Reservoir Dogs: Tarantino Sineması’na “Şiddet”li Bir Giriş

Vizyonu olan her yönetmenin, yönetmenlik kariyerine başlarken aklında tek bir soru olur. İlk filmim yeterince iyi olabilecek mi? Bir nevi etikete dönüşecek bu film, kimi zaman bazı yönetmenlerin laneti olurken, kimi yönetmenin ise yapacaklarının teminatı olarak kabul edilir. Bu zihniyet genç Tarantino için de en önemli şeylerden biriydi. Çünkü o sinema eğitimden değil, bir sinefil olarak sinema sektörüne dahil olmak istedi. Bunun neticesinde de çalıştığı video dükkanında izlediği klasikler ve istismar filmleriyle bağdaşan hayaller kurdu. İlk filmi istediği gibi olmalıydı.

1

Reservoir Dogs da bu açıdan önemli bir film. Olabildiğince düşük bütçeli, gücünü diyaloglarından ve sinematik karelerden alan küçük bir başyapıt.

Tabii Tarantino’nun aklında ilk olarak bu filmi çekmek yoktu. “True Romance” ya da “Natural Born Killers”’ı ilk film olarak düşünmüştü ama gerçekleştirememişti. Hatta bu konu hakkında kendisi şu sözleri kullanır: “İlk senaryom “True Romance”dı. Bu filmi Coen Kardeşler’in yaptığı “Blood Simple” filmi gibi çekmek istiyordum. Arkadaşım Roger Avary ile birlikte, 1.2 milyon dolar bulacak, sadece bu film için bir şirket kuracak ve çekimlere başlayacaktık. Üç sene projeyi hayata geçirmek için uğraştık ama başarılı olamadık. Sonra gene kendim yönetmek umuduyla “Natural Born Killers”’ı yazdım. Bu sefer bütçeyi yarım milyon dolar belirlemiştim, gittikçe mütevazileşiyordum. Bir buçuk sene sonra hala sıfır noktasındaydım ve kahrımdan “Reservoir Dogs”’u yazdım. Nick Gomez’in “Laws of Gravity” filmiyle yaptığı gibi, ben de bu projeyle resmen gerilla yöntemi uygulayacaktım. Artık kimsenin bana para vermeyeceğine inanmaya başladığım anda para geldi.”2

İşin komik yanı bu film gerçekleştikten sonra sattığı bu iki filmin yapımcıları ona yönetmesi için teklif yapmışlar. O ise bu teklifleri reddetmiş. Çünkü onun için yazdığı bu iki film de “ilk filmler”miş ve o çoktan ilk filmini çektiği için, bu filmler için başkalarının bulunmasını istemiş. Böylece şahsına münasır kişiliğiyle de sinemanın yeni prensi haline gelmiş.

Türkçe adıyla Reservuar Köpekleri’nin konusuna kısaca değinirsek; Yedi haydut bir kuyumcuyu soymayı planlar ancak işler ters gider, olay yerinde aniden beliren polisler, haydutların çatışmaya girerek kaçmalarına neden olur. Soyguncular bu olaydan sonra paniğe kapılır çünkü aralarında bir köstebek olduğunu anlarlar. Kimse artık kimseye güvenmez, herkes o andan itibaren şüphelidir ve kanlı gerisayım başlar.

Film soygundan çok, soyguncuların kendi aralarındaki ilişkiye odaklanır. Hatta bu yüzden bile soygun sahnesi gösterilmez ve bu işin planlanmasından sonra direkt soygun sonrasına geçiş yapılır. Bunun temel nedenlerinden biri de gerilla teknikleriyle çekilen bir film olmasından kaynaklı olarak olabildiğince az mekanın içinde geçmesini sağlamaktır. Bu yüzden de hikayenin çoğunluğu bir deponun içinde geçer.3

Hikayenin içine farklı Tarantinovari kodlar yerleştirilmiştir. Örneğin ana karakterlerin soygun için takma isimlerinin verildiği sahnede, her karakterin de farklı bir rengi temsil ettiği düşünüldüğünde, herkesin ismi bir renkten oluşur: Mr. White, Mr. Orange, Mr Blonde, Mr. Brown, Mr. Pink ve Mr. Blue… Kimi karakter mızmız, kimisi otoriter, kimisi sadist, kimisi ise çok gevezedir. Bu garip karakterlerin toplamında işlerin dört dörtlük gitmesini bekleyemeyiz. Tabii bilinmeyen bir köstebeğin varlığıyla film başlarda, bir grup adamın kendi ilşikilerine, popüler kültüre göndermeleriyle aralarındaki geyik muhabbetlerinden ibaret gibi görünse de, aslında paranoyak bir suç filmine dönüşür.

Reservuar Köpekleri’nin insan psikolojisine dair değerlendirmeleri, garip gelse de psikoloji akademisyenlerinin bile ilgisini çeker. Karakterler gerçek birer insan gibi ete kemiğe bürünürken, aslında uzak gördüğümüz bu insanların bizden farklı olmadığına şahit oluruz.

Bu insanların iyi olduğu kadar acımasız tarafları da vardır. Ne de olsa bu bir suç filmidir. Karakterler bunu çoğu zaman dışa vurmasalar bile, Michael Madsen’in canlandırdığı Mr. Blonde, sorgulama sahneleri sırasında, kurbanın kulağını kesebilecek kadar şiddet dozajını arttırarak, aslındayapımın ciddi bir film olduğunu da belirtir. Hatta sırf bu sahne yüzünden Tarantino, şiddetin efendisi adıyla lanse edilirken, son derece iyi bir senarist olduğunu da kanıtlar. Özellikle Tarantinovari diyebileceğimiz bir stilin ilk adımları atılır. Bunun formülleri aslına bakarsanız çok da karmaşık sayılmaz. Yoğun geyik muhabbetlerinin üzerine aksiyon ve şiddet sahneleri, bir nevi Tarantino sinemasının kart viziti haline gelir.

Filmin en akılda kalıcı diyaloglarından biri de belki de, filmin aynı zamanda açılış sahnesinde gerçekleşen ana karakterlerinin bir pancake dükkanında Madonna’nın ünlü şarkısı “Like A Virgin” hakkındaki diyaloglardır. Hararetli bir şekilde bu şarkının gerçek manasını arayan siyah takım elbiseli, siyah gözlüklü adamların bir şarkı hakkındaki geyik muhabbetlerini duyduğunuzda, işte biz şu an farklı bir dünyaya dalıyoruz dersiniz. İşte bu yüzden de filmografisi içerisinde belki de en çok Tarantino’nun kendisini barındıran film olarak “Reservoir Dogs” öne çıkar.

4

Filmin oyuncuları ise bir ilk filmin kadrosuna göre oldukça zengindir. Yıldızı zaten yeterince parlamış olan Harvey Keitel, bu filmle beraber daha da yükselirken, Tim Roth, Steve Buscemi, Michael Madsen, Chris Penn, Eddie Bunker gibi oyuncular filmin yükselmesine katkıda bulunurlar.

Tarantino sineması bir bakımdan da Amerikan Bağımsız sinemasının, bir başka deyişle Sundance’in Çocukları’nın da yükseliş filmlerinden biridir. Stüdyoların ciddiye almadığı bu filmler, gün geçtikçe seyircinin dikkatini çekmeye başlarken, sinemaya takdim edilen bu genç yönetmenler, bağımsız sinemanın verdiği avantajlarla filmlerini istedikleri gibi çekmeye başlarlar. Bütçeleri büyümeyen bu filmler, sinemalarıyla büyürlerken, Reservoir Dogs da bu yükselişin temel taşlarından biri haline gelir.

Kimileri bu film hakkında geveze diyebilir, bazıları sıkıcı diyebilir. Kimileri de çok övebilir. Her tür eleştiriye açık olan bu film, belki de yönetmenin düşünce sistemiyle özdeşerek yapmak istediğini istediği gibi yapar. Ne olursa olsun “Reservoir Dogs”, ana karakterlerinin ağır çekimde cool yürüyüşleriyle hatırlanarak sinemanın en önemli yapıtlarından biri olmayı sürdürecektir.

Yorum Gönderin