Kendi söylemiyle 9 uzun metrajlı film çeken Quentin Tarantino sinemaya şimdiden damgasını vurdu şüphesiz. Referansları, diyalogları, orantısız ama görsel bir zevk olan şiddeti ve elbette müzik tercihleriyle takdir kazandı Tarantino. Hem ana akım izleyicinin hem de sinemaya bambaşka gözle bakanların sevgisini kazanan sayılı yönetmenlerden oldu ayrıca. Her ne kadar Reservoir Dogs gibi muazzam bir film ile kariyerine başlamış ve tanınmış olsa da Tarantino’nun dünyaya açılması Pulp Fiction ile oldu. Kesin bir sayıya ulaşmak mümkün olmasa da Cannes Film Festivali’nde büyük ödülü almış olan filmler arasında en çok izlenen filmlerden biri olduğunu iddia etmek yanlış olmaz. Elinde sigarasıyla, küt saçlarıyla ve muazzam pozuyla Uma Thurman’ın yer aldığı posteri bile kült olmuş bir film Pulp Fiction. Farklı kurgusu, garip mizahı, Big Kahuna Burger’i, Tarantino’nun kısa ama akılda kalıcı rolü, araba sahnesi ve sayfaların yetmeyeceği daha birçok sebep sayılabilir filmin neden bu kadar sevildiğine dair. Bu yazıda odağım filmin müzik albümü ve neden bu kadar başarılı olduğu olacak.
Pulp Fiction, birçok filmde gördüğümüz orkestralı, enstrümantal müziklere sahip değil. Bunun yerine Surf Rock, Pop, Soul ve Rock ‘n Roll gibi türlere ev sahipliği yapan bir film doğal olarak da albüm var karşımızda. Kool & The Gang, Dick Dale, Al Green, Chuck Berry ve Dusty Springfield gibi önemli isimlerin yanı sıra o dönemlerde nispeten yeni olan, film müziklerinin yer aldığı albümlerde çok görmediğimiz şekilde filmden sahneler içeriyor albüm. Filmde yer alan şarkıların dışında, Ezekiel 25:17, Royale With Cheese ve Pumpkin and Honey Bunny gibi filmden alınmış diyaloglar albümde ara ara karşınıza çıkıyor. Dusty Springfield dinlerken şarkı bittiği gibi kendinizi filmin içinde bir sahnede buluyorsunuz. Albüm, film ile aynı şekilde başlıyor ve filmdeki sıraya göre devam ediyor. Pumpkin ile Honey Bunny’nin diyalogu oradan film ile birlikte kültleşen Misirlou ardından da Royale With Cheese diyaloguyla birlikte o sahnede radyodan duyulan Jungle Boogie. Albüm bunu çoğu zaman tekrar ediyor. Burada bir parantez açmakta fayda var.
Albümün fiziksel versiyonunda bu diyalog parçaları şarkılarla birleştirilmiş olsalar da Spotify, Apple Music gibi servislerde ayrı ayrı şekilde bulunuyorlar. Ancak yine de etkisinden bir şey kaybettiğini söyleyemem sırayla dinlemeniz şartıyla elbette. Bir film müziği albümü olarak filmi bize hatırlatmakta oldukça başarılı yani en önemli görevini yerine getiriyor denebilir. Filmde de zaten yerli yerinde tercihler olarak dikkat çekiyordu şarkılar. Bunun yanı sıra diyalog yazımıyla övülen Tarantino’nun yazdıklarıyla şarkılara açılış yapmak ilginç ama güzel bir tercih olarak akılda kalıyor. Albümde yer alan şarkılar birbirini tamamlıyor halde. Üstte saydığım türlerle alakası olmayanların bile keyifle dinleyebileceği şarkılar var. Yukarıda saydığım şarkılarla birlikte Neil Diamond cover’ı olan Girl, You’ll Be A Woman Soon albümün en güzel parçaları olarak anılabilir. Filmden 14 şarkı içeren bu albüm yine de filmdeki bütün şarkılara ev sahipliği yapmıyor. Neredeyse her film müzikleri albümünde gördüğümüz üzere bazı şarkılar muhtemelen telif problemleri nedeniyle albümde yer almıyor. Sonuç olarak, en az film kadar kült olan hatta filmin kült olmasına büyük yardımı olan bir albüm bu. Samuel L. Jackson’ın Ezekiel 25:17 pasajıyla biterken, filmi yeniden izleme isteği uyandırıyor.