Servants: 75 Dakikalık Görsel Şölen

İstanbul Film Festivali’nin çevrimiçi gösterimleri devam ediyor. Gösterimlerin üçüncü gününde Slovakya’dan Servants filmi yayınlandı. Filmin incelemesine geçmeden önce, filmin altyazısının gecikmesinden bahsetmek isterim. Görüntü ve altyazının uyuşmamasından ötürü altyazı bir saniye gecikme ile geliyordu. Bu senkronizasyon problemi, filme odaklanmamın önüne geçti. Umarım bundan sonraki filmlerde böyle bir problem yaşamayız.

Türkçeye Hizmetkârlar adıyla çevrilen, 2020 yapımı ve Slovakya çıkışlı filmin yönetmenliğini Ivan Ostrochovský üstleniyor. Dram türündeki filminin oyuncu kadrosunda; Samuel Skyva, Samuel Polakovic, Vlad Ivanov ve Vladimír Strnisko yer alıyor.

Film, Soğuk Savaş döneminde Çekoslovakya’da geçiyor. Rejimin işbirliğine zorladığı din eğitimi alan iki öğrencinin yaşadıklarını farklı bir gözle izliyoruz. Çok tartışılan bir dönemde geçen olaylar, komünist rejimin kilise ile olan ilişkisini iki genç üzerinden anlatıyor.

Görüntü yönetimi açısından mükemmele yakın olan, her sahne neredeyse bir fotoğraf karesini andıran, çoğunluğu sabit kamera ile çekilen bu film; ağır bir anlatıma ve kasvetli bir atmosfere sahip…

Politika ve kilisenin iç çekişmelerini merkeze alan yapım, siyah beyaz çekilmiş olmasıyla ve anlatısını görüntüler üzerine kurması bakımından, Polonyalı yönetmen Pawel Pawlikowski’nin IDA ve Cold War filmlerini anımsatıyor. Lakin bu iki filmle Servants filmi arasında çarpıcı bir fark var. Pawlikowski, filmlerinde, sahneleri harika görsellerle donatırken, karakterleri ve senaryoyu da ön plana çıkarmayı ustalıkla beceriyor. Lakin Servants filminde karakterlerle tam anlamıyla bağ kuramıyoruz. Bu sorunun ortaya çıkmasındaki en önemli faktör filmin süresi. Çok az diyaloğun olduğu bu filmde, karakterleri  tam anlamıyla tanıyamadan film sonlanıyor. Hal böyle olunca, seyirci olarak filmdeki vurucu sahneleri benimsemekte zorluk yaşıyoruz.

Komünist rejimin, Katolik kilisesini ikiye ayırarak kontrol altında tutmaya çalışması, politik açıdan tutarlı ve mantıklı olsa da olaylar hiçte tahmin edildiği gibi ilerlemiyor. Baskıcı rejimlerin altında yaşamak zorunda kalan insanlar, ahlaki ve fiziksel olarak çöküntü yaşayabilirler. Bu çöküntüleri yaşayan insanları, yanlarında tutabilmek adına kilisenin kontrolünün tamamını eline almak isteyen devlet ve gizli servis bir direniş ile karşılaşıyor. Bu direnişin en önemli aktörleri; Juraj ve Michal’dır. ‘Taraf olmayan, bertaraf olur’ cümlesini akıllarına getiren bu karakterler, devlet ve kilise arasında bir tercih yapmak zorunda bırakılıyor. Daktiloların toplanmasından, bildirilerin kimler tarafından yazıldığını bulmak için yapılan operasyonlara ve yıldırma politikalarına uzanan bu serüvenlerin sonucunda, karakterlerimiz özgür kilise adına çalışmaya mecbur bırakılıyor. Din adamları ve diğer öğrencilerle birlikte küçük bir başkaldırıya imza atmaya çalışan ana karakterlerimiz, devletin demir yumruğuyla baş başa kalıyor.

1980’lerin Çekoslovakya’sını veya o dönemin SSCB’sini anlatırken, birçok yönetmen genellikle devleti veya kiliseyi görkemli bir biçimde yansıtmayı seçebiliyor. Lakin bu filmde yönetmen, bu iki büyük gücü daha düşük kalibrede bizlere sunuyor. Yönetmenin, alıştığımız sert komünist devletlerden veya körü körüne bağlılığı öğütleyen kiliselerden bizi uzak tutarak, klişeleri tercih etmemesi önemli bir ayrıntı. Lakin tercih edilen anlatım dilinde hikaye, bir baştan bir de sondan olunca, izleyiciyi yoran ve takip edilmesi zor bir yapı ortaya çıkıyor. Tam konsantrasyon isteyen bu yapım, birçok seyirciyi filmi seyrederken zorlayabilir.

Kilise veya Komünizm güzellemesi yapmadan böyle bir hikayeyi anlatabilmek, duygu sömürüsüne kaçmadan öyküyü noktalayabilmek önemli… Yönetmen, filmi biraz daha uzun tutup, karakterleri bizlere daha iyi yansıtabilseydi, film daha üst düzey gözükebilirdi.

Oyunculuklar bakımından vasat duran bu filmde, en iyi performansı Doktor Ivan rolünde Vlad Ivanov sergiliyor. Daha önce4 Luni 3 Saptamani Şi 2 Zile filmindeki doktor rolü ile tanıdığımız Vlad Ivanov, sert ve otoriter bir başka filmde tekrar karşımıza çıkıyor.

Yönetmenlik becerisi olarak kusursuza yakın olan bu film, anlatım şeklindeki yanlış tercihten ötürü tam potansiyelini bizlere sunamıyor. Benim filme puanım 65/100.

Yorum Gönderin