Bazı filmler derin anlamlar taşır ve o filmleri taşıdığı anlamlarla yüceltebiliriz. İşin arkasında bunu bizden önce düşünmüş bir akıl vardır çünkü. Sıkıcılıklarla dolup taşan evrende 2 saatimizi verip izlediğimiz içeriğin kafamızı açması bizi oldukça heyecanlandırır, yalan yok. Peki bu derin anlam nasıl açığa çıkar? Bizler tarafından yapılan film okumaları hangi durumlarda bağlamından koparılıp komik duruma düşer? Sosyal medyada etkileşim merakıyla, “Yav 2 saat boşuna mı izledim, kesin bu film beni başka bir yerlere götürmüştür de haberim yoktur!” aşağılık kompleksi birleşince ortaya ilginç paylaşımlar çıkabiliyor.
Geçen sene Filmekimi’nde bilet bulamayıp, kudurduğum bir filmdi Parasite. Gerçi yakın zaman sonrası Türkiye’de az da olsa gişede yer bulmuştu. Koştum Boğaziçi’nde izledim ilk seansında. Beğendiğim beğenmediğim yerleri oldu vesaire, konu kapandı. Derken aylar geçti ve Oscar tahminlerinde insanları Parasite’in kazanması fikri yokluyordu. İhtimal vermiyorduk tabi ki hepimiz. Kazanınca, okula giderken Marmaray zemininde telefondan izledim ve coştum kendi çapımda. Kalan günlerde millet Parasite’i yeni yeni izliyordu. “Abi sen izledin mi?” sorularına küstahça “Ohoo” derken aldım sinefilliğin somut faydalarından birini. Filmin anlatmaya çalıştıklarıyla beraber başarısı düşünmeye sevk ediyordu. İnsanlarla beraber ben de kafa yormaya başlamıştım. Oscar dedeleri değişiyor mu, dengeler? Büyük oyun? Analizler arttı ve değişik durumlara evrimleşti. Çok değişik!
İlk önce, Oscar ödülünün unutulduğu vakitler, ancak bu analize varılabilmiş sanırım, bir sosyal medya paylaşımına denk geldim. Parasite sahneleri ortadan ikiye ayrılıyordu paylaşımdaki videoda. Neymiş? Filmdeki fakir-zengin sınırı daha da belirginleşmiş böylece. Yönetmenin inanılmaz zekasına bakın; İki karakter ekranın iki yanında! Üzerine pek düşünmeden yedim bu analizi. Parasite, yapısı gereği bu analize zemin hazırlayabilen bir film olduğundandır diye düşünüyorum. Belki de yönetmen de fark etmiştir, olağan sahneleri daha da vurgulu.. Şaka şaka. İki farklı karakter tek sahnede iç içe duramayacağına göre tabi ki çekebiliriz o çizgiyi yahu.
Bu paylaşımı benle beraber çoğu kişi yemişti. Ta ki geçen güne kadar. Sanıyorum birisi benzer çizgiyi bir Yılmaz Güney filmine de çekmiş; Parasite’de övülen aynı sistemle övüyordu bu çekim tekniğini. Ekranda görülen 2 insan var, birisi üst mertebe birisi alt mertebe, bunlar ekranın farklı köşelerini kaplıyormuş. Araya rahatça çizgi çekebilirmişiz. Bu çizgi de adaletsizliği temsil ediyormuş. Vay canına gerçekten! ardından sosyal medyada toplu bir aydınlanma yaşamamıza sebep oldu Yılmaz Güney. Birçok sinema yazarı konu üzerine tweetler attı, filmler bu şekil okunmaz minvalinde. Bu sayede Parasite’ın analiz videosu da hortladı. Onun da aynı boş düşüncelerle hazırlandığının farkına varıldı. Büyük ihtimalle Yılmaz Güney paylaşımını yapan arkadaş da Parasite analizinden etkilenmişti. Fakat neye niyet, neye kısmet. Bu olayın konuşulmasına ve insanlara neyin doğru neyin yanlış olduğunun fark edilmesine sebep olmuş oldu.
Konu ile ilgili mizah da dönmeye başladı tabi ki ardından. Recep İvedik filmlerine de çekebiliyorduk bu çizgiyi. Togan Gökbakar’ın ulvi görüntü yönetmenliği başarısı olduğunu açıkçası sanmıyoruz. Bu çizgiyi zaten her filme çekebiliriz. Çoğu sinema eleştirmeninin de dediği gibi filmler bu şekil okunamıyor. Göründüğünden daha soyut meseleler içeriyor. Mesela karakter analizi, gelişimi, hikaye anlatımı, hangi düşünceyi nasıl bir yolla beslediği gibi bin tane unsur vardır film okuması yaparken dikkat etmemiz gereken. Yine de, bu çizgileri çeken insanların pozitif gayretinin farkındayız. Aman aramıza çizgiler çekilmesin diyerek noktalıyoruz.