Selamlar sevgili bakiniz.com takipçileri. Bu yazımızda 2019 yapımı Mosul filmine değineceğiz. Yazının spoiler öğeler barındırdığını hatırlatarak değerlendirmelerimize başlayalım.
Netflix üzerinden yayınlanan bu savaş filmi, Fury veyahut Dağ II gibi propaganda filmleri olmamasına karşın, değindiği meselelerle gündem olabilir.
Filmin değindiği ‘özel’ noktaları bu yazının konusu yapmadan önce filmin teknik yapısı hakkında birkaç kelam etmek isterim. Savaş atmosferini, çatışmaları ve karakterleri ortalama bulduğum bu yapım, alışık olduğumuz savaş filmlerinden, işleyiş bakımından biraz da olsa ayrılıyor. Bu tarz filmlerde, ilerleyen sahnelerde yaşanacak ölüm sahnesini dramatikleştirmek adına birkaç ana karakterin geçmişine, ailesine odaklanılır. Fakat Mosul filmi, karakterler öldükten sonra onların yaşamları hakkında bizlere bilgiler veriyor. Bu tarz bir farklılık hoşuma gitti. Sadece Cesim karakterinin ölümünün altyapısı kurulmuştu. Diğer tüm karakterler öldükten sonra, onlar hakkında bilgi sahibi olduk.
Filmin en başından beri farklı davranan Kava’nın, sonlara doğru ‘hain’ çıkacağını düşünüyordum. Son sahnede de bu izlenime kapıldım. Bana göre Kava ve arkadaşı en başından beri hainlerdi. Lakin Kava, Nivona Muhafızları’yla takılmaya başladıktan sonra bir değişim geçirdi. En azından ben böyle hissettim. Özellikle filmin sonlarında Kava’ya sürekli zoom yapılması, bana bunu hissettirdi.
Film hakkında genel yorumlardan sonra bu yazının ana konusuna, filmin değindiği, önemli olduğunu düşündüğüm noktalardan söz edeceğim.
Öncelikle İran temelli bir grubun, Amerikan menşeili silahlarla, DAEŞ’e karşı Irak’ta savaşması konusuna değinmek isterim. Bu konuyu gündeme getiren Iraklı askere, İranlı asker ‘dünyanın çivisi çıkmış’ cevabını veriyor. İran ve Irak arasındaki savaştan ve gerilimden söz etmeye pek gerek yok. Uzun süre boyunca devam eden bu savaş, en son Körfez Savaşı’yla bambaşka bir noktaya ilerlemişti. Filmin o sahnesinde buna da değinildiğini ve İran’lı askerin, Irak’lı askere söylediği söz, gerilimi arttırmıştı. “Irak, bu olaylar bittikten sonra üçe bölünecek. Neden biliyor musun? Çünkü siz gerçek bir devlet bile değilsiniz. Babil’den beri”. Bu diyalog, filmin politik altyapısını da bizlere güzelce anlatıyor. İran ve Irak geriliminden beslenen bu sahneden sonra asıl bizi, yani Türkiye’yi ilgilendiren meseleye gelmek istiyorum.
Filmin yirminci dakikasında, Türk lirasının da içinde olduğu banknotların gözümüze sokulması bana tuhaf gelmişti ama sonra bunun tesadüf olabileceğini düşünmüştüm. Ta ki otuz ikinci dakikadaki sahneye kadar. O sahnede Cesim, annesi ve babası ölmüş küçük bir çocuğu, Irak’tan ayrılan bir çifte emanet ediyor. Çifte, çocuğa bakmaları için para verirken, yine Türk lirasının bulunduğu banknotlar gözümüze sokuluyor. Hemen o sahnede Cesim “çocuğu sakın kimseye vermeyin. Kızılay’a hiç vermeyin. Verirseniz, ben duyarım” diyor. Sosyal Hizmet bölümünden mezun olmuş biri olarak, Kızılay’ın işleyişi hakkında az çok bilgi sahibiyim. Evet, bence de kimse ne çocuğu ne de malını, mülkünü Kızılay’a emanet etmesin. Ama Amerikan yapımı bir filmde, Russo kardeşlerin yapımcısı olduğu bu yapımda, neden böyle bir diyaloğa ihtiyaç var diye düşünmeye başladım. Filmin sonlanmasıyla beraber Irak’ın polislerden kurulu özel harekâtı olan Ninova Muhafızları’na, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin eğitim verdiğini öğrendim. İşler bu noktadan sonra benim adıma biraz tuhaflaştı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nden eğitim alan Ninova Muhafızları komutanlarından biri, Türk sivil toplum örgütlerinden biri olan Kızılay’a neden bu kadar kinli? Neden Irak topraklarında Türk lirası kullanılıyor? Ve neden o banknotlar gözümüze sokuluyor? Film bunun hakkında bizlere hiçbir açıklama yapmıyor. İranlı askerle tartıştığı bir biçimde bu olayları dillendirmiyor. Acaba Ninova Muhafızları’nın, ülkelerini kurtarmak adına Türk Silahlı Kuvvetleri’nden eğitim almış olmaları onları rahatsız mı ediyor? Türkiye’nin aktif bir biçimde o bölgeyle ilgilenmesi, ya da bizim bilmediğimiz ve onların çok iyi bildikleri başka şeyler mi var? Açıkçası pek anlayamadım. Ama aradaki ilişkinin pek sağlıklı olmadığını ve kasıtlı bir kinin filme eklendiğini düşünüyorum. Keşke İranlı askerle yaptığı tartışmaya benzer birtakım sürtüşmelere şahit olsaydık da, olayları iyice öğrenebilseydik. Kızılay bu denli güvenilirlikten uzak olduğunu düşündürten şey acaba ne olabilir? Kızılay, onlara emanet çocukları kötü mü davranıyor? Yoksa başka birtakım olaylar mı var? Film bizlere bunu açıklamıyor.
Filmin politik öğelerden arındırdıktan sonra ortalama bir savaş filmi olduğunu görüyoruz. Hikayesiyle, karakterleriyle ve olaylara yaklaşımıyla yapım beni tatmin etti. Benim filme puanım: 60/100
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.