Bu satırların yazarının da 10 yıldır yorucu bir şekilde tecrübe ettiği üzere reklamcılık insanın ruhunu yiyip bitiren boktan bir meslek. Reha Erdem, hemen her röportajında, kendisine bu konuyla ilgili her soru sorulduğunda da aynı ruh yorgunluğunun yol açtığı hafif bir kızgınlıkla “Reklamla işim bitti. Artık sadece sinema var” diyor. İyi de yapıyor!
Reha Erdem’in reklamcılığı sevmemesinin nedenlerinin başında doğal olarak onun hayata ve sinemaya bakışı geliyor… Reha Erdem, dosyamızın tanıtım yazısında da belirttiğimiz gibi yanıtlar yerine sorular peşinde koşan bir yönetmen. Reklamcılık ise tamamen yanıtlarla ilgili… İnsanların “Ne alsam? Nasıl kazıklansam? Paramı hangi bankada batırsam? Bugün kimleri zengin etsem?” gibi sorularına, ekonomik terimleriyle “taleplere” karşı “arz” sunan bir iş… Reha Erdem’in, yeteneklerini şirketlere teslim etmiş yazarlar tarafından kaleme alınan, şirketlerin onlarca revizyonuyla vahşi kapitalizmin kurallarına tam olarak uydurulan “arz ederim” filmlerini sevmesi de doğal olarak mümkün değil.
Reha Erdem’in reklamcılıkla ilgili görüşlerine saygımız sonsuz. Bağlı olduğu yapım şirketinin internet sitesindeki iş listesinde artık sadece filmlerinin yer almasından, reklam yönetmenliğinin hayatının pek hatırlamak istemediği bir bölümü olduğunu anlıyoruz. Zaten amacımız Reha Erdem’in reklam filmleri üzerinden çıkarımlar yapıp, sinemasına bir yansıma olup olmadığını incelemek de değil. Bu reklam filmlerinin Reha Erdem’in kontrolünde yazılıp gelişmediğinin, senaryolarının ve reklamcılık deyimiyle “tonunun” ajans ve marka tarafından dayatıldığının farkındayız.
Bu reklamları toparlamaktaki amacımız Reha Erdem’in reklamcılık gibi sınırları çok belli bir alanda bile yaratıcılığını küçük ayrıntılarla belli eden bir yönetmen olduğunu göstermek. Reklamcılığın bu işle uğraşan yönetmenlere kattığı çok küçük özelliklerden biri de teknik konulardadır. Ülkemizde yeni bir kamera, yeni bir ışık sistemi veya ses kayıt cihazı geldiğinde ilk kullananlar genelde reklam yönetmenleri olurlar. Filmlerde Reha Erdem’in de yeni teknolojileri kullanırken gösterdiği ustalığı görebiliyoruz. Zaten bu ustalık hiç öyle bir amacı olmasa da kendisini Türkiye’nin en iyi reklam yönetmenleri sıralamasında uzun yıllar en üst sıralara taşıdı.
Paylaşacağımız ilk örnek bir seramik reklamı… Erdem’in özellikle efekt seslerini müziğin içine yedirirken gösterdiği ustalığa dikkat etmenizi öneriyoruz. Bu küçük teknik ayrıntı ve gösterilen ustalık daha sonraki filmlerinde sık sık karşılaştığımız ses kullanımının küçük bir habercisi gibi…
Reklamların sinir bozuculuğu, dikkat çekmesini sağlar ve satılan ürünün isminin daha kolay akılda kalmasına neden olur. Bu da öyle bir reklam… Reha Erdem’in özellikle kurgudaki ve ses kullanımındaki ustalığına dikkat.
Daha sonra çok taklit edilen bir stil ve “Türkiye’nin dört yanı” reklamı… Bu tip reklamlarda yönetmenin görüşü daha çok öne çıkar. Reklam yazarı, tüm bu görüntüleri yazamayacağı için yönetmeni diğer örneklere göre daha çok serbest bırakır. Tüm örnekler arasında Reha Erdem’in kendi sinema görüşünü daha çok yansıtan bir örnek.
Ford Transit Türkiye’yi Taşıyor (1997) | Alkışlarla Yaşıyorum
Şirketler sahte duyarlılıklar gösterdikleri “sosyal sorumluluk” filmleri çekmekten hoşlanırlar. Reha Erdem’in reklam yerine sinema sevgisini anlatan bir kısa film olması gereken reklamı da bu sahte duyarlılığın gölgesinde kalmış.
Türkiye’ye Değer (Karadeniz) – Türk Telekom ile Melodikablog
Yazının sonunda tekrar belirtelim, yapmaya çalıştığımız küçük bir arkeolojiydi. Bu reklamların Reha Erdem’in sanatsal bakış açısıyla, insan olarak duruşuyla hiçbir ilgisi olmadığının farkındayız. Bu filmlerin sadece daha sonraki filmlerinde kullandığı tekniklerin küçük habercileri olmaları yönünden önemi var.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.