Arjantin’in geleceği parlak yönetmenlerinden Fabián Bielinsky yaklaşık 5 yıl önce yaşamını yitirdiğinde henüz 47 yaşındaydı. Bir reklâm filmine oyuncu seçmek için bulunduğu São Paulo’da aniden kalp krizi geçirmişti. Bielinsky’den geriye 2 film kaldı: 2000’de çektiği ‘Nueve Reinas’ ve daha yeni tamamladığı, 1 ay sonra Edinburgh Uluslararası Film Festivali’nde izleyiciyle buluşturma planları yaptığı ‘El Aura’…
Bunlardan ‘Nueve Reinas (Dokuz Kraliçe)’, Arjantin sinemasının çıkardığı en iyi filmler arasına girdi. Kişisel olarak da benim aklıma geldikçe açıp herhangi bir sahnesini seyrettiğim favori filmlerimden biri haline geldi. Ne ‘aşırı entelektüel’ olma çabası vardı Dokuz Kraliçe’nin; ne de içerik yoksunu ‘ticari’ filmlere benziyordu. İzledikçe daha çok sevdim, hal böyle olunca da Eskimeyen Filmler arasında köşeden de olsa bir yer hak ettiğini düşündüğüm bu filmi sizlerle paylaşmak istedim.
Nueve Reinas, Buenos Aires’te yaşayan iki dolandırıcının hikâyesini anlatan hızlı, eğlenceli bir ‘suç gerilimi’… Tüm film 24 saatlik bir zaman dilimi içinde geçiyor. Buenos Aires dediğime bakmayın. Aslında dilinin İspanyolca olması haricinde filmi bu güzel Güney Amerika şehrine indirgeyen, yerelleştiren herhangi bir özellik söz konusu değil. Yaşanan olaylar herhangi bir metropole koyduğunuzda cuk oturan, tamamen evrensel şeyler… İstanbul’a, Londra, New York ya da Kahire’ye konumlandırdığınızda hiçbir değişiklik yapmaya gerek kalmadan çekilebilecek bir senaryosu var.
Konusundan biraz bahsedeyim: Daha deneyimli üçkâğıtçı Marcos (Ricardo Darín) ile çaylak üçkâğıtçı Juan’ın (Gastón Pauls), tesadüf eseri (olup olmadığını bilmediğimiz bir olayla) yolları kesişiyor. Marcos, Juan’ı 1 günlüğüne partneri olmaya ikna ediyor. İki dümencimiz ufak tefek işlerle ‘yollarını bulurken’, karşılarına hayatlarının fırsatı çıkıyor: Alman Weimar Cumhuriyeti’nden kalma çok değerli bir pul setinin (filme adını veren ‘Dokuz Kraliçe’) tıpatıp bir kopyasını, laboratuar testi yaptıramayacak kadar acelesi olan bir filatelist işadamına satmak! Ortadaki para ise yüz binlerce dolar…
Ama tabii ki kahramanlarımızın başına olmayacak şeyler geliyor. İşler karışıyor! Zaten hep öyle olmaz mı?
Oyuncuların performansı son derece başarılı… Ricardo Darín her zamanki gibi yine karakteriyle tek vücut olmuş. Gastón Pauls’un da Darín’den aşağı kalır yanı yok. Marcos’un asabi kız kardeşi Valeria rolündeki Leticia Brédice; pulların büyüsüne kapılan işadamı Vidal Gandolfo’yu oynayan Ignasi Abadal; sahte pulların asıl yaratıcısı ‘kalpazan’ Sandler (Óscar Núñez); orijinal Dokuz Kraliçe’yi elinde bulunduran Berta (Elsa Berenguer)… Hepsi oyunculuklarının hakkını vermiş.
Marcos ve Juan’ın dolandırıcılığının kendine has bir ahlakı, bazı kuralları var: Onlar masum insanlardan paralarını ‘ikna yoluyla’ alıyorlar. Kurbanlarını çekip vurmak gibi bir niyetleri kesinlikle yok! Umutlarını, hezeyanlarını canlandırıp görmek istedikleri tabloyu varmış gibi göstererek kendi rızalarıyla onları soyuyorlar. Çünkü dolandırıcılık, fırsatçılığın yanında zekâ ve stratejik planlama yeteneği de gerektiriyor!
Nueve Reinas’ın bir başka özelliği de sonunun kesinlikle tahmin edilememesi! Anlatacağım her şey ‘spoiler’ olabilir, o yüzden sadece şunu söylemekle yetineyim: Neler olacağını henüz beşinci dakikada çözdüğünüz sıradan suç filmlerini unutun! Dokuz Kraliçe’nin finali sizi çok şaşırtacak! Birkaç ‘trivia’ ile bitireyim. Filmin en sürükleyici sahnelerinden motosiklet kovalamacasının çekimleri sırasında Gastón Pauls düştü ve dizine dört dikiş atıldı. Nueve Reinas, 2004’te Hollywood’da ‘Criminal’ adıyla yeniden çekildi. Fakat John C. Reilly, Diego Luna ve Maggie Gyllenhaal’in başrolde olduğu bu versiyon, orijinalinin tadını vermedi. Ve son bir not: Nueve Reinas, 2003’te 22. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde de gösterime sunulmuştu.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.