Korkuyorum Anne: Yönetmenler İkiye Ayrılır

Yönetmenler ikiye ayrılır:

Sinema yapmasını bilenler ve bilmeyenler. Sinema yapmayı bilen yönetmenler de ikiye ayrılır. Filmi gişe yapanlar ve yapmayanlar. Neden bilinmez, ülkemizde sinema yapmayı bilen yönetmen sayısı az olduğu gibi sinema filmlerinin de gişesi az olur. Ondandır ki ne zaman ilk kategoriye giren bir Türk yönetmenle karşılaşsak iki kat fazla seviniriz ve yine ondandır ki hepimizin bu yönetmenlerin filmlerine dair bomboş sinema salonu anıları vardır. Reha Erdem de şüphesiz sinema yapmayı bilen ve pek tabii ki sinema salonlarında asla hak ettiği doluluğu göremeyen yönetmenlerden. A Ay ile başlayan serüven şimdi Jin ile devam ediyor. Ben ise konuya biraz ortalardan 2004 yılından dâhil olacağım.   korkuyorum anne 2

Bahis konumuz, Korkuyorum Anne, Reha Erdem sinematografisindeki üçüncü uzun metraj film oluyor. A Ay sonrası uzun bir ara veren yönetmen sinemaya önce Kaç Para Kaç ile ısınmış sonrasında da bu filmi çekmişti. Korkuyorum Anne, şahsımın Reha Erdem kariyerindeki ilk filmi oldu. Benim adıma çok keyifli bir buluşmaydı diyebilirim zira Emir Kusturica hayranlığımın zirvelerinde dolaşırken, asla bir Türk yönetmenden aynı saf tadı ve doğal uçarılığı alabileceğimi tahmin etmezdim. Büyük bir şok ve hazdı yaşadığım. Diğer taraftan,  Bir yönetmeni tanıyabilmek için yanlış bir olabilirdi bu seçim, şüphe götürmez ki Reha Erdem’i tanıyabilmek, her filminde yepyeni bir anlatış tarzı ve sinema yönetimine sahip olduğunu bilmekten geçiyordu biraz da.
Filmin ilk belirlenen ve yurt dışı gösterimlerinde kullanılan ismi “İnsan nedir ki?” olmuş. Aslında film de 2 saat aşan ama bir dakika bile sıkmayan temposu içerisinde bunun cevabını arıyor. 80’li yıllar(?), İstanbul’un bir mahallesi, mahallenin kendi halinde insanları, insanların çeşit çeşit huyları ve çeşit çeşit korkuları. En nihayetinde de tüm korkularımızdan bir an için olsun arınabilmek için sığındığımız anne kucağı. Reha Erdem tüm bunları hikâyeleri birbiri içerisine girmiş ama aynı zamanda kendi özellerini yansıtan 8 ila 10 karakterle yaşatıyor. Ali Düşenkalkar’ın hayran olunası oyunculuğuyla bezenmiş Ali karakteri biraz öne fırlamış gibi gözükürken, diğer karakterler de hemen hemen aynı önem seviyesindeki hikâyeleriyle bize hayatı, insanı ve İstanbul’u anlatıyorlar.korkuyorum anne 3
Film tam anlamıyla bir alt metin ve ayrıntılar yumağı gibi: askerlik korkusu, sünnet korkusu, hastalıklarıyla övünen insanlar, suç işlemiş olmaktan övünen insanlar, işten kaytarma… Derken liste uzayıp gidiyor. Herkesin korkuları olduğu gibi herkesin bu hayattan bir beklentisi de var; kimi umutsuz bir şekilde çocuğunu dünyaya getirmeyi beklerken, diğeri jimnastik sınavlarını kazanmayı umut ediyor, bir başkası ise aşık olduğu kızın kalbini kazanmayı umutsuzca bekliyor. İşin ilginç yanı çoğunun beklentisi yerini bulmazken, insanların silkinip kendilerine gelmeleri için bir zelzele yeterli olabiliyor. Reha Erdem ve Nilüfer Güngörmüş neredeyse her karesi sürprizlerle dolu olan bu senaryoyu ince ince işlemiş, o inceliğin her bir ilmiğine de insan hayatının kendi halinde mucizelerini yerleştirivermiş. korkuyorum anne 4
Filmin diğer seyre değer yanıysa ileri-geri giden senaryo ilerleyiş biçimi. Türk sinemasında pek görmeye alışık olmadığımız biçimde ara ara sekanslarla hikâye ileri gidiyor, sonra tekrardan olduğu yerden devam ediyor. Zaman kavramı biraz karışık, hangi olayın ne zaman olduğunu kestirmek film ilerledikçe iyice güçleşiyor. Aslında bu da filmin ayrıntılara ve ufak zevklere verdiği değerin bir parçası oluyor. Zira filmi ikinci hatta üçüncü izleyişten sonra; ufak ama hınzırca düşünülmüş ayrıntılar gün ışığına çıkıyor. Anlatım biçimi filmin bütünlüğünü bozmak bir kenara seyir zevkini muazzam bir şekilde artırıyor. Burada muhteşem görüntüleriyle Florent Herry’e de bir parantez açmak gerekiyor. Hali hazırda Kaç Para Kaç’tan gelen ortaklığı çok iyi götürdüğü ve filmi adeta bir görüntü serenomisine çevirdiği aşikâr.
Senaryodan, görüntüden bahsetmişken oyunculuğa da özel bir paragraf açmazsak eksik kalır. Nasıl bir kast seçimi, nasıl bir oyuncu yönetimi, nasıl bir özveri bilemiyorum ama film de en küçük rolden en büyük role kadar herkes kusursuz oynuyor. Bülent Emin Yarar, Ali Düşenkalkar, Köksal Engür, Işıl Yücesoy gibi deneyimli tiyatrocuların başarılı performansı şaşırtmazken, figüranların bile kendilerini aşan ciddiyeti filmin samimiyetini ve inandırıcılığını bir kat daha artırıyor.korkuyorum anne 1
Reha Erdem, filminde yoğun bir şekilde müzik kullanmış. Filmin hemen hemen her anında aynı müzik çalıyor. En çok eleştirilen yanlarından biri bu olmasına rağmen ben filmin havasını güzel bir şekilde yansıttığını düşünüyorum. Kullanımın yoğunluğu konusunda ise eleştirilere katılmak durumundayım, yönetmen belki hipnoz etkisi yaratmak istiyor bilemiyorum ama filmin genelini çok iyi taşıyan müziğini her karede kullanma ısrarı hayran olunası görüntü yönetiminin hak ettiği etkiyi yer yer gösterememesine neden oluyor. Erdem’in görece olarak Korkuyorum Anne’de düştüğü bu hatayı bir sonraki randevu olan “5 Vakit”te adeta bir zafere dönüştürdüğünü de söylemeden geçemeyeceğim.
Son bir not düşmek gerekirse Reha Erdem filmografisinin en iyi filmi değil belki ama benim kuşkusuz en sevdiğim filmi. Olmayan bir dünya, olmayan bir zaman, olmayan insanlar üzerine hiçbir zaman kurtulamayacağımız tutkularımızın, korkularımızın, hinliklerimizin, saflıklarımızın, hüzün ve mutluluklarımızın filmi.
En başta ne söylemiştik, yönetmenler ikiye ayrılır:
Sinema yapmasını bilenler ve bilmeyenler…


Yayımlandı

kategorisi

,

yazarı:

Yorumlar

Bir cevap yazın