza satın aldığınız filmi indirerek ve benzeri birçok yoldan (ücretli film siteleri ve kanalları gibi) izlemek istediğiniz filme ulaşabiliyorsunuz… Ama hiçbir deneyim sinemada izlemenin keyfini ve yarattığı duyguyu size vermiyor. Bu nedenle geçen ay Side Effects ve Oblivion ile başladığım iki film birden gösterimlerime bu ay iki aksiyon filmiyle devam ettim. Aslında izlenebilecek bayağı iyi filmin olduğu bir ay Mayıs ayı (Almadovar’dan Ozon’a) ama ilk cümlemde söylediğim gibi bazen hiç yorulmak istemez zihniniz… Her şey belli olsun, bildiğiniz şeyler olsun ve yüzlerce kez izlediğiniz aynı hikaye bir kez daha sizi dışarıdan uzağa götürsün istersiniz.

olympus 3
İlk izlediğinizde sizi heyecanlandıran , mutlu eden, şaşırtan o duyguyu tekrar tekrar yaşamaya çalışırsınız. Dizi izleyicilerinin hep aynı hikayelere prim vermesi de yapımcıların hep aynı şeyleri anlatma kaygıları da bu duygumuzdan yola çıkar… O yüzdendir çocukken size babanızın okuduğu masalı ona her gece yeniden anlattırmaya çalışmanız…

Olympus Has Fallen

Hollywood sanırım iyi senaristlerden çok iyi psikologlarla çalışıyor. Kod Adı: Olympus tam anlamıyla yüzlerce kez izlediğiniz bir hikayenin yeniden ama iyi bir çevrimi olmayı başarıyor. Öyküyü anlatmak istemiyorum. Çünkü zaten öyküyü biliyorsunuz: Beyaz Saray, Kuzey Kore, Teröristler, işinden uzaklaşmış bir polis, saldırı, çocuk ve ABD başkanı… Bu kelimeler arasındaki boşluğu doldurmak size kalmış…

Bile bile bu filme ben neden gittim diye soruyorum kendime. Neden Bruce Willis ve Zor Ölüm serisini hala izlemeye devam ediyorsam o nedenden… Bir biçimde her şey hızla değişiyor gibi yaparken aslında hiçbir şeyin değişmediğini görmek için… Bunun dışında aslında Training Day (2001) ile beni etkilemeyi başarmış Antoine Fuqua’nın neler yaptığını da görmek istemem önemli bir etken oldu. 2009’da çektiği Brooklyn’s Finest’ten beri görmediğimiz yönetmeni bir kez daha beyaz perdede görme şansını da yakalamış olduk. Bu tip aksiyon filmlerinde yönetmeni ya sizi sürekli şaşırttığı için hatırlarsınız, ya da su gibi akıp giden türün tüm klişelerini uygulayan bir film yaptığı ve kendisini hiç hissettirmediği için takdir edersiniz. Fuqua ikinci şıkkı tercih etmiş o yüzden Training Day gibi bir film beklemeyin.

olympus 2

Gerard Butler aynı zamanda yapımcıları arasında olduğu filmin ana figürü, kurtarıcısı, her şeyi… Sadece Yippee– ki-yay demeyerek beni şaşırtmış olması ajan Mike Banning’in performansı açısından eksi puan hanesine yazıldı. Gerard Butler bıraktığı yerden aksiyona devam ediyor. Bruce Willis’in o bildik ironisini yüzünde taşımadığı için de aksiyon sadece aksiyon olarak kalmaya mahkum… Neden sürekli Zor Ölüm’e gönderme yaptığımı açıklamam lazım çünkü senaryo rahatlıkla Zor Ölüm’ün devam filmlerinden biri olabilirmiş…

Aaron Eckhart, başkan rolünde sırıtmamış, Angela Basset’i bayağıdır izlemiyordum (DC fiyaskosu Green Lantern’den beri) onu gördüğüme memnun oldum, Morgan Freeman tıpkı Oblivion’da olduğu gibi akil adam rolüyle arzı endam eyliyor beyaz perdede… Gerisi kurşunlar, kurşunlar… Çekik gözlü olmak dışında kötü adam olmayı beceremeyen Rick Yune’yi de anmadan geçemeyeceğim. Kötü adamın başarısı filmi de biraz daha yukarı çeken önemli bir unsurdur. Ama Yune bunda başarılı olamıyor. Bu aralar izlediğim ikinci Yune performansıda vasatı aşmayı başaramıyor. Akıllara zarar Russel Crowe’lu The Man with The Iron Fists adlı filmde Yune gene durağan bir oyunculuk sergiliyordu. Gerçi filmin elle tutulur tek bir yanı yoktu.

olympus 1

Canınız sıkıldıysa, bildik bir öyküyle zaman geçirmek istiyorsanız Creighton Rothenberger ve Katrin Benedikt’in türün tüm klişeleri ile bezeli senaryolarından, iyi bir yönetmen ve oyuncu kadrosunun elinden çıkma Kod Adı: Olympus’u tavsiye edebilirim size…

Iron Man 3

Bu yıl adında demir olan ikinci filmim Iron Man oldu. İlki yukarıda sözünü ettiğim The Man with The Iron Fists olmuştu. Russel Crowe’un hatırına sonuna kadar seyrettiğim film bir faciaydı…

Çizgi roman dünyasının çok sevilen karakterlerinden biri olmayı hiç başaramayan Iron Man sinema izleyicisinin gönlünü fethetmeyi başardı. Bunda en büyük pay hiç kuşkusuz Robert Downey Jr.’ın Tony Stark’a yakışan oyunculuğunda gizli…

Iron Man 3 hakkında bir dolu yazı okuma şansına sahipsiniz… Iron Man 3’ü tekrara düşmeden anlatabilmek açıkçası pek mümkün değil. Çizgi roman ve sinema konusunda daha detaylı yazma hakkımı saklı tutarak film ile ilgili küçük değerlendirmelerde bulunmaya çalışacağım.iron man 3 1

Marvel çizgi roman karakterleri genellikle daha arızalı, daha hayata karşı negatif bakan tipler olmuştur genelde… Tony Stark karakteri de bu bakış açısından nasibini almıştır. Tony’nin bir anlamda bugüne dek yaptıklarını ve bundan sonra yapacaklarını bir terazide tartıp karar verme aşamasına geldiği bir anın öyküsü işleniyor filmde…

Bu durum film boyunca başarıyla işleniyor, bir uyarlamadan beklenemeyecek kadar derinleşerek yapılıyor hem de… Bu iç hesaplaşma senaristlik geçmişi yönetmenlik geçmişinden daha kalabalık duran Shane Black’in elinde oldukça iyi bir biçimde seyirciye yansıtılıyor. Hiçbir zaman Iron Man’den bir Batman derinliği yaratamazsınız belki ama gene de Marvel’in son dönemde çektiği filmlerin en derini rahatlıkla diyebiliriz Iron Man 3 için… Man of Steel’i izlediğimiz de de göreceğimiz gibi DC karakterleri daha fazla kahraman olmak için doğmuş tiplerdir, kahramanlık içseldir onlarda… Marvel’de ise kahramanlığa direnilir, özel hayat hep öne geçer. Spiderman kahramanlıktan istifa etmeyi hep düşünür, Superman bunu aklına bile getirmez.

iron man 3 2

Filmin kötü adamı Guy Pearce iyi bir performans sergilerken, çakma Mandarin olarak karşımıza çıkan Ben Kingsley büyük bir usta olduğunu bir kez daha gösteriyor. İkisinin göründüğü sahneler filmin politik göndermelerinin de olduğu anlar oluyor aynı zamanda…

Burada Ty Simpkins’in hayat verdiği Harley Keener adlı çocuk karaktere de ayrı bir yer açmak istiyorum. Filmin en eğlenceli anları Tony Stark’ın çocukla geçirdiği dakikalar bunda Ty Simpkins doğallığının büyük etkisi var.

Iron Man 3 ailecek izlenebilecek iyi, sizi yormayan, üzmeyen bir Hollywood tadımlığı… Tadını çıkarın…

Bu arada yapımcılar 3D film yapıyor, biz sıkıcı gözlüklerimizi takıyoruz ama film bittiğinde 3D izlemekle 2D arasında hiçbir fark bulamıyoruz. O zaman bu eziyete ne gerek var. Iron Man 3‘de bu 3D fiyaskosundan payını alan filmler kervanına katılıyor. O yüzden gözlüksüz izleyin hiçbir şey kaçırmazsınız ama izlemezseniz çok şey kaçırırsınız diyerek huzurlarınızdan ayrılıyorum efendim.

Yorumlar

Bir cevap yazın