2-3 yıl önce bir satranç dizisi bu kadar büyük övgüler alacak deseler pek kimse inanmazdı. Queen’s Gambit doğru hamleleri tam yerinde ve zamanında yapmayı başarmış ve tüm övgülerini hak etmiş bir yapım olarak karşımıza çıktı.
– Scott Parker’ı Logan, Minority Report, Out of Sight, Get Shorty gibi filmlerin senaryolarından zaten çok iyi bir senarist olarak tanıyorduk. Son dönemde imza attığı Godless da başarılı dizilerden biriydi. Godless’taki gibi bir dönemi etkili bir şekilde anlatma, karakterlerin yaşadıklarını ve gelişimlerini iyi bir akışla izleyiciye sunma, ayrıntılara dikkat etme gibi yeteneklerini Queen’s Gambit ile tekrarlamış.
– Anya Taylor-Joy, olağanüstü performansıyla zaten ödül sezonunda adından sıkça söz ettirecektir. Satranç tahtası üzerinde herşeyi anlamasına ve çözebilmesine rağmen, hayatıyla ilgili sorunları çözemeyen kafası karışık Beth Harmon karakterini ete kemiğe büründürmeyi başarmış. Diziyi “gerçek olaylardan uyarlandı” diye izlemiş olsaydınız, dahi baş karakterimizin gerçekten yaşamış bir insan olduğuna inanabilirdiniz. Marielle Heller, Bill Camp ve Harry Melling’in de yardımcı rollerdeki katkısı standartların çok üzerindeydi.
– Amerika ve Sovyetler’deki rakip oyuncuların doğru çizilmiş olması da dizinin önemli bir avantajı… Dizi kolaylıkla Rocky/Ivandrago dövüşü gibi algılanmaya müsaitken Sovyet oyuncuların kolektif ruhunu ve yeri geldiğinde fair-play’e uygun davranışlarını iyi yansıttığı için iyi ve kötünün savaşını değil, iki satranç ekolünün mücadelesini izledik. Amerikalı oyuncuların sovyet oyunculara olan büyük hayranlığı, sovyet satrançseverlerin Beth Harmon’a olan saygısı dizinin soğuk savaş draması yerine bir satranç güzellemesi olmasını sağlamış.
– Satranç dünyada kapalı bir spor olarak nitelenebilir. Genelde sadece oynayanların ve koyu takipçilerinin devamlı izlediği, spor tarihine geçen rekabetlerinin bile sınırlı sayıda insana ulaştığı bir dal… Dizinin satranç gibi önemli bir branşın geniş kitlelere ulaşması açısından önemli bir etkisi oldu. Dünyanın önemli satranç oyuncuları ve uzmanları “Bazı ufak ayrıntılarda hatalar vardı ancak satranca büyük katkısı oldu. Rekabet çok iyi yansıtılmış” yorumları üzerinde uzlaştılar.
– Dizinin önemli bir başarısı da Netflix’in sıkça eleştirildiği bir konu olan mesaj vermeye çalışırken, didaktik ve agresif bir tavra bürünmemesi… Anya Taylor-Joy’un performansının da etkisiyle “Kadınlara fırsat verilse satranç da oynarlar, ayrımcılık var” gibi basit bir tezin yerine “Zeki bir insanın kendi iç hesaplaşmasını yaparak başarıya ulaşmasını” izliyoruz. Belirli bir düzeye kadar kadın bir oyuncuya karşı gerçek hayatta da yaşanabilecek önyargıları izliyoruz ancak bu çok uzun sürmüyor. Beth Harmon seviyesinde üstün yeteneklere sahip bir insanın, önyargılarla değil, kendi çocukluk travmalarıyla savaşını takip ediyoruz.
– Dizi sanat yönetimi, kostüm tasarımı, müzik kullanımı ile tam not alabilecek bir yapım. Anya Taylor Joy’un 60’ların modada yarattığı etkiye uygun bir bedene ve havaya sahip olması özellikle kostüm tasarımı için büyük bir avantaj yaratmış. Queen’s Gambit’in eleştirilebilecek yönlerinden biri dönemin dünyada büyük değişim yaratan önemli olaylarıyla hiç bir bağlantı kurmamış olması…
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.