62. Cannes Film Festivali’nde türk sineması maalesef ne Yönetmenlerin 15 Günü, ne de Eleştirmenlerin Haftası’nda yer bulamadı. Ancak Eleştirmenler Haftası’nın açılışı filmi türk asıllı bir yönetmen tarafından yapılacak. Antropolog Altan Gökalp’ın Fransa doğumlu oğlu Mathias Gökalp “Rien de Personnel” (Nothing Personal) ile Cannes’da yer alacak. Sadece bir kısa filmini izlemiş olsak da kendisine ulaştık ve sorularımızı sıraladık. Büyük bir nezaketle yanıt verdi.
İlk olarak klasik bir soru… Sizi yönetmen olmaya itenler neydi. Aileniz mi, arkadaşlarınız mı ya da hayatınızı değiştiren bir film mi?
Tüm çocukluğumu sinema salonlarında geçirdim. Anneannem o zamanlar önemli bir sinemacıydı ve birçok salonu vardı. Ardından Brüksel’de sinema okudum. Belçika’nın çok özgün bir sinema geleneği var. Belçika yapımı belgeseller ve Dardenne kardeşlerin filmlerinden çok etkilendiğimi belirtmeliyim. Doğduğum ve yaşadığım ülkenin dışında bir yerde sinema öğrenmem, ülkeme dışarıdan bakmamı, politik ve sosyal problemlere eğilmemi sağladı. Sosyal konular filmlerimde her zaman önemli bir yer tutuyor.
2008’e kadar uluslararası düzeyde ilgi gören ve başarılı olan birçok kısa film yönettiniz. Bazı yönetmenler kısa filmlerin bir eğitim süreci olduğunu söyler. Bazılarına gore de kısa filmler ayrı bir sinema evrenidir. Kısa film filmografinizi anlatabilir misiniz?
Sinema yapmak istediğim için kısa film çektim ve bu işe ilk başladığımda uzun metraj çekebilecek bütçeler yoktu. Ama kısa filmleri asla uzun metrajlarım için bir demo olarak görmedim. Üç belgesel çektim. İlki aşırı sağcı bir belçikalı genç ile ilgiliydi. Diğer ikisinde Japonya’da japon jigoloların hayatlarını filme aldım. (Hosts de Tokyo, Je suis Japonais) Okuduğum film okulunda bitirme ödevim bir müzikaldi.(Rachid et Martha). En başarılı iki kısa filmim ise Mi temps ve Le droit chemin oldu. İkisi de klasik senaryo yapısından uzak sosyal filmlerdi.
Kısa film çekmenin çok farklı yetenekler ve bilgi gerektirdiğini biliyoruz. Kısa filmlerinizde yönetmenliğin yanısıra, senaristlik, görsel yönetmenlik ve kurgu da yaptınız. Elde ettiğiniz bu farklı yetenekler “Nothing Personal”de işinize yaradı mı?
Nadiren kurgu ve görsel konularla ilgilendim. Ama filmin teknik sürecinin devamlı içindeydim. Sinemanın teknik tarafına hakim olmanız size çok fazla özgürlük tanıyor.
Gelelim ilk uzun metrajlı filminiz Le Rien Personnel’e (Nothing Personal)… Cineuropa.org filmi “iş dünyasının acı yansıması” olarak niteledi. Sinemaseverlere filminizle ilgili neler anlatabilirsiniz?
Nothing Personal, bir kriz durumunun – filmdeki durum bir şirketin el değiştirmesiydi- çalışanların hayatını nasıl etkilediğini anlatan bir sosyal film. Ama aynı zamanda bir komedi: kendilerini dürüst göstermek isteyenler hep sahtekar, kendilerini kurban olarak göstermek isteyen karakterler ise aslında cellat. Filmi tamamladık ve Cannes’da “Eleştirmenler Haftası”nın açılış filmi oldu.
Küresel bir ekonomik kriz yaşıyoruz. Gelecek 5-10 yılda işsizlik en önemli sosyal sorunlardan biri olacak. Nadine Lamari ile birlikte senaryoyu yazarken, bu durum hikayeyi etkiledi mi?
Aslında senaryoyu yazmaya başladığımızda ortada kriz yoktu. Borsalar en üst düzeyindeydi. Ama bu durumda bile şirketler farklı gerekçelerle işten çıkarmalara başvuruyor. Filmde işlediğimiz sosyal ilişkiler sadece krizi değil genel olarak pazar ekonomisini anlatıyor. Ekonomik büyüme veya küçülme bu kötü tutumu fazla etkilemiyor. Kriz tabi ki işten çıkarmaları daha acımasız bir hale getiren bir durum ama sorun pazar ekonomisinde…
Nothing Personal’de fransız sinemasının ustalarıyla çalıştınız. Jean Pierre Darroussin, Pascal Greggory, Denis Podalydes ve Zabou Breitman’ın kariyerlerini bir araya getirdiğinizde neredeyse tüm fransız sinema tarihini elde ediyorsunuz. Onlarla çalışmak nasıl bir duygu?
Hepsi farklı evrenlerde ama bir araya geldiklerinde ortaya çok farklı ve büyük bir şey çıkıyor. Tek kelimeyle hepsi muhteşem oyuncular. İlk filmimde onlarla çalışabiliyor olmak benim için büyük bir şans.
Son olarak yine klasik bir soru; türk sineması, yönetmenleri ve oyuncularıyla ilgili görüşleriniz nelerdir?
Buna kısa bir yanıt vereceğim. Türk olması önemli değil, Nuri Bilge Ceylan filmlerini çok seviyorum.