Soundtrack Raporu: Blade Runner

Bilim kurgu sineması denince akla gelen birkaç filmden biridir Blade Runner. Yönetmen Ridley Scott’ın bilim kurguları farklı türlerle birleştirdiği ikinci filmdir. Korku-Bilim Kurgu Alien’ın ardından Film Noir-Bilim Kurgu Blade Runner. Her ne kadar döneminde eleştirmenler tarafından kötü eleştirilere maruz kalsa da Blade Runner günümüzde büyük bir kült.

Aksiyona sırtını yaslamaması, birçok filmde sırıtacak olan anca bu filme çok yakışan finali ve atmosferiyle özeldir Blade Runner. Scott, tıpkı Alien gibi Blade Runner’da da karamsar bir gelecek tasviri çizer. Uçan araçlar (filmdeki adıyla Spinner) 2019 Los Angeles’ı semasında yol alırlar, Replikantlar insanlardan ayrılamayacak seviyede gelişmişlerdir ancak şehir karanlıktır ve düzenden yoksundur. Daha önceki bilim kurgularda karşımıza çıkan yüksek seviyede düzen ve renkler bu filmde yer bulamaz. Düzenden çok, pis ve soğuk bir şehir tasvirine sahiptir Los Angeles. Şehrin soğukluğunu Vangelis tarafından bestelenen filmin efsanevi müziklerinde de hissederiz.

Film müziklerinden ayrıntılı bahsetmeden önce bir konuyu açıklamakta fayda var. Tıpkı Blade Runner filminin kendisi gibi müziklerinin de birçok farklı versiyonu var. Film müziklerinin filmin çıkışıyla birlikte albüm olarak yayınlanmaması sonucu korsan kopyalar veya orkestralı besteler ile filmin müzikleri stüdyonun izni dışında ortaya çıktı. Filmin resmi müzikleri ilk olarak 1994 yılında piyasaya sürüldü. Bu albüm filmdeki her müziğe yer vermemek ile birlikte, Vangelis’in filmde kullanılan müzikler üzerine çalışırken bestelediği ancak filmde olmayan bazı parçaları barındırdı. Spotify, Apple Music gibi servislerde albümün bu versiyonu yer alır. Yazıda da 1994 çıkışlı Vangelis’in bizzat hazırladığı albümden bahsedeceğim.

Vangelis’in hem atmosferik seslere hem de ince tınılara yer verdiği ve ara ara filmden diyaloglara ev sahipliği yapan ilk 3 şarkı, birbirleriyle kesintisiz bir birlik içindeler. Bir şarkıdan diğerine geçtiğinizi anlamıyorsunuz dinlerken. Bu durum film müzikleri albümlerinde pek karşımıza çıkmaz ancak bu albüm Vangelis’in solo albümü gibi düzenlenmiş. Yukarıda da belirttiğim gibi filmdeki her müziğin olmadığı bir albüm bu. Böylece belli başlı şarkıların öne çıkması yerine bütünlüklü bir albüm var karşımızda. Vangelis’in Blade Runner evreninden etkilenişi üzerine bir albüm bile diyebilirsiniz hatta. Rahatlıkla tek bir parça olarak adlandırabileceğimiz, filmden diyaloglar içeren ilk üç şarkının ardından yine hiçbir duraksama olmadan Rachel’s Song’a geçiyoruz. Burada ise bizi bir kadın vokal karşılıyor. Hiçbir şey söylemiyor sadece bir harmoni ancak Rachel’ın habersizliğini, tedirginliğini ve yabancılığını çok güzel hissettiriyor. 3 parça olarak ele alabileceğimiz albümün ilk parçası böylece biterken Vangelis, hem mitsel hem de bir o kadar narin bir şekilde albüme sokuyor dinleyiciyi. Sakinleştirici ancak bir o kadar da etkileyici 4 şarkı…

Albümün ikinci parçasında ise bizleri 3 farklı şarkı karşılıyor; Love Theme, One More Kiss Dear ve Blade Runner Blues. Albümün bu parçasında synth’in yanı sıra bu şarkılarda saksafon ve Jazz müzikten esintiler var ama diyaloglar yok. Piyano tınıları da özellikle One More Kiss Dear’da yer buluyor. Peki, geleceği ele alan bir filmde Jazz ne arıyor? Yazının başında Blade Runner’ı nasıl tanımladığımı anımsadınız mı? Film Noir – Bilim Kurgu. Film Noir denince akla ilk gelen şeylerden biri şüphesiz Jazz müziktir. Vangelis de Blade Runner’da bunu fark etmiş olacak ki albümün ikinci parçasında Jazz müzikten besleniyor. Saksafonuyla kulakların pasını silen Love Theme, albümde sözlere yer veren iki şarkıdan biri olan ve Don Percival tarafından söylenen bariz bir Jazz şarkısı, One More Kiss Dear ve son olarak albümün ikinci parçasının en çok synth’e yer veren ancak Jazz temellerinden ayrılmayan şarkısı Blade Runner Blues. Bu üç şarkı birbirlerine kesintisiz olarak bağlı değiller ve aralarında kısa boşluklar var ancak tematik ve tarz olarak birbirlerine oldukça benziyorlar.

Albümün üçüncü ve son parçasında ise tıpkı ilk parçadaki şarkılar gibi kesintisiz devam eden 5 şarkıyı görüyoruz. Daha önce Vangelis’in 1980 çıkışlı See You Later albümünde ortaya çıkan Memories of Green ile açılıyor son parça. Dinginliğinin yanı sıra elektronik sesler ile fütürist bir hava oluşturulmuş. Bu açılışın ardından ise Mısır aksanlı Arapça konuşulan ama hiçbir mantıklı cümle barındırmayan Tales of the Future geliyor. Bu şarkıda Orta Doğu ve Arap ezgilerinden izler taşıyor ancak Synth kullanımı da bir yandan sürüyor. Albümün en ilginç füzyonlarından biri bu. Albümün Arap ezgileri ile sıkı fıkı oluşu burada bitmiyor. Adıyla kendini belli eden Damask Rose (Şam Gülü), Arap ezigilerini sürdürürken albümün en temposu düşük müziği olarak dikkat çekiyor. Belki de bu sebeple albümün en kısa parçası oluyor. Bu sebeple olacak ki sonundaki hafif synth girişiyle Blade Runner – End Titles’a yani albümün en tempolu müziğine bağlanıyor. Burada ise güçlü perküsyon ve dinleyiciyi 2019’un pis Los Angeles’ın da yolculuğa çıkaran muazzam synth oldukça belirgin şekilde duyuluyor. Film bittiğinde jeneriğini izletecek kadar güçlü bir müzik. Albümün sonunu ise filmin klasikleşmiş sahnesi Tears in Rain getiriyor. Rutger Hauer’in monoloğu ile bezeli bu müzik, yağmur seslerini de ihmal etmiyor. Hauer’in canlandırdığı Roy Batty’e destansı bir veda sunuyor Vangelis burada. Replikantların da bizim gibi hissettikleri bilinmezliğe yolculuk bu müzikte hayat buluyor.

Blade Runner (Music From The Original Soundtrack), her ne kadar filmdeki bütün müziklere yer vermese hatta filmde olmayan müzikler içerse de dinleyebileceğiniz en iyi film müzikleri albümlerinden bir tanesi. Çoğu film müzikleri albümü gibi kopuk olmaması, Synth Pop devrimine ön ayak olması ve sinema tarihinin en önemli bilim kurgularından birine arka plan olmasıyla özel bir deneyim.


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Yorumlar

Bir cevap yazın