Looking For Eric: Kendi Cantona’nı Bul!

looking-for-eric-1.jpg

Yaşadığımız ya da daha doğrusu yaşamaya çalıştığımız dünyanın çivisinin çıktığını, rengi maviden griye doğru dönmeye başlayan gezegenciğin üzerinde yaşayan herkes biliyor. Bu dünya üzerinde yaşayan herkes işlerin kötüye gittiğinin farkında… Dünyanın 20 yıl, 50 yıl, 100 yıl sonra bugünkü halinden daha kötü bir yer olacağını hepimiz biliyoruz. Birbirimize söyleyip moral bozmak istemiyoruz belki ama işlerin boka sardığı her insanoğlunun bildiği bir gerçek. İnsanlığın umutları hiçbir zaman bu kadar körelmemişti…

Çareler de tükendi… Daha doğrusu çareleri biz tükettik… İşleri fazla karışık hale getirdik… Hangi ideolojide, hangi sistemde, hangi politikada olursa olsun, işin temelinin “doğru, dürüst, iyi” insan yaratmak olduğunu unuttuk. Farklı şeylerin peşinde birbirimizi yedik. Kendi küçük beynimizle ulaştığımız doğruları, başkalarına kabul ettirmeye çalıştık. Dünyadan umudu kesince, gözlerimizi eskisinden de daha çok göklere diktik, yüzyıllardır yaratıp öldürdüğümüz tanrıların peşinden yeniden sürüklenip durmaya başladık.

Yarattığımız bu karmaşada, yaptığımız en kötü şey de birbirimizin umutlarını, doğrularını, inandıklarını, yaşayış biçimlerini belki de haddinden fazla sorgulamak oldu. Birbirimizin kahramanlarını yok ediyor ve bundan zevk alıyoruz artık. İdeolojilerin, dinlerin, sistemlerin amacının “başkalarının ideolojilerini, dinlerini, sistemlerini yıkmak, kahramanlarının sahte peygamberler olduğunu kanıtlamak” olduğunu düşünüyoruz. Hepimiz kendimizi doğru sanıyor ve başkalarının yanlışlarını yerle bir etmeye çalışıyoruz. Hepimiz, kurmaya, inşa etmeye değil, yıkmaya odaklandık. Kendi doğrularımızı başkalarının yanlışlarıyla anlatabiliyoruz artık. Tüm politik, dini, ideolojik tartışmalar “Niye olmadığını ve niye olamayacağını?” anlatıyor artık.

looking-for-eric-3.JPG

Bu karmaşanın arasında umut ışıkları arıyoruz… Spordan, sanata kendimizi ve çevremizdeki insanları mutlu edecek şeylere daha sıkı sarılıyoruz. Sarı-lacivert’ler, siyah-beyaz’lar takımların değil, kendimizi dış dünyadan, dünyanın gerçeklerinden soyutlamak istediğimizde arkasında saklandığımız kalkanların rengi oluveriyor. Melodiler arasında kendimizi bulmayı değil kendimizi kaybetmeyi seviyoruz… Sevdiğimiz yönetmenleri modern zamanların peygamberleri, filmlerini kutsal kitapları olarak görüyoruz… Ama zamanın kötülüğünden dolayı  bunları bile tam beceremiyoruz… Her şeyi tüketmeye programlı işletim sistemlerine sahibiz… Yıldızlarımızı da kendimiz yaratıp, sonra söndürmeye uğraşıyoruz… Kendimize doğrular yaratıp, başkalarınkine tu kaka diyoruz… Sonra başkaları da bizim doğrularımıza tu kaka demeye başlayınca “haklı galiba?” diyip, ortada doğru hiçbir şey bırakmayana kadar koşmaya devam ediyoruz. Her konuda haddimizi aştık, tüm ormanı yiyip bitiren, yiyecek kalmayınca birbirini yiyen karınca sürüsü gibiyiz… Hayatı amok koşucuları gibi yaşıyoruz…

looking-for-eric-2.JPG

Tüm bu karmaşanın içinde bazıları eğilmiyor, dik duruyor… Başkalarına “bir insandan” daha fazla şey ifade ediyor. Onlar bir şeyleri değiştirmek istemese de, birçok şey onlar sayesinde değişiyor. Looking for Eric’te bir araya gelen Ken Loach ve Eric Cantona, aralarında benim de bulunduğum belli bir insan grubu için böyle isimler. İkisi bir araya gelince ortaya çıkan ise Ken Loach’un bir Cantona güzellemesinden çok, “insanların kahramanlarına duyduğu sevgi ve saygıya” övgüye dönüşüyor. Her insanın kahramanlara, arkadaşlara ve sevgiye ihtiyaç duyduğunu sade bir dille anlatıyor.

Looking for Eric, en azından benim için eleştirilebilecek, derinlemesine incelenebilecek bir film değil. Mesajı net ve doğrudan verdiği, derdini pat diye anlattığı için, bu filmden istediğimi almanın da mutluluğuyla filmin diğer ayrıntılarına takılacak değilim.

Filmin anlatmak istediği ne mi?
Bazen bir futbolcu, bazen bir yakınınız, bazen babanız olsa bile kahramanlarınıza güvenin. Kendinize güvenin… Sevdiğiniz insanları koruyun, sorunlarınızı arkadaşlarınızla paylaşın. Sorunlar ne kadar büyük olursa olsun birlik olursanız hepsi çözülür.

looking-for-eric-4.JPG

Tüm film boyunca Cantona’nın ve onun aracılığıyla Ken Loach’un verdiği tüm mesajlar çok basit gibi görünüyor. Ama yazının girişinde anlattığımız tüm sorunların, dünyanın bitik halinin çözümü de bu kadar basit aslında… “Looking for Eric”, çözümü ideolojilerde, büyük toplum hareketlerinde, milyonların arasında değil, ilk olarak kendi içinizde, kendi küçük dünyanızda aramanızı söylüyor. Kendi Cantona’nızı bulmanızı ve onu can kulağıyla dinlemenizi öneriyor…

Yorum Gönderin