Bakınız için yazan: Ece Eldek
Hayatımız gerçekten bir hipnoz belki. Bir yerlerde ama bir yerlerde bir şeyler yüzünden yaşamışız böyle; sonra uyandırılmışız bir şekilde. Günahlarımız bizim değil, yaşadıklarımız gerçek değil.. Neden hep bir şeyler yönetir bizi? O kadar güçlüdür ki yönetici senin en bitik halinde seni yakalar ve sana emreder. Artık o senin içindedir, sen de onun içinde..
Santa Sangre, 1989 yılında Meksika-İtalya ortak yapımı olarak Alejandro Jodorowsky tarafından çekilmiş dram ve gizemin bir araya geldiği ütopik bir filmdir. Anlatılan hikayede herkes kendine ait bir şey bulacak; evet ama bir yanımız da orada olmak isteyecek çünkü sirk var bu filmde. Film bir sirk, sirk bir film.. Alejandro Jodorowsky bir dönem sirkte çalışmıştır. Bu yüzden olsa gerek filmlerinin çoğunda sirk öğeleri vardır, özellikle Santa Sangre’de.
Kahramınız Fenix sirkte doğmuştur. Annesi Concha ve babası Orgo da sirkte çalışmaktadır. Annesi aynı zamanda Santa Sangre isimli bir tarikatın da kurucusudur. Tarikat genç bir kızı azize kabul eder. Bu kız iki adam tarafından tecavüze uğramış ve iki kolu da kesilmiştir. Elbette o bir azize değildir ve şehir bu kiliseyi yıkmak ister ve yıkar… Nevrotik ve narsist bir karakter olan annemiz Concha sirkte çalışmaya devam eder. Sirkte çalışan dövmeli kadınla Orgo’yu beraber yakalayınca çıldırır ve onlara zarar verir. O sırada Orgo onun kollarını keser, Santa Sangre gerçek olmuştur. Tüm bunlara bir karavanın içinde kilitli kalan Fenix tanık olmuştur. Bu olay Fenix için Alma’yı görememesine ve akıl hastanesinde kendini bir kartal sanarak büyümesine neden olur. Ta ki bir gün dövmeli kadını görene kadar… Her şeyi hatırlar, tüm çocukluğunu. O vahşeti ve o güzel günleri… Dövmeli kadının sokakta bulup yetiştirdiği, sağır-dilsiz biricik aşkı Alma’yı hatırlar. Sonra annesi gelir hastaneye ve Fenix hastaneden kaçar, annasiyle yaşamaya başlar. Artık tek bir vücutturlar, o annesinin kollarıdır artık. Annesi ona hükmetmeye başlar. Hâlâ hipnozdan çıkamamıştır… ve sonunda Alma gelir.
Alejandro Jodorowsky’nin derin mizah anlayışı ile bir anda kendinizi bir maçta ponpon kızlarının arasında bulursunuz. Anlık da olsa bunu hissedebileceğiniz absürd sahneler ile güzel bir çeşni sunulur size. Bu mizah, görsel sanatlarla ilgilenenleri de aynı zamanda kendisine çeker, Santa Sangre kilisesinin kesik kollardan yapılmış amblemi ve filmin ilerleyen sahnelerinde fahişelerin bulunduğu bir ortamda genç bir kızı gören bir adamın kulağını kopartması ve kıza vermeye kalkması da Van gogh’a bir göndermedir. Arabalar renkli, insanlar renkli… bu hal içinize işler durur. Siz de o sokaklarda, o insanlarla ya da o fahişelerle dans etmek istersiniz.. Tüm bu renklilikte, Alejandro Jodorowsky’nin çizgiromana kayma belirtilerini görürsünüz. Abartılı bıçak sahneleri, fışkıran kanlar, yerde yatan iskeletler. Bu arada şunu da eklemek gerekir: kahramanımız Fenix (Axel Jodorowsky) gerçek hayatta Alejandro Jodorowsky’nin oğludur.
Bir çok psikoanalizciye göre anne kavramı erkeklerin hayatında çok etkendir. Anne bir heykeltraş gibi çocuğu şekillendirir. Fakat anne filmdeki gibi narsist bir karakter olursa çocuğun üzerindeki etkileri katlanılmayacak kadar ağır olabilir. Fenix’in bir tutkusu da görünmez olmaktır. Bunun için deneyler yapıp, görünmez adamın (The Invisible Man) filmini defalarca izler. Görünmez olmak ister; bu ona güç verir ancak bu şekilde kendi tutkularını yaşayacağına inanır. Annesinin kollarıyken bir nevi görünmezdir aslında. Ama kim katlanabilir ki Felix katlansın, devamlı “Kill her!” diyen bir anneye?
Alejandro Jodorowsky, ‘Ben film yapmam, sıçarım’ demiştir. Bu cümleyle, doğal deliliğinin en güzel tanımını yine kendisi yapmıştır. Film sinemada izlenir fakat bu filmi ancak bir festivalde denk gelirse sinemada izleyebilirsiniz. O yüzden alın dvdsini Santa Sangre’nin, kurulun sıcacık koltuğunuza, patlatın mısırlarınızı ve başlayın izlemeye bu sirk dünyasını…
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.