Karakter Analizi: The Priest (Fleabag)

Sinema ve TV dünyasında senaristlerin yarattığı, yönetmenlerin yeteneklerini kattığı, oyuncuların da mükemmel bir şekilde canlandırdığı karakterleri analiz ettiğimiz bölümümüzde yeni konuğumuz, Fleabag’in ikinci sezonunda karşımıza çıkan The Priest…

Geçmişi:
Annesi ve babasını sevmediğini, zor bir çocukluk gecirdiğini, kamyon sürücüsü bir erkek kardeşi olduğunu biliyoruz. İkinci sezon boyunca öğrenemediğimiz ise kendisini katolik bir papaz olmaya itecek kadar ne travmalar yaşadığı. Düğündeki konuşmadan anladığımız aşktan çok darbe yediği ve umudu dinde aradığı yönünde…

Özellikleri ve Kişiliği:
Espritüel, karizmatik, umutlu, çevresindekilere mutluluk veren, dertlerini unutturan bir kişilik. Fleabag’imize, kaybettiği arkadaşı Boo’yu unutturduğunu, onun olduğu bölümlerde flashback’ler azaldığında fark ettik.
The Priest’in Flebag’in dördüncü duvarı yıktığı anları fark etmesi ve “Ne yapıyorsun?” diye sorması da dizinin en ilginç ayrıntılarından biriydi…
Tilkilerin kendisiyle ne alıp veremediği de ayrı bir merak konusu

Karakter Analizi:
Kendisine ne desek boş! Çok hayal kırıklığı yaşadıktan sonra yaptığı bir seçim, belki de hayatının geri kalanını mutlu geçirmesini engelledi. Fleabag’in ikinci sezondaki daha olgunlaşmış, daha çok çevresindekileri düşünen, daha dikkatli davranan halini, sevgisiyle tamamlayan ve gelişmesini sağlayan bir karakterdi… Phoebe Waller-Bridge’in olağanüstü olay örgüsü ve karakter yaratma yeteneklerini bir kez daha takdir ettiğimiz incelikte düşünülmüştü…

Yetenek:
Andrew Scott’ın oyunculuk yetenekleri dünyaya Sherlock’la yayıldı. Ancak ingiliz dizilerini ve sinemasını dikkatli takip edenler, oyunculuk yeteneklerinin çok geniş bir yelpazeye yayıldığını bilirler. İrlandalı oyuncu tiyatroda öğrendiği ve geliştirdiği oyunculuğu Fleabag’de de gözler önüne serdi. Onu sadece Moriarty olarak bilenler, bir papazın kafası karışık ve aşık hallerini canlandırırken ne kadar doğal olabildiğini görünce şaşkınlık yaşamışlardır.

Favori Replikleri:
“Fuck you then!”
“Kneel!”
“Love is awful! It’s awful. It’s painful. It’s frightening. Makes you doubt yourself, judge yourself. Distance yourself from the other people in your life. Make you selfish. Makes you creepy! Makes you obsessed with your hair. Makes you cruel! Makes you say and do things you never thought you would do! It’s all any of us want and it’s hell when we get there! So, no wonder it’s something we don’t want to do on our own. I was taught if we’re born with love, then life is about choosing the right place to put it. People talk about that a lot. It “feeling right”. When it feels right it’s easy. But I’m not sure that’s true. It takes strength to know what’s right. And love isn’t something that weak people do. Being a romantic takes a hell of a lot of hope. I think what they mean is when you find somebody that you love it feels like hope.”


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın