İstanbul Film Festivali’nin Haziran Seçkisinin üçüncü gününde Brezilya yapımı Pacificado filmini izleme şansı bulduk.
Brezilya’yı her zaman ülkemize çok benzetmek mümkün. Kültür, din, yaşayış ve anlayış biçimini Türkiye’nin simetrisi olarak görebiliriz. Özellikle içinde bulunduğu yozlaşmış politik durum ile ülkemiz arasında paralellikler kurulabilir. Ben de ne zaman Brezilya yapımı bir içerik tüketsem, orada yaşayan insanları kendime hep yakın hissetmişimdir. Bu filmdeki yoksulluğu, suçu ve devleti özellikle 1970’ler ve 2000’ler arasındaki Türkiye’ye benzetiyorum.
Rio Olimpiyatları nedeniyle işi sıkı tutmak isteyen Brezilya devleti, hor görülen, kendi başına bırakılan ve yokmuş gibi davranılan favelalardaki insanları kontrol altında tutmaya, olimpiyat dönemini en az hasarla atlamaya çalışır.
Filmin dert edindiği konu, tüm insanlığı ilgilendiren ve birçok ülkede yaşanılan bir insanlık dramı. Yazılı olmayan kendi yasaları bulunan favela adındaki bu gece gecekondu mahallerinde, devletin kolluk güçleri bile rahatlıkla giremiyor ve olayları durduramıyorlar. Otorite boşluğu veya eksikliği başka bir otorite doğurur ve ortaya çıkan yeni otorite, sert, acımasız ve kuralsızdır. Favelalarda yaşayan yoksul halk, ezilmeye mahkumdur.
Ağır bir işleyişe sahip olan bu yapım, dert edindiği meseleyi o kadar gerçekçi, doğal ve vurucu bir biçimde aktarıyor ki kurmaca bir filmden ziyade, belgesel izliyormuş gibi hissediyorsunuz. Anlatısını sağlam bir zemine dayayarak bizlere sunan bu film, harika bir cast seçimiyle, seyircinin filme bağlanmasının yolunu açıyor.
Jaca’nın karakter yapısı, 14 yıl boyunca hapis yatmasından ötürü değişime uğramış. Tutuklanmadan önce Favelalardaki sorumlu şef olan Jaca, hapisten çıktıktan sonra birçok olayı arkasında bırakıp, yeni bir hayat kurmak ister. Lakin gecekondu sakinleri yeni şeften memnun olmadıkları için Jaca’nın adilliği ve liderliğini isterler. Jaca tutuklanmadan önce kendi yerine getirdiği Nelson’un liderliğinden memnun olmasa dahi, yeni şefe karşı gelmez ve kendi düzenini kurmak ister. Fakat işler hiç de planlandığı gibi gitmez. Nelson’un acımasızlığı, kötü sonuçlara yol açar.
Filmin genel atmosferi, görüntü yönetimindeki başarı, diyaloglar ve karakterler kusursuza yakın bir biçimde bizlere sunuluyor. Başrolde yer alan Jaca dışındaki karakterlerin de iki boyutlu yazılmış olmaması, filmin gerçekçiliğini bir kat daha arttırıyor.
Jaca karakteri özellikle Yeşilçam filmlerinde görmeye alıştığımız babacan, delikanlı mahalle abilerini fazlasıyla andırmasına rağmen kilit sahnelerde aldığı kararlarla, bizim filmlerimizdeki ‘her koşulda iyi’ karakterlerden ayrılarak, filmin ritmini bozmadan, sırtını gerçekliğe dayayarak ilerlemeyi başarıyor.
Filmin altyapısının sağlam olmasından, anlattığı hikayeyi büyük büyük anlatmamasından ve duygu sömürüsüne mahal vermeden hikayesini bizlere sunmasından ötürü, kafa kurcalayan, mantık sınırlarını zorlayan birkaç sahne dışında pek göze batan olay yaşanmıyor. Bu mantık sınırlarını zorlayan sahnelerden birinin Nelson’un, Jaca’yı öldürme olanağı varken öldürmemesini örnek olarak verebiliriz. Orada Jaca’yı öldürmemesinin nedenini anlamama rağmen bana göre gereksiz bir biçimde Nelson iyilik timsali olmaya karar veriyor. Nelson, geçmişin hatırına Jaca’nın yaşamasını istiyor. Lakin ne Jaca geçmişteki ihtişamlı görünümünde ne de Nelson o dönemki duygusallığında… Nelson’un, Jaca’yla o kadar zaman geçirmesine ve onu tanımasına rağmen onu serbest bırakması gereksiz bir sahneydi. Bu sahnenin yaşanmış olması da benim gözümde filmin puanını kırdı.
Dudu, intihar ettiği sahnede ‘Tati’den özür dile’ diye bir cümle kuruyor. Buradan da anlıyoruz ki Tati, Dudu’dan hamile kalıyor hatta bir tecavüz sonucu bu gerçekleşiyor.
Filmin sonlanmasıyla beraber Andre karakterinin akıbeti hakkında da herhangi bir bilgi sahibi olamıyoruz. Filmin önemli bir karakteri olmasına rağmen onu, Jaca’ya telefon açtığı sahneden sonra bir daha göremiyoruz. Keşke son bir sahne de Andrea’yı demir parmaklıkların ardında görebilseydik.
Filmin sonu ile birlikte Jaca ve ekibi, Nelson’u tutuklatıyor ve Jaca kendisini şef ilan edebilecekken, görevi arkadaşına devrediyor. Özellikle Nelson’un, polisler tarafından yakalandığı sahnede polisin, Nelson’un şortunun üzerine su dökmesi ve onun otoritesini sarsma hamlesini çok beğendim. Benim filme puanım: 80/100
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.