Never Let Me Go: Klonların Gündelik Dramları

Bir hikaye düşünün sahiplendikleri yaşamları başkaları tarafından şekillenmiş, her bir birey yine başkaları tarafından çizilen kadere boyun eğmiş, kimlik denilen kavramın yine kendilerine ait olmadığı bir hikaye. Ölümün en başından beri farkında oldukları için etraflarında olan biten kötülüklere sakinlikle yaklaşıp kendilerini nasıl da yormuyorlar. Hayata ve çevresindekilere karşı egoları yok, kendilerine olan güvenleri yüksek. İşte bu yüzden kendilerine çizilmiş hayatları yaşarken karşılaştıklarına olgunlukla yaklaşabiliyorlar. Karakterler birbirini etkileyerek büyürken günlerine nasıl bir gelecekten bakacaklarını da halihazırda görebiliyorlar. Evet bu hikaye filmin ana unsurunu oluşturuyor aslında.

Never Let Me Go

1960lı yıllar… Tıp ilerlemiş ve klonlanmış insanların donör olarak yetiştirildiği bir okul. Bu okulda yetişen Kathy, Tommy ve Ruth karakterlerinin başından geçenleri izliyoruz. Onlar birer kopya aslında ve tek varlık sebebleri zamanı geldiğinde organlarını bağışlamaları ve zamanı geldiğinde de ölmeleri. Kathy içine kapanık ve utangaç bir kız; Tommy’ye aşık. Ruth ise Kathy’nin Tommy’ye aşık olduğunu bildiği halde Tommy’yi elde ediyor fakat bu aralarındaki bağın kopmasına sebep olmuyor çünkü her biri hayatının bir bölümünde ölme bilinci taşırken, kendilerine yazılmış ortak kaderleri onları bir arada tutuyor. Bu üç karakteri küçüklüğünden, yetişkinliğe geçiş dönemlerine kadar izliyoruz. Hiyerarşik bir düzende ruhunuzun size ait ama bedeninizin, uzuvlarının zengin, varlıklı insanlara ait olduğunu bile bile nasıl yaşayabilirsiniz, olaylara nasıl sakin bakabilir ve nasıl zamanı geldiğinde organlarınızı başkaları için verebilirsiniz? Diğerleri için et yığınından başka bir şey değiller.

Gerçek hayatta da böyle değil mi? Hiyerarşik bir yapıda düzenin gerektirdiği gibi yaşamıyor muyuz? Körü körüne bize sunulanları yapmıyor muyuz? İnanmadığımız halde sorgulamaktan çekindiğimiz noktaları yok mu bu düzenin? Biliyorum filmi izlerken birçok kez ‘kaçmalarına engel olacak doğru düzgün bir sistem yokken peki neden kaçmıyorlar, düzen onları böylesine serbest bırakmışken, kontrolleri sadece eve giriş çıkış yaparken kart sistemiyle yaptıkları halde neden kaçmıyorlar, neden kendi hayatları için bir şey yapmıyorlar?’ diyeceksiniz. ‘Belki de’ okulda aldıkları katı eğitim ve kaderlerine boyun eğmeleri kaçmamalarına engel oluyor, ‘belki de’  diğerlerinin yaşadıkları hayat kendilerininkinden ne kadar farklı olabilir diyorsunuz. Buna şüphesiz kitapta değiniliyordur fakat malesef kendi iç dünyanız, düşünceleriniz ve aklınızdaki sorularla başbaşa kalıyorsunuz filmi izlerken.

Never Let Me Go (Carey Mulligan)

Yönetmen Mark Romanek filmi bilimkurgu çerçevesinden uzak tutup dramaya ağırlık vermek niyetinde olduğundan yarattığı derin karakterlere ve kendi iç dünyalarına odaklanıyor. Never Let Me Go, Kazuo Ishiguro‘nun aynı adlı romanından sinemaya uyarlanmış bir film. Belki de kitaba sadık kalınması açısından bazı detaylar es geçilmiş yoksa bu filmi 100 küsür dakikaya sığdırmak zor olurdu. Romanı senaryoya uyarlayan isim Alex Garland. Kendisini Sunshine, The Beach ve 28 Days Later filmlerinden biliyoruz. Yönetmen Mark Romanek 2002 yapımı One Hour Photo filminden sonra susukunluğunu birkaç level atlayarak bozuyor bence.

Never Let Me Go her ne kadar sırtını bilimkurguya yaslasa da önümüzde son derece sert ve yoğun dram içeren bir film var. Donuk, soluk renkleriyle tablo niteliğinde görselliklerle beraber Carey Mulligan’ın masumiyet dolu bakışlarına, Keira Knightley’nin içten pazarlıklı kötü rolune, Andrew Garfield’ın ise oynaması gereken sabit rolüne ne kadar da başarılı adapte olduklarını görebileceksiniz. Açıkça söylüyorum Carey Mulligan’ın üzgün yüzü ve sergilemiş olduğu rol kendinizi kötü hissetmenize sebep olacak. Kendisini ‘An Education’ filminde ilk defa görmüştüm ve dikkatimi çekmişti. Bu film ile bundan sonra hiçbir zaman unutacağımı zannetmiyorum.

Nereden bakarsanız bakın eli yüzü düzgün, her şeyiyle dört dörtlük ve tatmin edici bir film Never Let Me Go. Filmi son bir cümle ile özetleyebilirim “Bizim hayatımız kurtardığımız hayatlardan ne kadar farklı olabilir?”


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Yorumlar

Bir cevap yazın