İlk olarak Annem Sinema Öğreniyor filmiyle sinefillerin gönlünü çelen, bu sene ise Toz Ruhu’yla çok ses getiren yönetmen Nesimi Yetik sorularımızı yanıtladı.
Nasıl doğdu Toz Ruhu? Yaratım sürecinden bahsedebilir misiniz?
2008 yılında Toz Ruhu’nun ortak senaristi ve yapımcısı Betül Esener’le Ankara’dan İstanbul’a taşındık film çekmek için. Haydarpaşa’ya sırtımızda yorganımızla indik. Film gibi yani. O sıralar Vaha adında başka bir senaryo üzerinde çalışıyorduk. Karşı komşumuz Metin’i ilk Betül fark etti. Karşı dairenin kapısı her açılıp kapandığında arabesk şarkılar çalıyormuş. Betül önce “Adam kapısına müzik taktırmış galiba.” diye düşünmüş. Sonra o müziğin adamın belindeki radyodan geldiğini fark etmiş. Bunları gelip bana anlattı. Böylece karşı komşumuz Metin’i daha yakından izlemeye başladık.
Renkli gömlek koleksiyonu, belindeki radyodan yükselen arabesk müzik, evindeki kasetler, kasetçalarlar ve arabesk şarkıcı posterleriyle 90’lardan kalma bir evin içinde mutlu bir yaşantısı vardı. Evlere gündeliğe gittiğini öğrendiğimizde daha da ilgimiz çekti. Böyle bir karakterle ilgili bir film yapma fikri Betül’den geldi.
Metin karakteri nasıl gelişti?
Biz senaryoyu yazarken gerçek bir karakterden yola çıktık. Ama bu sadece bir çıkış noktasıydı. Bütünüyle kurmaca bir senaryo yazdık. Başka kurmaca karakterler yarattık. Niyetimiz komşumuzla ilgili bir belgesel yapmak değildi çünkü. Gerçek karaktere bakarak cevaplayamadığımız soruları ve onun bizde uyandırdığı duyguları bir kurmaca film üzerinden aktarmaya çalıştık. Şimdi sonuca baktığımda komşumuz Metin’le, Toz Ruhu’nun Metin’inin esasında farklı kişiler olduğunu söyleyebilirim. Bu benim hoşuma da giden bir sonuç.
Nesimi Yetik’in sinemayla ve hayatla derdi nedir?
Bu, böyle basit düz bir soru gibi görünüyor ama cevaplaması gerçekten çok zor. Hangi dertlerimi yazsam başka dertlerim dışarıda kalacak. Ve ben o başka dertlerime haksızlık ettiğimi düşüneceğim. Yaptığım filmleri izleyenler bunları belki daha doğru tespit edecekler. Çünkü bu filmler, benimle aynı dertlere sahip, tanımadığım, yüzünü görmediğim insanlara yazılmış birer mektup…
Yazmakla film çekmek arasındaki farklılıkları nasıl tarif edersiniz?
Yazmak, bir savaşa girmeden evvel gidip Tanrı’ya dua etmek gibi… Bütünüyle yalnız, içe dönük, huzur dolu… Film çekmekse Tanrı’ya dua ettikten sonra bir ata binip orduya hücum emri vermek gibi. Kaotik, gerilimli, bütün duyguların en uç noktalarada yaşandığı bir süreç. Ama bağımlılık yapan bir tarafı da var. Ve ben birini bir diğerine tercih edemem.
Tansu Biçer’le yollarınız nasıl kesişti?
Toz Ruh’nun baş karakteri Metin Tosyalı için oyuncu arayışındaydık. Tansu’yu başka filmlerde görmüştüm. Ama tanışmıyorduk, bizi yapımcı Sevil Demirci tanıştırdı.
Metin karakterini yorumlarken birlikte çalıştınız mı?Tansu Biçer role neler kattı?
Betül, Tansu ve ben senaryo üzerinde sıkı çalışmalar yaptık. Hatta bir tanesi aralıksız 7-8 saat sürmüştü. Senaryonun her sahnesini cümle cümle, replik replik çalıştık. “Bu adam şimdi bunu niye söylüyor, bunun anlamı ne, bu davranışı hangi duyguyla yapıyor?” Bütün bunları çalıştık. Çalışmamızı yaptıktan sonra biz Tansu’nun önerilerini de göz önüne alarak senaryoya son şeklini verdik. Sette doğaçlama yapılmadı, senaryoda yazılanlar birebir oynandı neredeyse.
Tansu gerçek anlamda karaktere incelikli bir yorum getirdi. Karakter çok küçük nüanslarla ilerleyen bıçaksırtı dengeler üzerinde duran bir yapıda yazılmıştı ve en ufak bir abartı hemen onu karikatür haline getirme tehlikesini barındırıyordu. Tansu o bıçak sırtında çok başarılı bir biçimde yürüdü. Malatya Film Festivali Tansu’ya En iyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü verirken jüri gerekçesini şöyle açıkladı: “İçe dönük bir oyunculukla, karakterin küçük mutlulukla yetinen dünyasını başarılı bir şekilde yorumladığı için…”
Bu sözleri duymak benim hoşuma gitti, çünkü biz Tansu’yla çalışırken en çok bunun üzerinde durmuştuk: Her şey içe dönük. Bütün duygular var gibi, ama aynı zamanda yok gibi…
Gezici Festival atmosferini nasıl buluyorsunuz?
2002’de başlamıştım Gezici Festivali takip etmeye. Önce izleyici olarak… Sonra 2006’da Annem Snema Öğreniyor kısa film seçkisindeydi ve orada izleyici ödülü aldı. O yıl Kars’a gitmiştik ve ben çok sevmiştim. Yıllar sonra ilk uzun filmimle yine Gezici Festival’e katıldım. Bu yıl da Sinop’a gittik ve gerçekten çok güzeldi Sinop. Toz Ruhu’nun Sinop’daki gösteriminden sonra bir seyirci söz aldı ve öyle şeyler söyledi ki yaptığım filmi ben anlatmaya kalksam o kadar güzel anlatamam. “İlham vericiydi.” dedi Toz Ruhu için. Ben de o konuşma için ve Sinop için aynı şeyi söyleyebilirim: “İlham vericiydi”.
1-2, 1 hangi aşamada? Biraz o projeden de bahsedebilir misiniz?
Henüz senaryo aşamasında. Motivasyonumu kaybetmemek adına çok bahsetmek istemem.
Son olarak hayatınızda en çok etkilendiğiniz / beğendiğiniz filmleri öğrenebilir miyiz?
Ben, sinemadan ziyade edebiyettan etkilendim sanırım. Bilhassa Vüs’at Orhan Bener’den. Malatya’da aldığım En İyi Yönetmen ödülü’nü Vüs’at Orhan Bener’e adadım. Yazdığı her kelimeyle bana dünyalar bağışlamıştır.
Sinemacı olarak ise John Cassavetes… Sadece filmlerinden değil film yapma / yaşama biçiminden. Kanıyla film yapan, ölümüne film yapan John Cassavetes’ten…
2008’de Ankara’da bir toplu gösterimi yapılmıştı ve orada 5 filmi gösterilmişti. Yüzler, Gölgeler, Çinli Bir Bahisçinin Ölümü, Açılış Gecesi ve Etki Altında Bir Kadın. Hepsine bilet aldım, gidip izledik Betül’le birlikte. Onun filmleriyle ilk karşılaşma anında yaşadığım duyguları sanırım bir daha başka hiçbir filmde yaşamadım. Yıllar sonra, geçen ay Yüzler’i yeniden izlemek istedim. Yıllar sonra yine aynı duygular…
Bener yazmasa, Cassavetes çekmese, daha yalnız hissederdim kendimi.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.