Neill Blomkamp’ın oyun platformu Steam’den ve Youtube’dan görücüye çıkardığı kısa film Rakka, yönetmenin elini kolunu bağlayan Hollywood yapımcılarından kurtulmuş görüntüsünü gözler önüne seriyor. Uzun süre Alien için fikirler geliştiren ancak serinin sahibi Ridley Scott’ın onayını alamayan Blomkamp, farklı bir uzaylı öyküsü ile karşımıza çıktı. Rakka, izler izlemez her bilimkurgu fanatiğini heyecanlandıracak bir yapım.
Bilim-kurgularını uzak gelecekte değil, günümüze yakın tarihlerde geçen hikayelerden seçen ve böylece günümüze de göndermeler yapabilen yetenekli yönetmen, kısa filminde bizi 2020’ye götürüyor. Arada geçen 3 yıl, uzaylı istilası, dünya nüfusunun büyük bir bölümünün ölümü ve kalanının köleleştirilmesine sahne olmuş. Biz bu 3 yılı kısa girişte özet halinde ama etkileyici bir şekilde görüyoruz.
Azınlıkta kalan insanlık, sokaklarında uzaylıların gezdiği ve yakaladıkları insanları rastgele bir şekilde öldürdüğü bir dünyaya alışmaya çalışıyor. Blomkamp’ın burada alt metinde vermek istediği mesaj net, zaten kendisi de filmle ilgili bir röportajda açıkladı:
“Uzun bir süredir, bir yabancı istilası ile ilgili bir film yapmak istiyordum. Aslında böyle bir hikayeyi anlatmanın amacı İkinci Dünya Savaşı’nda sokaklarında almanları gören fransızların veya amerikan askerleriyle karşılaşan ıraklı ailelerin ne hissettiğini göstermekti. Bilimkurgunun gerçeği tam olarak gösterdiğinde anlatamayacağın konuları insanlara aktarma gücü var”
Deneyimli ve usta efekt uzmanı Alec Gillis’in elinin değdiği kısa ama etkili sahnelerle insanlığa edilen eziyetleri ve cılız karşı koyma çabalarını izleyerek filme devam ediyoruz. Blomkamp’ın burada TV’de veya yaş sınırlaması olmadan sinemalarda gösteremeyeceği sahneleri sıraladığını söylememize gerek yok.
Blomkamp filmin ilerleyen sahnelerinde gördüğümüz dünyadışı ve meleğe benzeyen varlıkla senaryo ile ilgili ilginç bir ipucu da veriyor.
“Yaratık ırkının dünyayı istila ettiği ve kendi yaşantılarına uygun bir hale getirmesini izliyoruz. Yabancıların insanlıkla ilginç bir nefret ve araştırma güdüsü var. İnsanlığın kendilerinden daha yüksek varlıklarla nasıl iletişim kurduklarını merak ediyorlar. Bunun için kafalarını, beyinlerini incelemeye çalışıyorlar. Onlara göre insanlık kendilerinden daha üstün varlıklarla, tanrılarla ilişki kurabiliyor. Kendileri ise tanrı tarafından reddedilmiş bir ırk”
Kısa filmde görmeye en çok sevindiğimiz isim kuşkusuz Sigourney Weaver… Başka dünyalara ait karizmasıyla bir özgürlük savaşçısı olarak ekrana arz-ı endam ediyor ve kısacık filmde bile hayranlığımızı toplamayı başarıyor. Odaklandığımız esas isimse Amir. Japon klasiklerinden Tetsuo’da rastladığımız düzeyde sertlikteki animasyonlarla vücudundaki ve özellikle başındaki başkalaşımı izliyoruz.
Hikaye burada sona eriyor. Blomkamp röportajlarında bu kısa filmin nasıl bir uzun metraja dönebileceği ile ilgili ipuçları da veriyor:
“Hikaye uzun metraja dönerse, daha üstün bir uzaylı ırkının, istilacılardan kurtulmak için bize yardım etmelerini anlatmak istiyorum. Bunu Amir yoluyla yapacaklar. Üstün ırk, dünyadaki istilacılara doğrudan müdahale etmeyecek. Çünkü böyle bir savaş için fazla evrimleşmiş olacaklar.”
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.