Joe Swanberg Röportajı: Mumblecore?

Birkaç ay önce yazdığımız Nights and Weekends filminin yönetmeni Joe Swanberg, 81 doğumlu genç bir yönetmen. DV teknolojisiyle başladığı kariyerine, HD teknolojisiyle devam ediyor. Sinema yazarları, onu Mumblecore akımının öncü bir neferi olarak tanımlasa da, Swanberg bu etiketlemeden rahatsız.

Başta kadın-erkek olmak üzere, ilişkileri irdelemeyi seven yönetmen, tüm filmlerinde en doğal haliyle bunu masaya yatırmış. Kişisel internet sitesinde daha önce çektiği dizileri seyredebilir, diğer filmleriyle ilgili her türlü bilgiye de ulaşabilirsiniz: http://www.joeswanberg.com/

İster adına Mumblecore diyelim, istersek başka bir şey; Amerika’da bir kısım genç sinemacılar kendilerini ve ilişkilerini sorguluyor ve bu süreci kendine özgü bir estetikle kameraya alıyorlar. Bu işi yapan tek kişi Joe Swanberg değil, fakat onun filmleri bu olguyu en güzel yansıtanlardan. Nights and Weekends filmiyle algılarımıza takılan işbu şahs-ı muhteremi, biraz daha yakından tanıyabilmek adına, eposta üzerinden kendisiyle bir söyleşi gerçekleştirdik. Bakınız olarak ışık gördüğümüz bu yöne siz de bakınız.

Mumblecore kavramını nasıl tanımlıyorsunuz?

Mumblecore hakkında hiçbir tanımlamam yok. Benim filmlerimden bahsederken eleştirmenlerin tercih ettiği bir kavram. Özel olarak benim filmlerime ya da film-çekim tekniğimle bir ilgisi yok.

Sizi ilişkiler üzerine film çekmeye iten nedir?

Arkadaşlarımın ve kendimin ilişkileri her zaman ilgimi çekmiştir. İlişkiler üzerine bu kadar çene çalınca sonuç doğal olarak bu oluyor. Erkek de, kadın da o kadar karışıklar ki,  hiçbir zaman aralarındaki bu etkileşimi araştırmaktan bıkmayacağım.

İnsanların yirmilerindeyken yaşadığı ilişkileri nasıl görüyorsunuz? Sizce bu problemler evrensel mi?

İlişkilerdeki problemlerin evrensel olduğunu düşünüyorum, fakat insanların durumu yirmilerindeyken, otuzlarındayken, kırklarındayken hep değişiyor. Ortada bir çocuk yokken, evli değilken doğal olarak ilişkiler daha farklı yaşanıyor. Tabi hiç değişmeyen parametreler de var. Ne mutlu bana ki çoğu problemi filmlerimde masaya yatırdım. Yaşım ilerledikçe de, karakterlerim ve filmlerim de benimle birlikte yaşlanıyor.

Greta Gerwig’le yollarınızın birleşmesi nasıl gerçekleşti? Biraraya gelmenizin temelde ortak bir  argüman olduğunu söyleyebilir miyiz?

Greta’yla çok paralel düşündüğümüzden birlikte çalışıyoruz. Yazar ve oyuncu olarak tüm insiyatifi ona bıraktığımda, yönetmen ve kurgucu olarak bana çok güzel bir malzeme verdiğini gördük. Onun vücudunu ve mimiklerini kullanma şeklini de çok sevdiğimden, fotoğraflarını çekmekten de büyük keyif alıyorum. Bundan sonra yine birlikte çalışır mıyız, bilemiyorum. Fakat bugüne değin yaptığımız işleri çok beğeniyorum.

Nights and Weekends’i ne kadara mâl ettiniz?

20.000 dolar. Paranın çoğu da uçak biletleriyle yemeğe gitti.

Peki, bu filmi farklı kılan nedir?

Nights and Weekends benim en kişisel filmimdir. Ortada kurgusal bir ilişki var, fakat her karesinde Greta’yla benim ilişkim irdeleniyor. Bu benim açımdan çok zorlu bir süreçti çünkü sonunda, saklayacağım hiçbir şeyin kalmadığını farkettim. Fakat sonuç olarak, seyirciye ve bana, çok gerçek bir ilişkiyi sergilemesi açısından sevindirici bir tecrübeydi.

Film şirketlerinden teklifler alıyor musunuz?

Evet, bu yönde teklif geliyor ve bu kararı vermek gerçekten çok zor. Bir taraftan arkadaşlarımla, küçük filmlerimi yapmaya devam etmek istiyorum; fakat şirketlerin önerileri de, tahmin edersiniz oldukça yüksek meblalar ve iyi çalışma koşulları vaadediyor.  Ama şu ana kadar içime sinen bir proje gelmediği için yürürlükte öyle bir proje yok.

Ya oyunculuk? Perdede kendinizi seyretmek nasıl bir duygu?

Oyunculuk çok eğlenceli bir iş; özellikle arkadaşlarınızlaysanız. Fakat kendime oyuncu titrini yakıştıramıyorum. Sonuçta bugüne kadar hep kendimi oynadım. Benden çok farklı bir karakteri nasıl canlandırırım bilemiyorum; aslında denemek de isterim. Kendi filminde oynamanın en büyük sıkıntısı montaj masasında ortaya çıkıyor. İnsan kendini çok eleştiriyor, bu yüzden de yanlış kararlar verebileceğimi görüyorum. Bu sebeplerden ötürü kurgu aşamasında çok kafa patlatıyorum.

Son olarak, bir sinema seyircisi olarak Joe Swanberg’i de tanıyabilir miyiz?

Son zamanlarda Krzysztof Kieślowski’yi keşfetim ve gerçekten kendisine hayran kaldım. Sławomir Idziak’ın karelerine zaten bayıldım. Maurice Pialat’ın üzerimde çok büyük etkisi vardır. Ve Lars Von Trier’in her yaptığı iş heyecanlanma sebebimdir. Özellikle Dogville ve Amor omnie (Dalgaları Aşmak) favori filmlerimdir. Ayrıca Jackass filmlerinin hepsini birkaç kez seyrettiğimi, benim için ilham kaynağı olduklarını da itiraf edeyim.

Güney Kore sinemasını bir  dönem takip ettim ve çok özgün işler çıktığını gördüm. Ama işlerin yoğunluğu artınca kaynadı gitti.

Son olarak amerikan bağımsızlarından her zaman çok sıkı işler çıktığını görüyorum. Özellikle ilişkileri merkezine alan ve samimiyetle, dürüstlükle ilişkileri araştıran işlerin hepsini seviyorum. Özellikle arkadaşlarım yaptığı filmler beni daha da heyecanlandırıyor çünkü filmlerini seyrederek insanları daha da iyi tanıyorsunuz; bu büyüleyici bir şey.


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Yorumlar

Bir cevap yazın