Room in Rome: Fazla Ateşli Bir Oda!

Julio Medem’in yazdığı, yönettiği, hatta “kurgusunu da kimselere bırakmam” diyerek tek kişilik dev kadro edasıyla çektiği son filmi Ateşli Oda (Room in Rome, 2010), Filmekimi’nde gösterilen 31 filmden biriydi. Orada izlemeyi düşünüyordum ama biletler satışa çıktıktan 2 gün sonra gişeye gittiğimde birkaç tane hafta içi sabah 11 seansı dışında yer kalmadığını öğrenmemle bu planım suya düşmüştü. Biz de sinemaya gönül bağıyla bağlı olmamız dışında o saatlerde işi-gücü bırakıp sinema salonlarına koşabilecek durumda değiliz maalesef. (Anadolu takımı teknik direktörleri gibi birinci çoğul şahısta konuştuğuma bakmayın. Bir tek kendimden bahsediyorum!)

Sonuç olarak filmi evde DVD’den izlemek durumunda kaldım. Bir elimde kumanda, diğerinde de battaniye-altı erotik film keyfinde elinizde neler olursa onlar işte! Cips, çekirdek, vb. diyelim. Filmi, tahmin ettiğim gibi ‘ileri sardırarak’ izleyebildim! “Ben tamamına katlanabildim, çok güzel film” diyen varsa da saygı duyarım.

Yanlış anlaşılmasın, trailer’ında bizi heyecanlandıran her şey filmde de yer alıyor… Ama o kadar. Yani “Vay, Julio Medem abimiz!” diye düşünerek ‘Sex and Lucia’daki kadar girift bir senaryo örgüsü beklerseniz hayal kırıklığına uğramanız kaçınılmaz. Basklı yönetmen Medem, bir Şili filmi olan Yatakta’yı (En La Cama, 2005) almış, öncelikle “Bu ne böyle straight, straight? Çok klasik! Ben buraya iki güzel kadın koyarım arkadaş!” demiş. Üstelik bu kadınların birinin Rus, birinin İspanyol olmasını tercih etmiş. (Gazetelerimizin dış haber sıkıntısı çektiklerinde imdatlarına yetişen “dünyanın en güzel kadınlarının yaşadığı ülkeler listesi” haberinde hep ilk 2 sırada bu iki ülke yer almaz mı?)

Sonra filme zekice birkaç özellik yüklemiş: Örneğin, kameranın film boyunca otel odasını hiç terk etmemesi (birkaç kez otel balkonundan dışarıya ve kapıdan koridora doğru sarkması dışında)… Rönesans dönemi resimlerinin oda duvarlarını süslemesi ve ara ara bunlara göndermeler yapılması… Dili İngilizce olan filme İspanyolca, Rusça, İtalyanca ve Baskçayı azar azar da olsa serpiştirerek 5 dilli bir film yaratması (ve kendi çok-kültürlülüğünü filme de yansıtması) gibi… Sadece 4 kişinin göründüğü bir filmde 5 dilin konuşulması hiç kötü değil ama tüm bunlar Room in Rome’u ‘biraz sanatsal bir erotika’ olmaktan öteye taşıyamamış.   

İki kadının geçmişlerini, Roma’daki o rüya gibi Haziran gecesi bittiğinde ‘gerçek hayatları’ için nerelere döneceklerini ise bize ‘Google Earth’ vasıtasıyla anlatmayı seçmiş! Bunu abartınca da bilgisayar, odadaki en sevimsiz nesne halini almış. Beyazperdede teknolojiyi bu kadar etkin kullanmanın riski büyük… 10 sene sonra çok daha ileri teknolojiler çıktığında, bu ‘Google Earth’ sahneleri izleyenlere komik gelecek.

Özetle Alba ve Natasha, yılın en kısa gecesinde Roma’da bir otel odasında unutulmaz bir deneyim yaşıyor. Ertesi sabah vedalaşıp ülkelerine döneceklerini bilmenin hüznüyle… Dört duvar arasında… Ama “Roma’daki bu ‘ateşli’ oda Julio Medem’in, Elena Anaya’nın ve Natasha Yarovenko’nun kariyerine bir şey kattı mı?” diye sorarsanız yanıt ne yazık ki ‘hayır’…

Yorum Gönderin