Ottoman: Rise of Empires: Belgeselimsi Varyete

Ülkemizde Netflix izleyenlerin bir türlü kabullenemediği bir gerçek var. Netflix, Türkiye’de geçen veya bu toprakların tarihiyle ilgili bir dizi yaptığında birincil hedef kitlesi bizler değiliz. Aslında hemen herşeyi malum yerlerden izlemeye alışmış bir pazarı çok da umursamadıklarını söyleyebiliriz. Ottoman: Rise of Empires, bu gerçeğin altını bir kez daha çizen bir yapım olmuş…

Doğal olarak yüksek kar ve para beklentisi olan bir kurumdan, akademisyen dikkati, sosyolojik altmetinler, insanları düşünmeye ve araştırmaya iten tahliller beklemiyoruz. Girişte dediğimiz gibi, ortalama amerikan seyircisine dizi/film çekiyorlar ve bu yüzden tarih belgesellerinde derinlere inmiyorlar. Ancak farklılık yaratmak için piyasaya giren bir bağımsız stüdyonun, amerikan tarihi dışındaki belgesellerdeki yaklaşımının kötü History Channel drama-begesellerindeki kaliteyi geçmemesi, “Verdiğimiz para boşuna mı gidiyor?” hissini de yaratıyor.

Ottoman: Rise of Empires, bir çok yönüyle kusurlu, dramatik yapı için bilinçli olarak ciddi hatalar yapmış ve senaryo bütünlüğünde de facialara imza atmış bir seri… Gözümüze ilk çarpan hataları özetlersek:

Dramatik Yapı İçin Feda Edilen Bir İsim: İstanbul’un fethini Akşemseddin olmadan çekmek, Yoda’sız Star Wars, Gandalf’sız Lord of the Rings çekmek gibi bir hata… Bu hatanın bilinçli yapıldığı da açık, çünkü en kötü tarih kitabına bile baksanız, Fatih Sultan Mehmet’in akıl hocasının, hamisinin, onu eğitenin ismine rastlarsınız. Sırf dramatik yapı oluşsun diye Çandarlı Halil Paşa’yı Fatih’in “teacher”ı yapmak ve bir şehzadeyi kırbaçlayabilecek kadar gözü dönen kötü üvey baba figürü yaratmak, bütün tarihsel gerçekliği alt üst etmiş. Fatih Sultan Mehmet, bütün dizi boyunca Çandarlı’ya kendini kanıtlamaya çalışan atarlı ergen gibi resmedilmiş.

Hacı Bayram Veli’nin müritlerinden, soyu Mevlana’nın nüfuz sahibi aile dostlarından Sühreverdi’ye kadar giden, 1200’lerde başlayan Anadolu aydınlanmasının temsilcilerinden Akşemseddin’i bilerek diziye koymamak bizim milli tarih geleneğimizin militarist bakış açısına bir de Hollywood yaklaşımını eklemiş. Grek-Roman iktidar kavgalarıyla ve iç savaşlarıyla içten bölünmüş, devletleşmiş katolik ve ortodoks dini kafanın inatçı ve cahil tutumlarıya köhnemiş Bizans’ı da “Venedikliler gelse kurtulurlardı” diye resmetmek, tamamen yanlış bir tarih okuması olmuş.

Ülkemizin popülerlikleri yetkinliklerini geçmeye başlayan ve o popülerliklerini korusunlar diye “Bırakın yapsınlar” yaklaşımını benimseyen akademisyenler adına biraz utandığımızı da eklemek durumundayız. Hadi bizden utanmıyorlar, dersini iyi çalışıp gelen yabancı meslektaşlarından da çekinmemişler. En azından “Fetih sona erdiğinde Konstantinapolis’in ismi İstanbul oldu” bombasına müdahale etseydiniz!

Kan Fışkıran Savaş Sahneleri: Netflix’in Roman Empire belgesel serisinde de benimsediği, “Bas kanı vahşeti, izleyenler savaşa doysun” yaklaşımı, bir bölüm sonra sıkıyor. Üzerine askeri strateji kitapları yazılan manevraları, Bizans’ın ve Osmanlı’nın her biri konularında deha sayılabilecek komutanlarını, surların farklı bölgelerinde yaşanan farklı çatışmaları, kötü strateji oyununa çevirmek özel bir başarı… Tarihin akışını değiştiren bir savaşı 6 bölüm boyunca “Giovanni Giustiniani, vurdi, vurdi, vurdi, vurildi” şeklinde bir temel fıkrasına indirgemek için senaristlerin hiçbir kaynak okumadan bu işe başlamış olmaları lazım. Korkarız ki, hiç okumamışlar…

Hepimiz Kardeşiz, Bu Öfke Ne Diye: “İmparatorlar Tepişir, Çimenler Ezilir” mantığıyla duygu sömürüsü biraz fazla abartılmış. “Hadi iki-üç aşk hikayesi koyalım, kahramanlarımız arada öpüşsün, koklaşsın” diye dizide yer almış karakterler de maalesef çok zayıf. Fatih Sultan Mehmet’in sorunlu çocukluğu, Giovanni Giustiniani’nin hiçbir yere varmayan aşk hikayesi tek kelimeyle sıkıyor. Üzerine ayrı bir dizi çekilebilecek Mara Brankovic’in saray entrikacısı falcı bacıya dönüşmesi de bu konuda ıskalanmış bir öykü… Dizide unutulmuş ama Mara Brankovic’in Konstantin’in evlililk teklifini reddetmesinin tarihin akışını değiştirdiğini de ekleyelim.

Konstantinapolis Nerede?: Tamam fazla bütçeniz yok ama o günlerin en görkemli yapılarının iki-üçünü daha görseydik iyi olmaz mıydı? Döneminin en görkemli ve büyük kenti, havadan iki-üç plan ve yıkıla yıkıla bitmeyen sur görüntüleriyle figüran durumuna düşmüş ne yazık ki!

Bunlar çok sıkıldığımızdan dolayı dikkatli izleyemediğimiz halde kafamıza kafamıza vuran hatalar. Biraz daha dikkatli izleyebilsek, kim bilir daha neler çıkardı? Son olarak oyuncularımıza bir sitemle yazıyı bağlayalım.”Tüm dünyanın izlediği Netflix’ten, ingilizce bir diziden teklif almış bir oyuncu olarak, nasıl iki-üç ay ders alıp diksiyonunuzu geliştirmezsiniz? Bu kadar tembellik biraz ayıp olmamış mı?”


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Yorumlar

Bir cevap yazın