Türk sineması atağa kalkalı oldukça bir süre geçti. O kadar ki, bir dönem herkesin ağzına pelesenk olan “atağa kalkmak” deyimini hiç duymaz olduk. Sinema sektörü her türden üretim yapıyor diyebiliriz artık. Avam filmlerde çıtayı Recep İvedik seviyesine kadar indiren sektör, garip bir şekilde; eskiden en fazla iş yapan romantik-komedilere bir türlü soyunmamıştı. Ve sonunda bu gidişe dur diyen biri çıktı, Murat Şeker…
2 Süper Film Birden‘le sinemaseverleri heveslendirdikten sonra, Platofilm’e yaptığı Plajda filmiyle heveslerimizi kursağımızda bırakan Şeker, şimdi kendi yapım şirketi olan SugarWorkz ve Tims ortak yapımıyla fenerbahçeli bir gencin aşkını anlatacak. Türü romantik-komedi olan yapımın başrolerinde Tolga Sayışman ile Fahriye Evcen oynuyor. Film 24 ekimde gösterime girecek.
Biz de merak ettik. Aşk Tutulması da Plajda gibi bir film mi, yoksa 2 Süper Film Birden gibi mi diye. Spekülasyon yapmak yerine Şeker beye eposta gönderdik. Sağolsun, filmin hazırlıklarından zaman ayırdı bizlere de yanıtladı sorularımızı.
Plajda’nın afişi hakkında ne düşünüyor? Sinan Çetin‘le çalışmak nasıl bir tecrübeydi? Aşk Tutulması nasıl bir film? Nasıl bir kitleyi hedefliyor? Fenerbahçe hayatında nasıl bir yer tutuyor? Önümüzdeki on yılda neler yapmayı planlıyor?
Eposta adresinizin Klaus Hoffman olmasının sebebi nedir? Bir nevî kıymeti bilinemeyen yetenek olarak gördüğünüz biri mi?
90’ların ortalarında internet ilk gündeme geldiğinde elektronik postanın ne menem bir şey olduğunu öngörmek zordu. Lakaplar ve gizli isimlerin yaygın olması bu sebeple ilk adreslerde yaygındı. Klaus Hoffmann da o zamanlar elektronik müzik üzerine yazılar yazan bir kişi olarak benim sanal ismimdi. Laboratuar günlükleri olan hayali bir kimyager.
2 Süper Film Birden ile az ama öz bir sinemaseverde büyük umutlar doğurmuştunuz. Fakat sonrasında farklı bir çizgiye yöneldiğinizi söylemek doğru olur mu?
Yönetmenlik ve yapımcılık benim mesleğim. Yani ekmek teknesi. Her projede yapımcılık yapmak kolay değil. Riskli ve zorlu bir statü. Aslında “Plajda” benim için deneysel bir deneyimdi. Tıpkı “2 süper film birden”deki Necati gibi yani. Sinan Çetin’le çalışmak başlı başına bir macera çünkü. Ben de başka bir yapımcıyla çalışabilir miyim diye kendimi denemiş oldum. Kendimi daha çok bir Anadolu takımına kiralık gönderilen bir Fenerbahçeli futbolcu gibi hissettim. Yani aslında çizgim değişmedi. Yolu uzattım. “Aşk Tutulması”nı izleyince ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Plajda filminin hedef kitlesi, 2 Süper Film Birden’le çok farklıydı. Sinan Çetin’le çalışmak zor muydu? Nasıl tecrübelerle ayrıldınız Platofilm’den?
Komedi-gençlik filmi yapmak istiyordum genel olarak gençlikle bağ kurmak için. Ama tabi ki sinemada son söz yapımcınındır ve filmden memnun olsam da Sinan özellikle afiş konusunda beni delirtti diyebilirim. Halka yönelik yapayım derken gayet avam bir tasarımı tercih etti. Kulağıma küpe oldu bu deneyim benim için. Şimdi yapımcı benim ve huzurluyum. Yapımcı ortağım da Timur Savcı gibi rasyonel ve çağdaş bir insan olduğu için de ayrıca mutluyum.
Aşk Tutulması’na gelecek olursak… öncelikle nasıl bir hedef kitlesi var bu filminizin?
Herkes diyebilirim. Yani tabi ki genç kuşak odaklı bir aşk filmi ama futbol taraftarı olanlar, aradığı aşkı bulamayanlar, gençliğinde görücü usulü evlenenler ve gülüp sıcak ve samimi dakika geçirmek isteyen herkes kendinden bir şeyler bulacak “Aşk Tutulması”ında. Güzel bir film oldu. Ben gayet memnunum.
Senaryodaki Selami Genli isminden yola çıkarsak, Aşk Tutulmasının 2 Süper Film Birden’e daha yakın olduğunu düşünebilir miyiz?
Tabi ki söyleyebiliriz. “Plajda”sipariş bir filmdi. Sipariş olan şey bir eser olamaz. Zaten komedi-gençlik formatı, tarz olarak pek de zorlanabilecek bir format değil. Amaç belli, hedef kitle belli. “Aşk Tutulması” romantik – komedi formatı ekseninde özgün bir proje. Kendimden çok şey kattığım bir iş. O manada bir “eser”. Selami’nin de katkısı büyük tabi ki. O hem senarist hem de asistanım. “Plajda” da sadece yardımcı yönetmen olarak yer almıştı. İyi günde de kötü günde de beraberiz anlayacağınız.
Senaryodan montaj bitimine kadar, bu filmde hangi ögelere öncelik verdiniz?
Asıl amaç sıcak ve samimi bir Türk filmi yapmaktı. Senaryoyu kelime kelime yazarken de kare kare montaj yaparken de en titizlendiğimiz şey bu oldu. Çünkü her film yarattığınız atmosfer kadar gerçektir. “Aşk Tutulması” da mahalle kavramı, taraftarlık, aşk ve sadakat ekensinde gezinen bir proje. Eski Türk filmlerinin havasınında Türk işi bir romantik komedi filmi oldu.
Bu senaryonun doğumunda canlanan ilk fikir neydi? Hangi fikir üzerinden yola çıkarak bu filme soyundunuz?
“Aşk tutulması”nın asıl çıkış noktası bizzat ailem ve kendim diyebilirim. 35 yaşındayım ve 34 yıldır Fenerbahçe tribünlerindeyim. Babam daha altım bezliyken götürmeye başlamış beni maçlara. “takımına duyduğun aşkı ve sadakati bir kadına gösterebilir misin?” sorusuna yanıt arayan “Aşk tutulması”nın temel çıkışı da yaşadıklarım. İlişkilerim değişkenlik gösterse de çünkü FB hep aynı kaldı.
Böyle bir filmde reklamın önemli bir rolü olduğu gerçek. Nasıl bir reklam bütçesi ayırdınız?
Günümüzde PR çalışması yapmadan gişede beklentilere girmek hayalci bir yaklaşım. O kadar yoğun bir manipülasyon var ki. TV, radyo, internet, billboard. Bunları doğru kullanmak ve kullanabilmek içinde para bulmak, riske girmek bir zorunluluk. Biz de 200 bin dolar civarında bir bütçe ayırdık filmin reklamı için. Yani orta bütçeli bir iş bizimkisi. Umarım belli bir başarıyı yakalamak mümkün olur. Sonuçta her şey aziz Türk milletinin takdirine kalmış.
Sizce neden romantik filme genel bir yönelim yok?
Aslında diziler de buna rastlamak mümkün. Ama sinemada yıllar sonra biz ilk kez böyle bir duygusal komediye el atıyoruz. Neden fazla örnek yok bilmiyorum ama belki de artık hayatı böyle romantik yaşayanların az sayıda kalmış olması en hakiki neden olarak söylenebilir. Kapitalizm duygularımızı köreltmedi mi?
Aşk Tutulması ismini seçmenizin sebebi nedir? Akıl tutulması kavramına sadece şeklen bir gönderme mi var yoksa akıl tutulması kavramından yola çıkarak “aşk yolunda aşkı feda etmek” gibi bir metaforik anlam da çıkarmalı mıyız?
Tabi ki “Aşk Tutulması” tesadüfen seçilmiş bir isim değil. Tutulma hali söz konusu olduğunda her şeyin alışılmış ritminin dışına çıkması söz konusu. Geçici de olsa. Tıpkı güneş tutulmasında dünyayla güneşin arasına giren ay gibi insan aşık olunca da hayatla kendisi arasına sevdiği girer ve bu tutulma süresi boyunca insan hayatı başka bir şekilde görür. Kısmen akıl tutulması bu aşk tutulmasının doğası gereği vardır. Zaten aşkla mantığın ne alakası var ki? Böyle mantıklı bir aşk kimseyi mutlu etmez.
Murat Şeker, önümüzdeki 10 yılda nasıl filmler çekmeyi planlıyor?
2010 yılına “1071-Malazgirt” projesine hazırlanıyorum. Ama öncesinde video ile çekebileceğim bir korku-komedi projesi var:”Kesik Başlı Gelin”. Senarist Selami Genli ile onu yazmaya başladık. Ayrıca piyasadan da teklifler alıyorum yani kiralık yönetmenlik de yapabilirim. Sonuçta yönetmenlik benim mesleğim yani ekmek param. Uygun projelere açığım. Ama nihai 10 yıllık planım Türk tarihinin üç dönüm noktasının epik filmlerini yapmak var. “1071-Malazgirt”den sonra “1453-İstanbul” ve “1923-Ankara”projelerimi göreceksiniz.
Son olarak Fenerbahçe’yi soracağız. Karakteri büyük bir takım taraftarı yapmanın dezavantajlarından çekinmiyor musunuz? Misal, galatasaraylıların filme tepkili yaklaşma olasılığı konusunda ne düşünüyorsunuz? Siz koyu bir taraftar mısınız?
Dediğim gibi filmin temel çıkış noktası bu: Aileden gelen Fenerbahçelilik. Renklere duyulan bağlılık ve hayatı o renklerle görme ısrarı. Ama benim ve yakın çevremin “totem” obsesyonu, kuşağımızın eş bulamama sorunu ve ilişkilerdeki gel-gitler de filmin diğer temel unsurları. Bir Fenerli olarak tabi ki ona dair olan her şeyi göğüslemeye hazırım. Ben ve filmdeki ana karakter fanatik ama film değil. Başka takım taraftarlarının da çok olumsuz yaklaşacağını düşünmüyorum neticede bir sataşma yok. Daha çok espriler var.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.