Kasap Havası: İki Yüzlü Namus Anlayışı

35. İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Yarışma filmlerinden Kasap Havası, toplumun iki yüzlü namus anlayışına tutulan bir ayna adeta. Orta yaşlı bir dul olan Leyla ile ona aşık genç taksi şoförü Ahmet’in toplum tarafından kabul görmeyen ilişkisi etrafına örülen hikâyede oldukça çarpıcı sosyolojik tespitler yapıyor.

443579

Adıyla birebir örtüşen kasap havasıyla açılan film, Leyla’nın uzatmalı sevgilisinin onun gözleri önünde başkasıyla evlenmesi ile hiç uzatmadan konuya giriyor. Leyla’nın kırık gönlünü avutmak için en yakın dostuyla soluğu aldığı meyhanedeki her bir diyalog tek başına tez konusu olabilir ancak filmin asıl zirve noktasına Leyla ile Ahmet’in ilişkisi başladıktan sonra Ahmet’in ailesinin zoru ile sözlendiği komşu kızıyla Leyla’yı kıyaslamaya başladığında varılıyor. Bir yanda evlenip boşanmış, canının çektiği adamla gönlünce sevişen “namussuz” Leyla, bir yanda toplumun namus sınırlarını itinayla koruyan “bakire” komşu kızı… Ahmet’in sözlüsüyle sevişmeye çalıştığı sahne o kadar etkileyici kurgulanmış, yönetmen öylesine fazla söze gerek bırakmamış ki doğrusu ben de çok konuşup gösterilenin etkisini azaltmak istemiyorum. Ancak özellikle Anadolu’da genç kızların bir yandan “namuslarını” korurken bir yandan da birlikte oldukları adamı ellerinden kaçırmamak için içine düştükleri haller toplumun iki yüzlü namus anlayışını yüzümüze tokat gibi çarpıyor.

Hikâyenin bir başka çarpıcı noktası ise yaşanan ilişkinin -bu ilişki evlilik bile olsa- toplum tarafından onaylanması ihtiyacı. Yönetmen bu onaylanma ihtiyacını filmin hem başında hem de sonunda gördüğümüz kasap havası metaforuyla anlatıyor. Toplum ilişkinizi onaylamazsa evlenseniz bile düğününüzde kasap havası oynayacak kimse olmaz çünkü kasap havası iki kişiyle oynanmaz!

kasap_havasi_01_21106584999_o (1)

Şenay Gürler içindeki ateş henüz sönmemiş orta yaşlı dul kadın rolünde harikalar yaratırken Behzat Ç’nin Hayalet’i olarak hafızalara kazınan İnanç Konukçu da dengeli olduğu kadar  etkileyici performansıyla parmak ısırtıyor. Konukçu o kadar başarılı bir karakter yaratmış ki tüm o deli fişek hallerinin arasında Ahmet’in sevdiği kadına ne olursa olsun sahip çıkan, söz söyletmeyen “delikanlı” yanını da ortaya koyabiliyor. Ahmet’in eğitimsiz, sıradan mahalle delikanlısı karakterinin içine  yerleştirilmiş ezber bozan detaylar onu her an sokakta rastlayabileceğimiz kanlı canlı bir karaktere dönüştürüyor. Leyla karakteri Ahmet’e oranla biraz daha “klişe” kalsa da Gürler’in çarpıcı oyunculuğu yeterli etkiyi yaratıyor. Diğer yandan Leyla’nın eski kocası olarak tanıdığımız Hakan Karahan ise bu rol için fazla “beyaz” kalıyor. Eski koca, ailesiyle ilgili filme eklenmiş tüm detaylara rağmen Cihangir entelektüeli hallerinden ötürü yeterince inandırıcı olamıyor.

Filmin yan karakterlerinden biri de hiç şüphesiz tüm önemli sahnelerde gördüğümüz rakı kadehi. Acıları unutmak için de rakı içiliyor, vedalaşmak için de; meyhanede tanışılan adamla tek gecelik ilişki de yaşanabiliyor, fırtınalı bir aşk da… Özetle söylemek gerekirse, kadın yönetmen Çiğdem Sezgin, ilk uzun metrajı Kasap Havası’nda topluma tuttuğu ayna ile çok tartışılacak bir filme imza atarken, bir yandan da rakı masasındakine benzer çakırkeyif bir anason kokusu bırakıyor hafızalarda.

 

Bu yazı ilk olarak yazarın kişisel blogunda yayınlanmıştır.