Kadın Yönetmenlerin Büyük Filmleri

Deniz Kuş, sinema tarihindeki zevkli ve detaylı gezilerine Kadın Yönetmenlerin Büyük Filmleri ile devam ediyor.

Leni Riefenstahl

Triumph des Willens

İradenin Zaferi kuşkusuz Nazi sineması dendiğinde akla ilk gelen filmdir. En ünlü ve başarılı faşizm propagandası olsa da, İradenin Zaferi gerek yönetimi, gerekse dönemine göre kullanılan çekim teknikleri ve gerçek Münih mitinginin atmosferiyle sinema tarihinin en iyi filmlerinden biri olarak bilinir.
Film bizzat Adolf Hitler tarafından propaganda bakanı Joseph Goebbels’e sipariş verilir. Propaganda Nazi Almanya’sının en önemli yükseliş öğelerinden biridir ve bu yüzden Hitler propaganda filmlerine kesenin ağzını açar. Bu film de Nazilerin tarihi Münih mitingine inmeye hazırlanan bir uçaktan başlar ve uçağın inişiyle birlikte büyük kalabalığı ve Hitler’in konuşmalarını kapsar. İlk başta çekilen görüntülerin toplam uzunluğu 30 saat civarıdır, sonradan montaj ile bu uzunluk 2 saate indirilir.

Olympia 1-2

Leni Riefenstahl’ın İradenin Zaferi’nin başarısından sonra çektiği iki bölümlük Olympia serisi de en az İradenin Zaferi kadar başarılı olan ve kült statüsüne yükseltilen bir filmdir. Riefenstahl bu iki filmi de savaşın başlamasından bir sene önce 1938’de çeker. Bu iki filmde de halkı etkilemeyi çok iyi başarır Riefenstahl. Filmlerde Berlin Olimpiyatları’nda Hitler’in hayali olan üstün ırk Almanya’nın sporcularının başarıları ve diğer sporcuların nasıl onların altında kaldığını gösterir. Çoğu sahnede sporcuların yakın plan, alt açı ve omuz plan olarak alınması günümüz sinemasında karakter yüceltme tekniğinin ilk örnekleridir.
Bu film de çok başarılı olur ve Riefenstahl tam anlamıyla Nazi sinemasının baştacı edilir. Savaştan sonra gözaltına alınır ve savaş suçları mahkemelerinde yargılanır ancak ağır cezalar almaz. Her zaman Nazilerin neler yaptığını tam olarak bilmediğini, sadece sinema icra ettiğini anlatmaya çalışşa da aynı anda hem nefretle hem de sinemaya kazandırdıklarıyla saygı ile de anılır. Son filmi ölmeden bir yıl önce 2002’de vizyona giren Impressionen unter Wasser’dir. Bu film sadece 45 dakikadır ve Riefenstahl’ın 73 yaşındayken su altında çektiği fotoğraflardan oluşan bir belgeseldir.

Jane Campion

Sweetie, 1989

Sweetie, zamanımızın en ünlü yönetmenlerinden avustralya asıllı yeni zelandalı yönetmen Jane Campion’un ilk uzun metrajlı filmidir. Bu filmiyle sinemada ilk çıkışını yapan yönetmen kara komedi ve drama öğelerini filmde oldukça başarılı bir şekilde harmanlar. Film, Avustralya Film Festivali’nde en iyi orjinal senaryo ödülü kazanır ve ayrıca Cannes Film Festivali’nde de büyük ödül olan Altın Palmiye adaylığı bulunur.
Film ailesi tarafından Sweetie diye çağırılan Dawn ve kız kardeşi Kay’in trajikomik hikayesini kara komedi öğeleriyle başarılı bir şekilde anlatır.

Sofia Coppola

The Virgin Suicides, 1999

The Virgin Suicides, Francis Ford Coppola’nın kızı Sofia Coppola’nın ilk filmidir. Sofia Coppola, çocukluğunda The Godfather’ın ilk iki filminde çocuk oyuncu olarak yer almış, babasının sayesinde setlerin havasını çokça solumuştur. İlk olarak kamera önünde oyuncu olarak yer aldı. 1990 yılında The Godfather Part III’te Michael Corleone’nin kızı Mary Corleone olarak izledik. Ancak filmin aldığı kötü eleştirilerin çoğu Coppola’nın üzerine yüklenmişti.
Coppola 9 yıl süren suskunluktan sonra yönetmenliğe soyunur. Virgin Suicides’ta 2002’de ilk Spider-Man filminde kariyerinde zirveye oturan, sonra serinin diğer iki filminde de oynayan ve 2009’da Danimarkalı aykırı sinemacı Lars Von Trier’in kışkırtıcı distopik filmi Melancholia’da rol alarak başarılı kariyerini tam anlamıyla perçinleyen aktrist Kristen Dunst, 2004’teki başyapıt film The Butterfly Effect ve 2006’da özellikle kusursuz kurgusuyla dikkat çeken polisiye film Luck Number Slevin’daki performanslarıyla hatırladığımız Josh Harnett, oyunculuk kariyeri tartışmaya kapalı olan aktör James Woods ve Kathleen Turner rol alır.
Filmi, katı katolik bir ailenin cinsel dürtüleriyle birlikte özgürlüğünü arayan kızları Lux ve cinselliklerini o ve kız arkadaşlarıyla tatmin etme amacında olan Trip ve mahalle arkadaşlarının trajik öyküsünü çarpıcı bir dille anlatır.

Lost In Translation, 2003

Lost In Translation, yönetmen Sofia Coppola’nın zirve filmidir. Ayrıca filmin senaryosunu da yazmıştır ve oscar ödüllerinde en iyi orjinal senaryo dalında ödül kazanır. En iyi yönetmen dalında da kariyerinde ilk kez oscar’a aday gösterilir. Filmde, 1984 tarihli Ghostbusters, 1993 tarihli kült filmlerden Groundhog Day, Wes Anderson’ın Grand Budapest Hotel dışında neredeyse tüm filmlerinde rol alan, Jim Jarmusch’un 2005 tarihli başyapıtı Broken Flowers gibi filmlerden hatırlayacağımız aktör Bill Murray, bu filmden iki yıl sonra Woody Allen’ın başyapıtı Match Point ile kariyerinin zirvesine çıkacak olan aktrist Scarlett Johansson ve Amerika’nın ünlü karakter oyuncularından olan, geçmişte de Scientology tarikatından zor şekilde ayrılan Giovanni Ribisi rol alır.
Film, Tokyo’ya bir reklam filmi çekimi için gelen Amerikalı ünlü aktör Bob Harris’in burada gene amerikalı olan ve fotoğrafçı sevgilisini beklemekten canı sıkılan Charlotte ile arasında başlayan yakınlaşmayı anlatır. Filmin orta yaş krizleri, yabancılaşma ve iletişimsizlik gibi günümüz sorunlarına da çarpıcı göndermeleri vardır.

Kimberly Peirce

Boys Don’t Cry, 1999

Boys Don’t Cry, 1999 yapımı bir filmdir ve gerçek olayları anlatır. 1993 yılında geçen hikayede Brandon Teena, 21 yaşında trans olarak yaşayan bir kadındır. Ancak hayatı çok zordur ve sürekli kuzeninin evinde kalmaktadır. Çoğu zaman ilişki yaşadığı kadınların tutucu aileleri tarafından öldürülmekten kurtulmakta olan Brandon, bir gece barda hayatının aşkı olacak olan Lana Tisdel ile tanışır ve hayatı değişir.
Filmin başrollerinde bu filmdeki olağanüstü oyunculuğuyla en iyi kadın oyunca dalında oscar kazanan ve aynı ödülü 2004’te Clint Eatwood’un yönetip başrolünde oynadığı Million Dollar Baby filmiyle de kazanacak olan Hilary Swank, 90’lar ve 2000’lerin ilk yarısının göz önündeki kadın oyuncularından olan, Zodiac filmiyle de hatırlayacağımız Chloe Sevigny, Garden State, Fightplane, Orphan gibi filmlerden hatırlayacağımız ve ilerleyen aylarda da yeni Pablo Escobar filmi Loving Pablo’da DEA ajanını oynayacak olan aktör Peter Sarsgaard rol alır.

Mary Harron

American Psycho, 2000

American Psycho, 1991 yılında piyasaya çıkan ve ünlü eşcinsel yazar Brian Easton Ellis’in yazdığı romanın aynı adla 2000 yılında sinemaya uyarlamasıdır. Film üstte bahsettiğimiz Boys Don’t Cry ile birlikte kadın yönetmenlerin yönettiği en aykırı ve sert filmlerden biridir. Roman piyasaya çıktığı andan itibaren çok tartışılır ve üzerine çok konuşulur. Günümüzde ise yazılmış en önemli 100 roman arasında gösterilir.
Film, sabahları uyanıp özenli bir şekilde giyinen, vücuduna çok iyi bakan ve Wall Street’teki işine giden genç zengin Patrick Bateman’ın gündüzleri böyleyken geceleri cinayet işlemesini ve bu hayat tarzını bir alışkanlık haline getirmesini anlatır. Lüks gece kulüplerine giden, borsayla uğraşan, kusursuz bir aile yapısı ve müzik kültürü olan bir adamın geceleri azılı bir katile dönüşmesi filmde çarpıcı bir dille anlatılır. Filmin özellikle içlerinde Patrick’in de bulunduğu borsacıların tek tek kartvizitlerini tanıttığı sekans ile hatırlanır. Bu sekansın ilerisinde Patrick Bateman sırf kendi kartvizitinin tasarımı az beğenildi diye bir arkadaşını öldürecektir. Filmde aslında çok derinlere inilebilecek bir insan doğası tasviri ve psikolojik öğeler bulunur.
Filmde günümüzün en büyük oyuncularından Christian Bale, 2013’te Dallas Buyers Club filmindeki AIDS hastası trans karakter ile en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında oscar kazanan ve kariyerinde Requiem For a Dream ile patlama yapan, birinci mesleği de müzisyenlik olan aktör Jared Leto, 2001’deki David Lynch harikası film Mulholland Drive’de film yönetmeni olarak hatırlayacağımız Justin Theroux, Platoon, Mississippi Burning, Antichrist gibi filmleriyle kariyeri tartışılmayacak olan Willem Dafoe, Boys Don’t Cry’dan hatırlayacağımız Chloe Sevigny, 2005’te Johnny Cash’in hayatını konu alan Walk The Lane filminde Cash’in unutulmaz aşkı June Carter rolüyle en iyi kadın oyuncu dalında oscar kazanan ve bu ödüle en son 2014’te çok başarılı olan The Wild filmiyle hatırlayacağımız aktrist Reese Witherspoon, Hollywood’un ünlü yan karakter oyuncularından olan ve en çok da A Beautiful Mind’da Hansen karakteriyle hatırlayacağımız Josh Lucas rol alır. Christian Bale’in bu filmdeki oyunculuğu gelmiş geçmiş en iyi oyuncu performanslarından biri olarak görülmesine karşın oscar adayı olmaz.

Julie Taymor

Frida, 2002

Frida, 2002 yapımı bir biofilmdir. Yönetmenliğini 1999 yapımı olan ve başrolünde Anthony Hopkins’in oynadığı, aynı zamanda bir William Sheakespeare oyunu uyarlaması olan The Titus ve 2007 yapımı oldukça ses getiren romantik müzikal Across The Universe’in yönetmenliğini yapan Julie Taymor yapar. Gene de kendisini uluslararası tanıtan filmi Frida’dır. Filmin orjinal şarkısı da kendisine aittir ve oscarda en iyi orjinal şarkı adaylığı bulunur.
Filmin başrollerinde özellikle 1995’te başrolünü Anthonio Banderas’la paylaştığı Robert Rodriugez filmi Desperado, 1996’da Tarantino & Rodriugez ortaklığında çekilen ve Tarantino’nun aynı zamanda George Clooney ile birlikte başrolünü de paylaştığı From Dusk Till Down’la adını duyuran İspanyol aktrist Salma Hayek, 1981 yapımı ilk Indiana Jones filmi olan ve serinin en iyisi olarak görülen Raiders Of The Ark, 2000’de gene çok ses getiren,Fransız yönetmen Lasse Hallström’ün yönettiği ve başrolünde günümüz sinemasının en sevilen aktristlerinden olan Juliette Binoche’nin oynadığı Chocolat, 2004 yapımı hasılat şampiyonu Spider-Man 2 ve 2009’un ses getiren işlerinden An Education gibi filmlerde rol alan karizmatik aktör Alfred Molina yer alır. Filmin yan rollerinde de Geoffrey Rush, Antonio Banderas ve Edward Norton gibi kuvvetli isimler vardır.
Film, sadece yaşadığı 20.yüzyılın değil tüm dünya tarihinin en etkili ve önemli kadınlarından biri olan ressam ve komünist aktivist Frida’nın gelgitlerle dolu çarpıcı hayatını anlatır. Frida’yı şimdiye kadar en detaylı ve başarılı biçimde aktaran filmdir. Salma Hayek bu filmdeki inanılmaz Frida performansıyla en iyi kadın oyuncu dalında oscar adaylığı elde eder.

Patty Jenkins

Monster, 2003

Monster, bu yıl gösterime giren Wonder Woman’ın yönetmeni Patty Jenkins tarafından çekilen biyografik suç filmidir. Gösterime girdiği dönem oldukça tartışılmış ve beğenilmiştir. Filmde Devil’s Advocate, Italian Job, The Cider House Rules, Mad Max: Fury Road ve son olarak bu sene gösterime giren aksiyon filmi Atomic Blonde’de oynayan AfroAmerikalı aktrist Charlize Theron, 90’ların en sevilen ikonik kadın oyuncularından Christianna Ricci, özellikle 2013 yapımı Alexander Payne filmi Nebraska ve Tarantino’nun son iki filmi Django Unchained ve Hateful Eight’te rol alan kurt aktör Bruce Dern rol alır.
Film, 90’lı yıllarda otopark fahişeliğiyle başlayan suç kariyerine seri katillikle devam ederek Amerika’nın en popüler kadın seri katili olan Aileen Wuornos’un suç kariyerini ve hayatının aşkı Selby ile olan ilişkilerini anlatır. Charlize Theron filmdeki çığır açan oyunculuğuyla en iyi kadın oyuncu dalında oscar alır. Ayrıca filmde kendisine yapılan makyaj da çok konuşulur.

Catherine Hardwicke

Thirteen, 2003

Thirteen, 2003 yapımı bir gençlik – drama filmidir. Film özellikle ailelere izlemeleri için ödev verilecek tarzda bir filmdir. Kendi içinde belli bir hayran kitlesi olsa da bilinilirliği az olan filmin puanları ortalamanın üzerindedir.
Filmin başrollerinde The Beatles hayranları tarafından bir başka sevilen Across The Universe, Darren Aronofsky’in yönettiği ve emektar aktör Mickey Rourke’un sinemaya bomba gibi dönmesini sağlayan The Wrestler ve romantik komedinin başarılı örneklerinden Barefoot’da Scott Speedman’e eşlik eden güzel aktrist Evan Rachel Wood, 2000’lerde özellikle güzelliğiyle adından çok söz ettiren ve filmin senaryosunu Catherine Hardwicke ile birlikte yazan Nikki Reed, kariyerinde 1993 yapımı The Piano ve daha nice başyapıt film bulunan aktrist Holly Hunter rol alır. Ayrıca film günümüzün yıldızlarından olan Vanessa Hudgens’in de ilk rol aldığı filmdir. Filmdeki oyunculuklarıyla Evan Rachel Wood altın küre ödüllerinde en iyi kadın oyuncu adaylığı, Holly Hunter’da oscarda en iyi yardımcı kadın oyuncu adaylığı elde eder.
Film, 13 yaşında, okulunda oldukça başarılı olan, annesiyle yaşayan ancak kıt kanaat geçinmelerinden rahatsız olan Tracy’nin okulun en popüler ve güzel kızı Evia Zamora ile tanışıp arkadaş olmasıyla birlikte geçirdiği karakter değişikliğini çarpıcı bir dille anlatır.

Lexi Alexander

Green Street Hooligans, 2005

Green Street Hooligans popüler sinemanın en bilinen holiganizm başlıklı filmlerinin başında gelir. Film, Alman yönetmen Lexi Alexander’ın da en başarılı ve en bilinen filmidir. Filmin ardından devamı niteliğinde iki film daha çekilir ancak onlar vasatın çok çok altında kalan filmler olmuşlardır. Film aslında beyaz yakalı baş karakterlerin içlerinde besledikleri şiddetin dışa vurumu tarzındaki filmlerin de 2000’lerdeki başarılı örneklerindendir. Bilindiği gibi bu tarz filmlerin en bilinen başyapıtı sinemada sürreal şiddet sahnelerinin babası kabul edilen ancak erken yaşta hayata veda eden yönetmen Sam Peckinpah’ın 1971’de çektiği ve başrolünde Dustin Hoffman’ın oynadığı Straw Dogs’tur. Green Street Hooligans’ın başrollerinde 2008 – 2014 arasında yayınlanan efsane dizi Sons Of Anarchy ve son olarak sinemada da gişede batan King Arthur : Legend of the Sword filminde oynayan genç aktör Charlie Hunnam, Lord Of The Rings serisi ile ünlenen Elijah Wood, Claire Forlani, Mark Warren, Leo Gregory ve Geoff Bell yer alır.
Film, Harvard Üniversitesi’nden haksız yere ve hakkını aramasına fırsat verilmeden atılan Matt Buckner’ın İngiltere’de yaşayan ablasının yanına taşınınca eniştesinin holigan lideri kardeşiyle arkadaş olmasını ve ardından gruba katılarak yaşadığı değişikliği anlatır. Green Street Hooligans başyapıt bir film olmasa da özellikle futbol izleyicileri ve genç seyirciler arasında kendine ayrı bir yer edinir. Günümüzde bir yıldız olan Charlie Hunnam’da bu filmle ilk büyük çıkışını yapar.

Lynne Ramsay

We Need To Talk About Kevin, 2011

We Need To Talk About Kevin, İskoç kadın yönetmen Lynne Ramsay’ın çektiği, yazar Lionel Shriver’ın aynı adlı romanından uyarlanan filmdir. Son dönemlerin en çarpıcı ve en konuşulan filmlerinden olan filmin Cannes’da altın palmiye başta olmak üzere birçok başka dalda adaylıkları vardır. Filmde Spike Jonze’un yönettiği 2002 yapımı başyapıt Adaptation, Jim Jarmusch’un yönettiği 2005 yapımı romantik komedi Broken Flowers, 2013’te oldukça ses getiren ve ülkemizde başka sinema kapsamında gösterime giren Only Lovers Let Alive ve günümüzde yaptığı aktivist hareketlerle de oldukça büyük bir hayran kitlesi bulunan İngiliz aktrist Tilda Swinton, İsveç sinemasının popüler yönetmenlerinden Lasse Hallström’ün 1993’te çektiği What’s Eating Gilbert Grape, Paul Thomas Anderson’ın 1996’daki noir başyapıtı Sydney, gene Anderson’ın 97’de kendini tam olarak sinemaya altın harflerle yazdırdığı ve çektiğinde henüz 27 yaşında olduğu Amerika’daki porno film sektörünü anlattığı Boggie Nights, Scorsese’nin 2000’lere giriş filmi olan Gangs Of New York ve Rob Marshall’ın 2002’de çektiği 6 oscarlı gişe makinesi Chicago filmleriyle hatırlayacağımız, genelde yan rollerde karakter oyunculuğuyla tanınan aktör John C. Reilly ve 2008 yapımı Afterscholl, 2012 yapımı The Perks of Being a Wallflower gibi filmlerle hatırlayacağımız genç aktör Ezra Miller rol alır.
Film, doğduğu andan itibaren annesine karşı sevgisizlik besleyen ve kendi içinde sapkınlıkları olan genç Patrick’in doğumundan ergenliğine uzanan süreci ve annesinin günümüzde tek başınayken kendini toparlamaya çalışmasını anlatır. Film özellikle Ezra Miller ve Tilda Swinton’ın unutulmaz oyunculuklarıyla hatırlanmasının yanı sıra finalindeki unutulmaz katliam sahnesiyle de hatırlanır.

Yorumlar

Bir cevap yazın