Lords of Dogtown: Arka Sokakların Tanrıları

California’da sörfçülerin rüzgarın olmadığı zamanlarda, en başta sörf/denge tahtalarının altına takılan rulmanlarla sokaklarda kayma alışkanlıkları, giderek trend olma yolunda ilerledi, zamanla şekil değiştirdi ve kaykayı artık sokaklarda yapılan yaygın bir spor haline getirdi. Moda ilerledikçe girişimciler yeni kaykay modelleri üretip, bunları pazarlamak için turnuvalar düzenliyorlardı. Bu turnuvaların yetersiz kaldığı anlaşıldı. Ortaya star çıkarmanın satış rakamlarını arttıracağını düşünmeye başladıkları dönemde Tony Alva, Stacy Peralta ve Jay Adams turnuvalarda yeterince popülarite kazanmış, dikkat çekmiş ve ileride isimlerinden çokça söz ettireceklerini göstermişlerdi.

1970’li yıllar… California Venice Beach sahillerinde yakın arkadaş olan Tony Alva, Stacy Peralta ve Jay Adams, Zephyr marka board üreten, hırslı ve kurnaz Skip’in mağazasında takılıp, boş zamanlarında acımasız Dogtown sokaklarında gezip, boş buldukları havuzlarda kayıyorlardı. Turnuvaların düzenlenmesini, kaykayın trend olmasını fırsat bilen Skip Engblom, sörf board’u üretirken kaykay üretimi de yapmaya başladı. Tony Alva, Stacy Peralta ve Jay Adams’tan oluşan Z-Boys grubunun ünü bir yandan dilden dile yayılırken, Skip bir yandan da kendi markasının reklamını yaparak kaykaylarını satıyordu.

Z-Boys, asıl adı “Zephyr Competition Team” olan ve Tony Alva, Stacy Peralta, Jay Adams’tan oluşan (başka takım arkadaşları da var tabi) kaykay takınına Skip tarafından verilen isimdi. Yaşam stilleri ve kendilerine has kayış teknikleriyle kaykay kültürünün mihenk taşı sayılıp, isimleri birer ikona dönüşen bu gençler, yaşlarına rağmen kaykay dünyasına yön vererek birer efsaneye dönüşerek isimlerini ölümsüzleştirdiler.

Hepimiz gençliğimizde hayatımıza yön verecek şeyleri sadece eğlendiğimiz için, zaman geçirmek için, insanların ve aslında daha çok karşı cinsin dikkatlerini çekebilmek için yaparız. Başlarda dikkat çekmek, eğlenmek, zaman geçirmek için yaptığımız her eylem, aslında bilmeden çıktığımız içsel yolculuklarımızdan biri olur ve bu eylemler hayatımıza yön vererek, kişiliklerimizin oluşumunu yani kendimizi bulmamızı sağlarken, belki de hayatımız boyunca icra edeceğimiz mesleğimizi de ortaya çıkarır. Başlarda sahip olduğumuz şey ne kadar anlamlı olursa olsun, çıktığımız bu yolculuklar bize çok şey kazandırsa da, o yolda kendimizden ödün vererek bazen masumiyetlerimizi de kaybedebiliyoruz. İşte bu film, Z-Boys’un doğuşunu, yükselişini anlatırken, bir yandan da karakterlerin bu yol uğruna nelerden vazgeçtiklerini, ölümsüz birer isim olurken masumiyetlerinin yanında başka nelerden vazgeçtiklerini bize çarpıcı bir dille sunuyor.

Twilight filminden tanıdığımız (serisinden demiyorum çünkü sadece ilk film kendisine ait) Catherine Hardwicke’nin kusursuz yönetmenliğinin yanında, oyuncu seçimi, oyuncu yönetimi, müzikleri, senaryosu ile karşımızda sağasağlam bir film duruyor. 70’lerin ruhu, dönemi öyle iyi yansıtılmış ki resmen filme kendinizi kaptırarak o dönemi yaşıyorsunuz. Bunda tabii ki oyuncuların payı da büyük.

The Girl Next Door filmi ile yavaş yavaş tanınan Into the Wild ile ise yıldızı bir anda parlayan Emile Hirsch, Jay rolünde inanılmaz başarılı performans sergiliyor. Aynı şey diğer oyuncular için de geçerli. Stacy rolünde ise 2003 yapımı olan Gus Van Sant filmi Elephant ile tanıdığımız bebek yüzlü (kız yüzlü de diyebiliriz) John Robinson da  rolünün hakkını veriyor. Tony Alva rolünde izlediğimiz Victor Rasuk da rolüne kendini öyle iyi kaptırmış ki, gerçek Alva’nın gençlik ruhunu yansıtıyor. Gelelim Skip rolündeki Heath Ledger’a.Her ne kadar The Dark Knight filminde Joker karakterine yeniden hayat vererek, usta oyunculuğunun yanında karakter yaratma konusunda kendini dünyaya kanıtlamış olsa da, bu filmi izledikten sonra benim gözümde Skip rolü ile ilahlaşmıştır. Şahane bir performansla filmde sizi bekliyor olacak.

Kaykayın üzerinde durabilmek ve ilerleyebilmek için ayların geçmesinin gerektiğini bilen biri olarak, filmin bir çok sahnesinde de dublör kullanılmış olsa da, diğer sahnelerde öyle profesyonel kaykay kayıyor ve kaykayın üzerinde öyle iyi duruyorlar ki, bu kadar kısa sürede nasıl böyle kaymayı öğrendiklerini çok merak ediyorum açıkçası.

Filmin senaryosunun Stacey Peralta tarafından yazılmış olması, inandırıcılığı ve gerçekçiliği pekiştirmiş. Ayrıca kendisinin yönetmenliğini yaptığı üç tane sağlam belgeseli mevcut. Yönetmen olacakken son anda filmden ayrılan David Fincher, senaryoyu okumuş olacak ki sonradan yapımcı olarak katılmış. Catherine Hardwicke ortaya her ne kadar iyi bir film çıkarmış olsa da, bu senaryo David Fincher’ın gözünden nasıl yansırdı bize, merak da ediyorum açıkçası.

Kaykay hevesimin başlamasıyla beraber,kaymaya başladığım dönemde internette araştırma yaparken rastladığım bu film, izledikten sonra kayma hevesimin tutkuya dönüşmesinde en büyük etken oldu. Gerçek yaşam hikayeleri barındıran ve herşeyi ile dört dörtlük olan bu filmi izlerken sıkılmayacak, ‘acaba’ demeden de duramayacaksınız.

TONY ALVA

İlk dünya kay kay şampiyonu oldu.Alva Skates’in sahibi ve ürünlerini tüm dünyaya satıyor.Hala gizlice arka bahçelere girip boş havuzlarda kayıyor.

STACY PERALTA

Powell-Peralta ve ‘The Bones Brigade’ şirketini kurdu. Tony Hawk bu şirketle 14 yaşında profesyonel oldu. Artık ödüllü bir film yapımcısı.

JAY ADAMS

Bu sporun gelişmesini ateşleyen kıvılcım sayılıyor. Özgün tohum. Uyuşturucu suçlarından şartlı tahliye oldu… Kaymaya ve Hawaii’de sörfe  devam ediyor.


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Yorumlar

“Lords of Dogtown: Arka Sokakların Tanrıları” için bir cevap

  1. […] Tabii sadece bunun için değil. 70’lerin Kaliforniya’sını çok iyi yansıttığı için, mükemmel oyunculuklar barındırdığı için de izlemelisiniz. Film ile ilgili detaylı bilgi için de şu yazımı da okuyabilirsiniz: bakınız. […]

Bir cevap yazın