Scary Stories To Tell In The Dark: Bana Bir Hikaye Anlat

The Autopsy Of Jane Doe adlı gizem ve gerilim filmi ile yakından tanıdığımız André Øvredal, bu sene karşımıza yeni bir film ile çıktı. Scary Stories to Tell in the Dark, Alvin Schwartz adlı yazarın aynı isimdeki çocuk kitapları serisine dayanıyor. Gerilim ve korku türündeki filmin senarist koltuğunda pek çok filmden tanıdığımız isimler mevcut… Usta yönetmen Guillermo del Toro, animasyon filmlerinden tanıdığımız Dan ve Kevin Hageman, The Collector, Saw VI gibi yapımlarda imzası bulunan Marcus Dunstan ve Patrick Melton hikayeyi oluşturup senaryoyu yazmışlar.

Film, 1968 yılında Amerika’da Mill Valley adlı küçük bir kasabaya odaklanıyor. Küçük sakin bir yer olan Mill Valley, filmlere konu olan her küçük kasabada olduğu gibi korku dolu bir efsaneye sahip. Bu efsane kasaba ilk kurulduğu yıllarda oraya yerleşmiş olan Bellows ailesi üzerine kurulmuş. Bellows ailesi zamanında Sarah Bellows adlı küçük kızlarını bir hastalıktan ötürü eve kapatmış ve efsane Sarah’nın komşularının çocuğunu öldürdüğü için bir akıl hastanesine kapatılmasıyla sona ermiş. Filmde bir grup genç cadılar bayramında zorba bir arkadaşlarından kaçarken Bellows ailesinin eski ve terk edilmiş evlerine sığınıyorlar, birbirlerine bildikleri yönleri ile efsaneyi tekrar anlatıp evi araştırmaya başlıyorlar. Sonunda Sarah’nın günlüğünü buluyorlar ve efsanenin aslında gerçek olduğunu öğrenince olaylar gelişiyor.

Her ne kadar yönetmenin iyi filmleri bulunsa ve senarist koltuğunda önemli isimler olsa da, ne yazık ki film öykü anlatımını başaramamış bir yapım. Problemleri günümüzdeki çoğu korku/gerilim filmi ile aynı: Karakter gelişimi zayıf. Scary Stories To Tell In The Dark boyunca iki karakter hakkında az çok bilgiye sahip oluyorsunuz ve bu böyle kalıyor.

Problemlerden bir diğeri ise karakterlerin olaylara verdiği tepkiler diyebiliriz. Korkutucu bir olay yaşanıyor ve karakterlerimiz dehşete kapılıyor, hemen ardıdan komik sayılabilecek bir tepki verilince ortada gerilim falan kalmıyor. Senaryo akış açısından problemli… Oyuncularla empati kuramıyorsunuz. Yaşadıkları dehşet hissini size veremiyorlar onlarla birlikte gerilip korkamıyorsunuz.

Hikayeler öldürmese de bu efektler öldürebilir.

Filmin CGI efektleri de bazı sahnelerde iyi olsa bile bazı sahnelerde çok pasif ve gözü rahatsız eder derecede kötü… Gece sahneleri o kadar karanlık ki, sadece siyah ekrana bakıyorsunuz. Zaten bir korku filmi olduğundan karanlık bir atmosferi var ama onunla yetinmeyip ekstra karanlık yapmayı uygun görmüşler. Karanlık sahnedeyken film ile ilgili bir detay gösterilmeye çalışılmasa karanlık bu kadar göze batmazdı aslında. Filmde tempo sorunu da var; bazen çok yavaş ilerlerken bazen anlamsızca çok hızlanıyor.

Gerilimi sizden soyutlayan bir diğer şey de müzikler. Müziklerin çoğu yerde yanlış zamanda kullanıldığını da hissedeceksiniz. Film ne yazık ki bu konuda da belli bir ayarı pek tutturamamış diyebiliriz.

Kısacası film maalesef yetersiz… Son sahneler beklenmedik şekilde şaşırtsa da yeterli tatmin hissini alamıyorsunuz. Film ikinci filmin gelebileceğine dair bir gönderme ile bitiyor ve izleyiciler olarak bize en azından o filmin biraz daha iyi olabileceğini umut etmek kalıyor…

Berk Çubukcu tarafından

berk.lecter@hotmail.com

Yorum Gönderin