İlk kez ‘Robin Hood’u izlediğimde sanırım 8, 9 yaşlarındaydım. Hırsızlar prensi Robin Hood, zenginden alıp fakire veren ve sevdiği kadının da gönlünü çalmayı başaran; alık beyaz atlı prensin alternatifi, gönüllerin prensi olarak belirdi beyazperdede… Kevin Costner’ı çok sevmesem de hatırladığım kadarıyla fena film değildi ‘Hırsızlar Prensi Robin Hood’. Bu filmde prenslikle taçlandırılan hırsızlık bir anlamda, ezilenler için mücadele eden bir kahramanın ancak halk tarafından ünvanlara layık bulunabileceğini ve soyluluğun kanla değil, halkla beraber mücadeleden geçtiğini kanıtlıyordu.
Brian Helgeland’ın senaryosunu yazdığı Ridley Scott’ın yönettiği Robin Hood, Robin Hood’un Sherwood Orman’ındaki mücadelesine kadar geçen süreci anlatıyor. Yani Robin Longstride’in nasıl Robin Hood olduğunu anlatıyor da diyebiliriz. Film, yaklaşık olarak iki buçuk saat boyunca bilinen bütün masalsı kahramanlık hikayelerini Robin Longstride’in bedeninde yüceltirken, bildik Robin Hood’dan farklı olarak ona soylu bir geçmiş bahşediyor. Neyse ki Scott’ın filmlerinde sıkça rastlanan hassasiyet bu filmde de es geçilmeyerek eşitlik, özgürlük ve adalet gibi terimler ziyadesiyle zikrediliyor. Hatta ormanda biten filmin ‘Gerilla’ mücadelesine güzelleme yaptığı bile söylenebilir.
Aslan Yürekli Richard’ın 3. Haçlı Seferi sonrasında, Fransız kalesini istilasıyla başlayan filmde, özü sözü bir kişi olarak karşımıza çıkar Robin Longstride. Tarihsel gerçeklere mizah sosu katan Helgeland, filmin dinamizmini korumak adına bu mizahi unsurlara film boyunca sık sık yer vermiştir. İlginç bir şekilde hayata gözlerini yuman Aslan Yüreki Richard’ın ölümünün ardından onun tacını saraya götürmek en güvendiği adamı Robert Loxley’e düşer, kader bu ya Kral Richard’ın ölmesi ve onun pek hovarda kardeşi Prens John’un kral olmasını isteyen, güçsüz bir İngiltere Krallığı’nın hesaplarını yapan Fransa Kralı II. Philip, kral ve şövalyelerine pusu kurması için bir ekip göndermiştir bile….
Yolda bu pusuya düşen Robert Loxley ve şövalyelerin yerine tacı Londra’ya götürmek Robin Longstride ve çetesine düşer. Tabii bu çetenin görevi bununla bitmemektedir. Robert Loxley ölmeden önce Robin’e kılıcını Nottingham’a, babasına götürmesini vasiyet eder. Yufka yürekli Robin dayanamaz tacı teslim ettikten sonra Nottingham’a da uğrar. Fakat Nottingham’da kahramanımız ve çetesini hoş bir süpriz beklemektedir. Kate Blanchett Leydi Marion olarak (Robert Loxley’in karısı) bu andan itibaren dahil olur senaryoya…
Robin Longstride Nottingham’da artık Robert Loxley kimliğine bürünmüştür. Mutlu mesut yaşarlarken yeni Kral John’un beceriksizliği ve iç mihrakların kızıştırması büyük bir iç karışıklığın ortaya çıkmasına sebep olur. Tam bu sırada Fransa Kralı II. Philip ve ordusu Normandiya Kıyılarına büyük bir işgal için çıkartma yapar. Bu çıkartma sırasında, Loxley kimliğinden soyunarak tekrar Robin Longstride karkterine geri dönen kahramanımız atının üstünde savaş alanına görkemli bir giriş yapar. Film, etkileyici savaş sahnelerinin ardından, lordların sesine kulak tıkayan ve savaş öncesi veridiği sözleri tutmayacağını bildiren Kral John’un Robin Hood’u arananlar listesine dahil etmesiyle ve Robin’in yari ve çetesiyle ormana yerleşmesiyle sonlanır.
Film, görkemli savaş sahneleriyle ve dönemin Britanya coğrafyasını yansıtmadaki başarısıyla seyirlik bir performans sergilerken, diğer yandan artık ezberini yaptığımız kahramanlık hikayelerini tekrar ederek iki buçuk saat boyunca seyirciyi yoruyor. Film boyunca okçuluğuyla nam salmış Robin Hood’un sadece bir iki karede ok attığını görüyoruz; zaten fotoğraflarda da kendisini hep at üstünde görüyorsunuz. Bunun dışında film boyunca aslında Robin Hood’un lider olmak için doğduğunu, kitleleri nasıl coşturduğunu izliyoruz. Bu nedenle, kitleleri harekete geçiren Robin Hood’un neden ormana dönerek mücadelesini orada sürdürmeye karar verdiği kafalarda soru işaretlerinin belirmesine neden oluyor.
Ridley Scott, Gladyatör’deki ya da Cennetin Krallığı’ndaki gibi alçakgönüllü bir kahramanlık hikayesini sinema perdesine yansıtmayı tercih etmiş, başarılı da olmuş. Bu hikayenin potansiyel gişesini gören Scott, filmin sonunda hikaye yeni başlıyor minvalinde bir not düşmeyi de ihmal etmemiş, bu nedenle henüz bir çalışma olmasa da filmin devamı niteliğinde çekilecek bir Robin Hood II’ye hazırlıklı olmak gerek.
Eğer, benzer kahramanlık öykülerinden birini daha izlemek isterseniz Robin Hood tavsiye edilir ama klasik Scott filmlerinden pek de farklı olmadığını, hatta tekrarı olduğunu belirtmekte yarar var.