Medea: Kadın mı, Tanrı mı?

Lars Von Trier, kendi özünde dünyayı nasıl görüyorsa onu aktarma derdinde olan bir yönetmen. Bunu yolundan sapmadan, lafı evirip çevirmeden, dolandırmadan direk yapıyor. Konumuz olan Medea’da olduğu gibi kaynağı Yunan mitolojisine dayanılarak oyunlaştırılmış bir mitos olsa da onu kendi imbiğinden süzmeden ortaya koymuyor.

Trier’in ilk filmlerinden olan Medea, Danimarka televizyonu için çekilmiş. Euripides’in oyunundan, daha çok Le passion de Jeanne D’arc filmiyle bilinen bir başka Danimarkalı yönetmen Carl T.Dreyer senaryolaştırmış ancak projesini gerçekleştirememiş. Trier de amacının Carl T.Dreyer’in gerçekleştiremediği hayalini gerçekleştirmek olmadığını, sadece büyük ustanın önunde saygıyla eğilmek istediğini belirtiyor.
Medea (1)

Medea’da bütçe oldukça düşükmüş gibi görünüyor. Ancak bunun sorun yaratmış olduğunu düşünmüyorum. Belli belirsiz mekanlar, fon yerleştirmeler, sisli bir hava vb. mitolojik bir öykü anlatımını, teatral bir atmosferi ve de evrensel temayı desteklemiş ama Trier bu tercihlerinin hiçbirine diğerlerinden daha fazla yüklenmemiş. Daha çok farklı dallara ait anlatım yöntemlerini bir arada ve birbirlerine çakıştırmadan yürüterek hikayesini tüm zeminlerde geçerli kılmış. Sözgelimi, bir TV filmi basitliğinde seyrederken aynı zamanda sinemotografik çerçeveler de oluşturmuş.medea4

Zamanında sevdiği adam Jason için ülkesini terketmiş olan Medea, artık iki erkek çocuklu bir annedir. Kral için çalışan Jason, yaptığı gemi seferleriyle krala çokça servet kazandırmış ve mühim adamı olmayı başarmıştır. Jason’ı kendine iyice bağlamak isteyen kral, onu gencecik kızıyla evlendirir; Medea’ya da ülkeyi terketmesi için bir günlük süre tanır. İntikam ateşiyle yanan Medea, o bir gün içinde planını gerçekleştirmeye koyulur ve gönderdiği zehirli gelin tacıyla kralın ve kızının ölmesini sağlar. Peki iş burada biter mi? Bitmez, çünkü o Medea’dır ve kendisini ve çocuklarını terkeden kocası için de bir planı vardır.

Her Lars Von Trier filminde olduğu gibi burada da çok çarpıcı bir son bekliyor izleyiciyi. Tıpkı Idiots’da eve dönen kadının babasından yediği tokat gibi, Dancer in the Dark’da idama gönderilen kadın gibi ya da melankoli gezegeninin dünyaya çarpışı gibi… Medea, kocasını ve onun ülkesini çocuklarıyla beraber terkederken yolda iki çocuğunu da öldürür ve yoluna devam eder.

medeaOlayın vardığı noktayı göz önüne aldığımızda, gururu incinen ve dışlanan bir kadının bunu yapanlara karşı gazabının korkunç sonuçlarını gösteren bir trajedi izlediğimizi varsayıyoruz. Oysa ki bu işin görünen yüzü. Esas mesele Medea’nın tanrısal bir çizgi izlemesinde yatıyor. Medea’nın ancak bir tanrıya haiz olabilecek hiçlik ile varlığı, doğum ile ölümü, umut ile umutsuzluğu insanlar için sunabilecek kudreti taşıyor olması onu tanrısallaştıran etmenler olarak var oluyor. Çocuklarını öldürüp yoluna devam etmiş olması bir bakımdan Jason’ı ilahi bir biçimde cezalandırabilmesine yararken diğer bakımdan da kendisini aidiyeti olmayan tanrı gibi kendi kendine yeten bir varlığa dönüştürüyor.

Jason’ın eşi olarak geldiği ülkeyi Medea olarak terketmek için bindiği gemide başındaki örtüyü çıkarır, saçları rüzgarda savrulur; aynı anda da Jason yolunu kaybetmiş ve çalılıklar arasında debelenip dururken gösterilir. Medea artık bir tanrıdır, yolunu bulamayan insanların kaderini belirleyerek onlara hükmeden…

Yorum Gönderin